27 Aralık 2011 Salı

Yil biterken

Sonunda yagdi kar. Bembeyaz. Kapladi butun sokaklari, bahceleri, ciplak kalmis agaclari. Birseyler yazmak istiyor canim nicedir, ama yazacaklarim oyundan ibaret olunca hic yazasim gelmiyor, issiz kaliyor buralar.

Bu siralar neler goruyorum. Simdide durmanin ne kadar zor oldugunu goruyorum. Zihin hep sicramak istiyor bir sonraki ana, bir sonraki gune, aya, plana. Tutuyorum geri getiriyorum. Simdiye bagliyorum.

Dil konusmak istiyor. Oyle cok sey bildigini saniyor ki, herseye bir lafi var edecek. Tutuyorum bagliyorum. Olmazsa cikip ozur diliyorum. Susmadi ne yapayim. Bir kisi de cikip sana ne kardesim demiyor o da ayri bir konu tabii. Herhalde bunun verdigi guven boyle kendinden emin emin konusma hali, bir dir dir, vir vir.

Goz goruyor. Cok guzel goruyor. Hep guzeli goruyor. Ilismiyoruz birbirimize ondan.

Kulaklarda bir agri. Gerekli gereksiz sesler. Olsun bu da gecer diyor. Biliyorum bu da gecer. Neler neler gecmedi ki!

Son zamanlarda neler oldu. Hasta oldum. Bir yildir nerdeyse hic hasta olmamistim. Yillardir ilac almamistim. Bu sefer ilaclik hasta oldum. Cok guzel oldum ama. Herkese ahkam keserim hastayken sunu yap, sunu ic, sunu sar. Ben hicbirsey yapmadim. Oyle yattim. Hep yattim, uyudum. Durdum, sustum. Esim ilac getirdi, ic dedi, ictim, devam ettim. Ne zamandir boyle kilicim kalkanim dusmemisti. Nefis oldu.

Sonra uyandi arkadas yerinden. Kacgundur durmus, ben burdayim demesi lazim. Bir icerledi yasananlara. Kendini dar atti sokaklara. Gol kenarinda yurudu. Var'im dedi. Olmedim, burdayim, yasiyorum dedi. Seyrettim onun uyanisini. Alisverislere gidip, evin ihtiyaclarini karsilamaya giristi. Issizdi ya. Is gerekti. Bulamadiginda baskasinin islerini kendine is edindi. Seyrettim.

Sonra gunlerden bir gun yeni ehliyetle beraber bagis formu geldi. Gecen sene G1 ehliyeti aldigimda da yollamislardi aynisini. Organlarinizi bagislamak ister misiniz diye soruyorlardi. Formu doldurup yollayacaktim. Oysa ben gecen sene yapamamistim. Kendimin öldüğü, ve parcalara ayrilip dagitildigi fikri oylesine korkutmustu ki beni. Saskin bakakalmistim bu bagliligima. Oysa ne cok da severdim ölümü. Ama konu ölüm degildi. Konu cok kiymetli bedendi. Nasil birakirdim. Sasirip saklamistim bunu icimde bir yere, kimseye soyleyememistim. Gun gelir hallolur diye emanet etmistim. Iste o gun gelince, oyle bir gundu ki o. Icim disim bir, icimden disima, disimdan icime hersey bir. Yazdim formu. Yolladim. Organlar, dokular. Ne istiyorlarsa ne lazimsa, verdim, o an, formu doldururken, dagittim hepsini. Ölmeden.

Sonra Christmas vardi bu siralar. Hadi gelin kiliseye gidelim dedim ev ahalisine. O anda, kalbi O'nda atanlarla dort duvar icinde olmak icin. Ayni nefesi solumak icin. Kalbimde fazladan Onu hissetmek icin. hadi dedim. Gittik. Mira fotograf cekti, bir iki sarki soyledi, sarkilari bildigi icin sevindi. Esim huzur icinde otururken her bes dakkikada bir "e ne zaman gidiyoruz?" dedi. Oysa oylesine huzur icinde oturuyordu ki. Seyrettim. Zihinlerimizi, aliskanliklarimizi. Kendimi seyrettim. hala Onu gormek icin bir yerlere gidisimi, ritueller icinde olma ihtiyaci duyan beni seyrettim. Eski aliskanlik iste dedim. Sarki soyledim. Cok sevindim.

Sonra rahibin konusmasini dinledim. Isa'nin Santa ile olan takasini. Bunun uzuntusunu dinledim. Bugun kimin dogumgunu diye sordu. Santa'nin mi Isa'nin mi? Sonra konustu, yine sordu bugun kimin dogumgunu ? Isa'nin mi bizim mi? Bugun Isa'nin degil, bizim icimizde Kral cocugu yani Tanriyi dogurdugumuz gundu. Tanri cocuk olarak dogdugumuz gundu. Dogumgununuz kutlu olsun dedi. Oysa salonda kimse dogmamisti. Cikista herkes cok guzel konusma diye elini sikiyordu, o tebrikleri kabul ediyordu. Benimkini de sikti, gozlerine baktim. Uzak upuzaklardaydi. Keske dedim dogsaydi da her eli degdiginde, birini uyandirsaydi. Dua ettim. Her eve bir Swamiji diledim bu yil. Herkese bir el. Her ele bir ASK.

Birtek gectigimiz gunleri yazabildim. Butun bir yil oylesine bitmis ki, hicbirsey kalmamis aklimda. Bunlar kalanlar bana. Onlari da biraktim yagan kara. Ustunu orter sabaha kadar. Sonra yeniden dogarim AN'a...

18 Aralık 2011 Pazar

Para ve hayaller ustune

Bu mektup sana cancagizim,

Aleni yaziyorum diye dusunebilirsin ama herseyin kalpte oldugunu dusununce aslinda ne sir kaliyor, ne sirdas, ne sen kaliyor ne ben. Ben yazmak istedim... Apacik, sana yazdigimi dusunerek basliyorum, biliyorum bir yerinde harfler donup dolasir bulur yolunu iyilestirmek icin geride kalan yaralari.

Kendini kotu hissediyorsun cunku para kazanamiyorsun, su anda sana baska bir erkek bakiyor, en azindan sen oyle saniyorsun. Oysa ne cok yetenegin var. Fakat sen bunlari birer birer sondurmek zorunda kaldin zaman icinde. Kalbinin sesini kistin ister istemez. Senin ne istedigin degil de baskalarinin ne istedigi hep on plana cikti. Ve boylece sen degil, baskalari onemli oldu, sen degil baskalari degerli oldu. Oysa ne cok yetenegin, paylasmaya hazir ne cevherlerin vardi. Ne zaman biraktik onlari? Kira odememiz gerektiginde, alisveris yapmamiz gerektiginde, annenle en son kavga ettiginde. Takas miydi acaba bu ? Yoksa gomu mu? Itekledin hayallerini asagilara, sonra ektin para tohumlarini. Bu para eder, su para eder, soylesi para eder.

Sonra noldu? Ya biraktin yaptigin islerini, ya biraktilar seni. Ya da hala oralardasin, guzel kiyafetler icinde ama icinde sen yoksun. Bakiyorum ama hala goremiyorum. Gozlerin var surda tam onumde, ama isigi kapanmis. Gulusun de egreti, ama sesin guvenli. Bu guven ne peki? Onlarin istedigi oldun, iyi mi oldun ! Iki cumle etmeye kalksam aglamaktan konusamiyorsun.

Ziller caliyor duyuyor musun? Kalbinin zilleri. Kafan bir turlu dogru durust dusunemiyor oyle olunca. Kalbin zil caliyor. Ne diyor biliyor musun? Sen, basindan ayagina, sen. Tam Ben'im istedigim gibisin. Ne eksik, ne fazla. Ve oldugun halinle oylesine degerlisin. Kalbine ekmistim Bana gelen yolu kolaylastiracak tohumlari, ama sen yersiz endiselerle soldurdun birer birer. Calismak icin yasamiyorsun. Yasadigin icin calisiyorsun. Sana can verdim. Para icin calismiyorsun. Calistigin icin para kazaniyorsun. Yemek icin yasamiyorsun, yasadigin icin yiyorsun. Herseyi ama herseyin duzenini degistirdin. Herseyi one, Ben'i gerilere ittin. Oysa burda olma nedenin Ben'dim. Sana paralari Ben verdim, Bana gelesin diye. Sen para kazanmak icin dunyada kalmayi tercih ettin. Paralarini aldim, Bana gelesin diye. Beni hepten terkettin. Seni acittim, seni uzdum, seni yanliz biraktim diye. Oysa tek derdim Bana gelmendi. Tekderdim geri donmendi. Ben'den cikmistin, istikametin Ben'dim.

Biraz isik gelir gibi gozlerine. Animsar gibisin eski bir filmi seyreder gibi, soylediklerimi. Evet haklisin. Eski bir film bu, bizimkisi. Bu kacinci oynayisimiz bu oyunu.

Simdi dinliyorsun, okuyorsun, veya yaziyorsun. Herkimsen bil ki seninleyim. Cocuguna baktigin an kalbindeki sevgiyim, kocana, sevgiline sarildiginda kalbindeki askim, ucak yolculugunda olumden korkarken kalbine giren krampim. Inancsiz gecelerinde yanibasinda, sana guc verenim.

Simdi soyle bak bir etrafina. Gordugun herkese iyice bak, gozlerine, gozlerinin diplerine. Gorebiliyor musun? Ben'i.

Sana parayi veren kocan degil
Sana parayi veren baban annen degil
Sana parayi veren patronun degil
Ben'im

Sen bu para icin bu dunyada degilsin. O parayi kullanacaksin, gelecegi kadar gelecek, gidecegi kadar gidecek. Gelmesi gerekenden cok giderse bak 'ihtiyaclarim disinda mi yasiyorum' diye. Cunku senin arzularini yerine getirmeye soz vermedim hic, ama ihtiyacin olan herseyi verecegime guven sonuna kadar. Hala mi az goruyorsun geleni, gidenin hep daha mi cok. O zaman biraz da kendine bak. Bak bakalim neye inaniyorsun. Sana az gelecegine mi? Senin az hakettigine mi? Korkularina bak. Senin ihtiyaclarini karsilamaya soz verdim ama sendeki kacaklari sen yamayacaksin. Inanc verdim sana. En buyuk mucize. Neye inanirsan onu dunyanda yaratacaksin. Ama eninde sonunda anlayacaksin. Aci cekerek, aglayarak, kizarak, kufrederek veya susarak sonuna kadar susarak, anlayacaksin.

Sen birtek Ben'im icin burdasin.

Sana verdigim herseyi yatir masaya. Cocugunu, kocani, karini, evini, arabani, anneni, kardesini, arkadasini, dusmanini. Ve simdi bak iyice gozune gozune. Gordun mu simdi? Anladin mi?

Eger gorduysen, eger anladiysan,simdi git kazi kalbinin ustune attigin topraklari. Cikar o cocukken seni en mutlu eden hayalini, veya gencken veya birkac yil once. Onu iste, sen biliyorsun ne oldugunu. Onu sana Ben verdim, Bana gelesin diye verdim. Al eline yuru yolunu, bebek adimlariyla, sen bana bir adim gelirsen ben sana kosarim. Hadi
Bu sefer ki son olsun!

17 Aralık 2011 Cumartesi

Gun

Ruyamda oynadigimi seyrediyorum...
Kalbim bulaniyor bu aralar, uyanmak istiyorum, oynamak istemiyorum...

30 Kasım 2011 Çarşamba

Krishna


Doktora surerken arabayi birden bir hal coktu ustume Sen biliyorsun ya!
Herseyi verdin bana, bir insanin isteyecegi herseyi.
Ama yetmiyor be Krishna!
Sen gelmeden hicbiri bir anlam ifade etmiyor!
Icinde Seni buldum, buldugumda biraz avundum, ama simdi o da yetmiyor Krishna!

Shiva'nin Uma'siyim ama bugun seni cagirip duruyor dilim.
Bakiyorum soyle bu bedene bikmis artik herseyden.
Senelerdir anlamlar cikararak gecinmeye calisiyordum, bu sene anlamlar da onemini kaybetti.
Su soyle olmus, bundan olmus, Sen soyle istedigin icin olmus, bunlar da artik cekmiyor kureklerimi.
Biktim be Krishna!
Bu dunya isteyenin olsun, ev, aile, coluk cocuk arkadaslar, ben Sen'siz olamiyorum be Krishna!
Hergun bir damla nektarin yetmiyor, alacaksan artik al beni Krishna!!!


P.S: Bugun ustume bir hal coktu derken arabada bu sloka caliyordu

KRISHNAYA VASUDEVAYA
DEVAKI NANDA NAYACHA NANDAGOPA KUMARAYA
SRI GOVINDAYA NAMO NAMAHA

Megersem carsamba Lord Krishna'nin gunuymus ogrendim.

28 Kasım 2011 Pazartesi

Aci



Ancak Tanri dusmanima bile vermesin diye dua edebilirim "aci hakkinda". Boyle ogrenmisim. Ogrendigim herseyi geri sararak cocukluga dogru yururken bakiyorum aciya. Acaba hangi yas araliginda ogrendik aciyi basimizdan savmayi.

Sehpaya carpar cocuk kolunu bacagini, sehpa sucludur hemen, tu sehpa kaka sehpa, sehpa tokatlanir.
Buyursun sinava girersin, gecemezsen, icin acir, sorulari, ogretmeni, kopya vermeyen arkadasini suclarsin.
Biraz daha zaman gecer asik olursun, misal sevgilin istemedigin gibi davranir, icin yine acir, sevgilini suclarsin.
Evlenirsin canin acir, kocani, cocugunu kayinvalideni, kimi bulursan yakinda onu suclarsin. Hayatin sonuna gelirsin, yaslanirsin, bir bakarsin cok azicik zaman kalmis, yaptigin hatalari gorursun, yasayamadigin hayati. Orda da bulursun suclayacak birini, aciyi defedersin basindan.

Oysa acinin da mutluluk gibi tek bir amaci var. Sana aslinin iceride oldugunu gostermek. Aciyi, ayni o sonsuz mutluluklari hissettigimiz gibi icerde hissederiz. Ilk atladigimiz budur.

Sonra acinin kaynaginin biz oldugunu atlariz. Bir yandan oyuncaga bakip bir yandan yurudugumuz icin carpmisizdir acimistir canimiz.
Sonra kendimizi ancak birseyleri basardigimizda onemli sanmayi ogrenmisizdir. Ben zaten degerliyim'i ogrenemedigimiz icin orda da atlariz olayin aslini, kolayina kactigimizi sanar hemen dondururuz butun dikkati dis etkenlere. Oysa cok sonralari daha iyi anlariz, kolayi aslindaymis, butun gecistirmeler bizi dugum dugum baglamis.

Sevgilin olur, bagimli olursun, ayri ayri olmak iliskinin dogasina aykiri sanarsin, cunku oyle ogretilmistir. Iliski var demislerdir. Sevdi mi iki kisi birbirini; sunu bunu, soyle boyle yapar demislerdir. Bazen sanslisindir, gorebilirsin bir gun, hayatin bir yerinde, iliski diye birsey yoktur. Sen varsindir, bir de sevgili diye isim verdigin sahis. Sevgili yoktur, O vardir. Butun asklar O'nu sevme yolundaki alistirmalardir. Sahip olmak yoktur, avucunu kapadigin hersey elinden kanaya kanaya cikacaktir. Suclu sevgili de degildir yani maalesef. Gordugun gozlugu cikarman gerekmektedir veya avuclarini acman.

Evliligin idealler ustune kurulmustur. Koca idealin, cocuk idealin, ve bir de kendinin oldugu rol idealin vardir. Bunlarin sallanmasi hatta yikilmasi kimsenin sorunu degildir. Idealler, hukumlerden olusmus her bina ilk depremle cokmeye mahkumdur. Ilk olmasa da cokene kadar deprem olacaktir, bu doganin kanunudur. Asli bilmeden, topragi anlamadan, toprakla bir olmadan ustune kurulan hersey gunu geldiginde yikilacaktir.

Hayatin sonuna geldiginde belki de elindeki herseyin birbir gitmesi nedeniyle biraz daha taslasmissindir, veya olgunlasmissindir.

Oysa simdilerde sansimiz var bence. Eskiler bunlari bilmiyorlardir belki, ama simdi heryerde ulasilabilir bu bilgi. Bilgi ulasilabilir de biz degismeye ne kadar gonulluyuz.

Geri donme yolundaysan, aciyi rehber et arkadas, atma sakin ola hayatindan.
Al saril sarmala, sev, mutlulugun ikiz kardesidir o cunku.
Oylesine sevilesi.

ASKla,


26 Kasım 2011 Cumartesi

Gurudev'den

PERFECTION AWAITS YOU

The circle of darkness and degeneracy has reached its climax. Come now, arise victorious and step up towards the zenith of perfection that awaits you. Live with a definite purpose - do not roam about aimlessly. Walk with a definite aim. Climb the hill of knowledge steadily and reach the summit of the temple of Brahman, the grand abode of the life immortal.

In the spiritual path there are constant failures and setbacks. Repeated endeavour, constant vigilance and undaunted perseverance are needed. When the heart's knots are gradually loosened, when the vasanas (tendencies) are gradually thinned out, when the bonds of karma are gradually loosened, when ignorance is dispelled, when weakness vanishes, you will become more and more peaceful, strong and serene. You will get more and more light from within. You will become more and more divine.

Hard enough is it to purify the lower nature, difficult enough is it to practise concentration and meditation, but vigilance, perseverance, constant practise, steady and persistent effort, company of sages, resolute will and strong determination, will obviate all difficulties and render the path easy, pleasant and attractive. Fight with the mind bravely. Go on fighting with an undaunted heart. At the end of your battle you will attain the illimitable dominion of eternal bliss, the sweet abode of immortality, the immaculate, imperishable Self or Brahman.

Despair not; light is on the path. Serve all. Love truth. Be serene. Meditate regularly. You will soon attain the life beatitude, the silence, the supreme peace. Even when you get a glimpse of the truth, of the supreme, your whole life will be changed. You will be a changed being. You will have a new heart and a new wisdom. A new thrill of spiritual current will pass through your entire being. A wave of spiritual bliss will sweep over you. This state is indescribable.

25 Kasım 2011 Cuma

Swamiji

Dun aksamustu, boyle birden, kalbim bir oynamaya basladi. Sevgim bir kabardi.
Swamiji burnumun dibinde sanki.
Gulumsedim huzurlu huzurlu ama kesmedi.
Actim hemen bir email kutucugu yazdim.

Swamiji nasilsin?
Ben sukrediyorum her daim
Buralarda anlatacak hicbirsey yok
Sadece cocugun gibi seni durtup el sallamak istedim, ben burdayim demek istedim
Biliyorum bildigini
Sadece cocugun gibi, geldim, ve butun ASKimla sarildim
yazdim.

Yazdiklarimdan bilir herkes, Swamiji hemen hemen hic cevap yazmaz yazdiklarima. Yazmak yerine, kalbimde hissettirir cevabi. Icimden konusur. Yazdiklarim egosal seylerse hele. Cok kizginim, cok soyleyim boyleyimlere, hic cevap gelmez.

Ben dun oylesine hissetmistim ki, oylesine Bir'dim ki O'nunla, sadece ici icine sigmaz cocuk gibi satasmak istedim pacasina :))

Italya'da egitimde, bilgisayar basinda olmasi mumkun bile degil.

Yazdigim emaile 1 sn sonra cevap geldi.

"Swamiji her zaman seninle, OM" diye :)

Acaba Italya neresi? Bilgisayar ne?

Ne bos konusuyoruM/Z degil mi?

ASKla bulusuruz kalpte...

Eckhart Tolle



Herkesin ortak merakidir. Tamam iyi de neden bu kadar aci cekiyoruz. O huzuru bulabilmek icin aci cekmek sart mi ? Aci cekmeden olmuyor mu bu isler?

Bu sorulari sahsen ben en az yuz kere duymusumdur :)

Bu sabah Eckhart soyle dedi;

"Aci cekmek sart, ta ki aci cekmenin sart olmadigini anlayana kadar"

Cunku aci egoyu catlatip iceri sizmaya izin veriyordu. Aslimiza.
Ve aslimizda kaldikca olgunlasip, birer birer soyunuyorduk olmadiklarimizdan.
Ve ciplaklastikca anliyorduk, hayat oldugu gibi kabul edilmek icin var. Dusuncelerimiz, duygularimiz, anlamlandirmalarimiz herseyi degistirip acilastiriyordu. Aci bedenimizi durtup uyandiriyordu.

Diye paylasmak icin geldim. Simdi durmaya geri donuyorum. Icimde Papajiyle, dur dedigini duyarak. Hic kipirdama, hicbir dusunce uretme. Sadece dur, burda. Iste bundan baska birsey yok, simdi, burda, iste bu ozgurluk, iste bu aydinlanma, iste bu tam mutluluk (bliss)

Hepinize duragan simdiler dilerim. ASKla...

12 Kasım 2011 Cumartesi

Zaman icinde


Gecenlerde misafirlerimiz geldi. Sohbet ederken misafirlerden biri 6 yasindayken cekilmis videosunu seyrettigini ve kendisini gordugunde sok oldugunu soyledi. "Oyle ciddiydim ki, herkesi gozlemliyordum ve hic gulmuyordum. Kendimi sanki bir yabanciyi seyrediyormusum gibi seyrettim." Cunku simdiki halimle karsilastirdigimda o gordugum 6 yasindaki kiz cocugu kesinlikle "ben" degildi. Simdi bambaska biriyim ve farkettim ki o zamandan bu zamana diger insanlarin dedikleri beni simdiki ben yapti.

Bizi biz yapan digerleri, digerleri icin degisen bizler.

Hep boyle zamanlar aklima gelen cumleyi yeniden yazasim geldi diye aciverdim bu sayfayi. Hatirlatmalardan bir digeri iste:

Baskalarinin senin hakkinda dusunduklerini
Ve
Senin kendin hakkinda dusunduklerini
Bir tarafa at
Geriye kalan,
O
Sen'sin iste...

Hepsi bu...

Sen nerdesin?



Gecenlerde cok sevgili hocamin paylastigi bir metinle oyle derinlerden hislendim ki, bugun yine ayni seyi dusundum. Iste o paragraf:


‎- Biliyorum. beni yüzümle tanıyorsun, beni yüz olarak tanıyorsun ve
hiçbir zaman başka biçimde tanımadın. yüzümün bana ait olmadığı gibi bir
düşünceye de sahip olamazsın.

- Yüzünün sana ait olmadığı nasıl iddia edersin? kim var yüzünün arkasında?

- Aynaların olmadığı bir dünyada yaşamış olduğunu farzet . yüzünü
düşleyecektin. yüzünü sendeki bir şeyin bir tür dışa yansıması gibi
tasarlayacaktın. ve sonra sana 40 yaşlarında bir ayna verildiğini düşün.
ne biçim bir dehşete düşerdin biliyor musun? bütünüyle yabancı bir yüz
görecektin! ve şimdi reddettiğin şeyi açık seçik anlayacaktın: yüzün sen
değilsin!


Ve simdi koltugumda oturmus ayni yeri didikliyorum. Kendini gormek icin aynaya bakmaya ihtiyac duyar miydin? Ben dediginde vucudunun neresi hareket ediyor? Ben dediginde kim uyanik? Bedenini mi dusunuyorsun ben derken. Peki ya birine birseyler anlatmaya calisirken ve kendini refere edeceginde elini "ben" dediginde nerene koyuyorsun? Dizine mi, basina mi?
Nereye gitti elin ilk?

Kalbine mi? Senden baska digerleri baska yerlerini mi isaret etti? Yoksa herkes elini kalbinin ustune mi goturuyor? Neden acaba?

Ben'in sahibi orda oturuyor olmasin. Iste "ben" dedigimde, elimde aynam yoksa, kalbim basliyor pitirdamaya, kivril kivril oynamaya. Hani farketmesem, delip cikacak bir yaramaz var sanki. Ya da daha guzeli geldi aklima, ayni kozasini yirtmaya calisan kelebek gibi. Aynaya gerek yok yani.




10 Kasım 2011 Perşembe

Bugun Gurudev dedi ki:

FREEDOM FROM ATTACHMENT

Attachment produces infatuation and causes entanglement. Fear exists on account of attachment and desire. Infatuation or delusion is a stigma on pure love. Attachment to the objects of the world is due to ignorance of their true nature. Nothing but the Atman (Self) really exists. Objects are illusion. Attachment is indicative of the feeling that the objective possession brings happiness. This idea has to be removed from the mind.

Happiness is not in the objects but in one's own Atman. Attachment is the impure vasana (feeling) of love or hate that is entertained by the mind for the diverse objects of this world. If you remain unaffected by joy, envy and sorrow, you have relinquished all attachments. If, without rejoicing in joy, or pining under pain, you do not subject yourself to the trammels of desire, then you can be said to have rid yourself of attachment.

If you can be content with whatever you get, then you have cast off attachment. Through attachment, desire for material objects arises. Renunciation of attachment is said to be moksa (release). Through its destruction, all rebirth ceases. Destroy the association of the mind with the objects and attain the state of the jivanmukta (liberated soul).

Pleasure does not lie in the objects but in the condition of the mind. The mind goes out in search of pleasure. At the same time there is pain as the mind is straying away from the truth. When the object is attained, the mind ceases to function and rests on the Atman, the substratum. Then it unconsciously tastes the bliss of the Atman.

Sublimate your inward longings through discrimination, dispassion,
enquiry and meditation. You will attain supreme bliss.

---

Develop vairagya (dispassion). Sharpen the intellect. Give up kutarka and viparita bhavana (distorted and perverted thinking). Identify yourself with the pure Atman. You will soon attain knowledge of the self.

If you are careless and non-vigilant, if you are irregular in meditation, if your dispassion wanes, if you yield even a bit to sense pleasures, the mind will continue to go downward. Maya (illusion) closes in even upon a wise man if he stops his sadhana (practice) and meditation even for a short time.

Be careful. Be alert. Be regular in your meditation.

3 Kasım 2011 Perşembe

Blogsal

Ilk 17 Eylul 2008'de yazmaya baslamisim Ben Kimim Guncesi'ni. Yazmaya baslarkenki ongorulerimi cok iyi hatirliyorum.

Ruhani gelismelerim gun be gun mucizevi bir sekilde ilerleyecek, bir gun yildizlar gorurken meditasyon sirasinda gozlerim kapali, alin hizamda, diger gunler azizler gorunecekti. Mesajlar vereceklerdi. Ben de bir bir yazacaktim. Bir gun insanlarin ne dedigini duymaya baslayacaktim, obur gun baslarina gelecekleri bilecektim. Diger bir gun obur taraftan ruhlar ziyaret edecekti ama ben o dunyayala cok alakali olmadigim icin sessizce geldikleri gibi gideceklerdi. Ve bir gun o buyuk gun gelecekti. Ve ben yazacaktim, buldum, geldi, biliyorum artik kim oldugumu diye :) Aydinlanacaktim. 

Butun bu dusunduklerimi de yazacaktim ve okuyan herkes de sahit olacakti, boylece onlar da bunun olanaksiz birsey olmadigini anlayacak ve yureklenip daha cok soracaklardi kendilerin "ben kimim?" diye :)

Peki 3 sene sonra simdi ne dusunuyorum bu blog hakkinda acaba ?

Ruhani gelismelerin pek cogunu bekledigim gibi degil de beklemedigim haliyle yasadim. Ama henuz hala obur taraftan gelen giden yok. Hergun baska bir mucizeye tanik oldum, hergun azizler baska mesajlar verdiler. Aldigimda ve paylastigimda ilk gunku dusunduklerimi hic dusunmedim. Hatta dusunmedim. O ilk gun varolan kibir gitmisti her yeni gelende. Sonra beklenti gitmeye basladi. Sonra birilerinin okudugu fikri gitmeye basladi.

Simdi nasil gidiyor peki hayat? Hayat simdi belki ilk defa beni yasamaya basladi. Iste o yuzden artik hic yazacak birsey bulamiyorum, cunku yasanilan herseyi yasamisim hissini tasiyamiyorum. Bugun misal gol kenarina gittim, yurudum, dua ettim, durdum. Hayat neler neler yasadi o anlarda kendince kimbilir. Ben elimden geldigince farkinda oldum. Simdi ise o anlarin buraya tasinamadigini goruyorum. Baskasinin anilarini yazmak gibi sanki.

Bloga hala gelen okuyanlar var, stat diye bir yer koymuslar goruyorum. Bir suru baska ulke, bir suru baska insan. Kim olduklarini bile bilmiyorum ama okuyorlar. Okuyunca ne oluyor onlara bilmiyorum. Ama ben 3 sene once saniyordum ki ben onlara degecegim ve onlar da benim gibi yolcu olacaklar bu yolda, O'nun yolunda. Bunun icin caba sarfettigim kisiler bile oldu yeri geldi. Simdi bakinca gecmise, simdi daha iyi anlasiliyor gecmis, hersey bir sanridan ibaretmis. Hayat beni yasayabildigi oranda hayatmis. Giremediginde damarlarima sadece bir ruyaymis...Digerleri bir varmis, bir yokmus...

 












27 Ekim 2011 Perşembe

Aktarma

Yeni bir yazi okudum gecenlerde, zihnimizi birturlu rahat birakmayan dusuncelerden bahsediyordu.

Sikayetci misiniz? Mesela meditasyon yapiyorsunuz ama o kadar cok dusunce birden geliyor ki, nefes bile alamiyorsunuz, kayboluyorsunuz icinde. Hatta meditasyon yapmaya gerek yok, normal hayatinizda herhangi bir ortamda da bunu yasayanlari biliyorum :) Benim gibi olanlar da vardir. Eskiden ruyamda bile o kadar aktifti ki butun dusunceler, uyandigimda hic uyumamis gibi olurdum...

Iste yazar bu konuya soyle aciklik getirmisti. Dusunceler ancak bilinc duzeyimiz dusuk oldugunda geliyor. Ne zaman dikkatle duruyoruz o zaman dusunce gelmiyor. Onerisi su, oturun, ve dusuncenin gelmesini bekleyin. Siz dikkatle beklediginizde dusunce gelmeyecektir. Ama bilinc seviyesi dusmeye basladikca yeni dusunceler yavasca sizacaktir.

Ayrica baska bahsettigi nokta suydu. Herkesin icinde bir konusan ses vardir. Sizin icinizde konusan olumlu mu yoksa olumsuz mu konusuyor? Olumlu konusuyorsa huzur ve mutluluk bedeni olusturuyor, eger olumsuz konusuyorsa  aci bedeni olusturuyor. Bu konusan ustunde ne kadar kontrolumuz var? Yoksa sadece dinleyip, ne derse yapiyor muyuz, ne derse inaniyor muyuz?

Baska okudugum bir yazida da Bagdadli Sufi Cuneyd'den bahsediliyordu. Bir gun hirsizlik yaptigi icin hayatini kaybeden bir adamin gitmis askla ve hayranlikla ayaklarindan opmus. "Napiyorsun?" diye soran muridlerine de, "oyle iyi yerine getirdi ki ona verilen gorevi, bunu hayatiyla odedi." demis

Acaba biz olaylari ve kisileri ne kadar Sufi Cuneyd gibi gorebiliyoruz?

Durup demlenecek neler neler var...










16 Ekim 2011 Pazar

Insan Olmak

Kime soylesem bu bir ay kayinvalidem bizde diye, herkes "ayy Allah yardimcin olsun" dedi :)

Gittigini soyledigimde de "Gozun aydin" dediler :)

Oysa kimsenin bilmedigi ben neler neler gordum bu bir ayda.
Ne zaman isimlerle temsil edildik o zaman ahh neler nelerle yuzlestik, evin her bireyi
Ne zaman kalpte birlestik, cennetti arka bahce
Nasil acilardan korktugumuzu, acilardan kacmak icin ne kurgulara sigindigimizi gordum
Kalbi aciyanin sozunun aci oldugunu gordum
Derinlerde kalan acilarin birgun mutlaka filizlendigini, cicek actigini, o cicegin de diger cicekler gibi mis gibi koktugunu gordum
Hicbir seyin sir olarak kalmayacagini, hicbirseyin hata olmadigini gordum
Herseyin yasanmasi gerektegi gibi yasandigini, aci cekenlerin de acittiklari kisileri, canlari acidigi icin acittiklarini gordum
Kafaya takmanin kalbi otelemek oldugunu, kalbin sesini kistin mi da sagir oldugunu gordum
Ne cok suclanmis oldugumu, hicbir suclamaya tahammulum kalmadigini gordum
Baskalarini "birsey olmak icin degil" sadece onlarin mutlulugunu dusunerek mutlu etmeye calisiyorsan, o anlarin ilahi anlar oldugunu, ve Tanrinin ardi ardina gelen hediyelerini gordum.
Ölüm geldiginde ayrilik olmadigini, eger biri kalpte digeri kafada ise zaten hic birlesmemis (hatta tanismamis) olduklarini gordum
Gercegi yasamanin, duymanin, konusmanin benim icin olsa da herkes icin kolay olmadigini gordum
Ofkemin acittigi kalbi, sefkatimle sarip sarmaladigimda, ASK'in oyununu gordum
Hepimizin iki ayakli hayvanlar oldugunu ama insan olmak icin hergun yeni bir firsata sahip oldugumuzu gordum
Insan olmanin ne zor oldugunu, ama oldun mu da O'na ne kadar yakin oldugunu gordum
Cok zor bir sinavdi ama cok guzel gecti O'nun varligi ve inancim sayesinde
Hosgelmisti kayinvalidem, hosgitti, insallah yine gelir, yeni derslerle
Cunku ben bu bir ay, eger korkmaz, herseyin ustune gidersek, korkunun, sekil degistirmis ofke oldugunu, ve korkunun icinden dumduz gectigimde, ASK'in icinde demlendigimi gordum, O'ndan ayrilmamisligimi...
ASK'i yalniz yasamak cok kolay, boyle gunler olmasa nasil biliriz gercekte KIM oldugumuzu :)


15 Ağustos 2011 Pazartesi

Ev


12 Agustos'ta kapiya dayandi tasima firmasi, yukledi esyalari, getirdi bizi "yeni evimize". Boyaci sordu heyecanli misin? Bakiyorum icime, "yok degilim". Ertesi gunu, baska biri "cok heyecanli olmali". Bakiyorum icime, "sen benden daha heyecanlisin" diyorum gulerek.

Oturuyoruz bahcede esim soruyor, bu senin kacinci evin?
Icim guluyor yine.
Boyaciya da ayni cevabi vermisti, simdi esime de ayni cevabi veriyor.
Benim evim, "kalbim", disarda nereye gidersem gideyim, degismeyen tek yerdeyim.
Esim bu cevabi duymak istememisti oysa. Bu benim kacinci evimdi?? Soru basitce buydu.

Guldum bana bakan "ufff" suratina ve 28 ev, 3 kita sonunda ogrendim burasi BENIM EVIM degil!

Inatciyimdir, zor ogrenirim, insallah kimse bana benzemiyordur :)

ASKla,

7 Ağustos 2011 Pazar

Unutmamak gerekenlerden !

Birisi geldi..

Bir dostun, bir sevgilinin kapısını çaldı...

Sevgilisi, - "Kimsin ey güvenilir er," dedi.

Adam, - 'Benim' dedi.

Evinde huzurlu Sevgili; - 'Git' dedi;

'Şimdi çağı değil, böylesine sofrada ham kişinin yeri yok."

Ham kişiyi ayrılık ateşinden başka ne pişirebilir,

İkiyüzlülükten ne kurtarabilir?

....

O yoksul gitti; tam bir yıl yollara düştü...

Sevgilinin ayrılığıyla kıvılcımlar saçarak cayır cayır yandı.

.....

O yanmış-yakılmış kişi pişti.. Olgunlaştı.

Geri geldi.

Gene sevgilinin evinin çevresine düştü.

Yüzlerce korkuyla, yüzlerce defa edebi gözeterek kapının halkasını çaldı..

Ağzından edebe aykırı bir söz çıkacak diye de ödü patlıyor

ve korkup duruyordu.



Sevgilisi, --'Kapıdaki kim?' diye bağırdı.

Adam, -- "Ey gönüller alan, dedi, --"Kapıdaki 'Sensin'. "

Sevgilisi, "Mademki 'Ben'sin, gel içeriye gir," dedi.

....

Ev dar, iki kişi sığmıyor.

(Mesnevi, c. 1, sh. 3068-3075)

28 Temmuz 2011 Perşembe

Dogrusu

Gecenlerde (hatta bayagi gecmis olabilir) yalan ustune mimler okumustum. Yorum yazmak istedim sonra da vazgecmistim. Simdi yazasim var yalani degil de dogru'sunu :)

Ben cok baskili bir evde buyudum. Cem Yilmazin bir parodisi var kizlar cok iyi yalan soyler erkekler beceremez. Cunku erkeklerin her istedigi yapilirken, kizlarin herseyi yasaklanmistir. Dolayisiyla kizlar da istediklerini yapmak icin yalansoyler temali.

Ben de oyle yapmistim. Cunku hayir dedikleri konular bana cok sacma geliyordu, kavga etsen bir yere varmiyordu. Ben de kendimi odama kapatir, ertesi gunu de yalani organize ederdim. Kardesimi de egitmistim bir guzel. Ilki soyleydi. Sakin anneme E'nin telefon actigini soyleme. (E telefon acamaz bizim evimize, simdi bu mantikli mi??) Neyse kapi calar aksam, annem gelir, kardesim kosarak kapiya gider, annemin bacaklarina sarilir. "Anneee ablam E ile telefonla hic konusmadi". Tabii annemden simsek gibi bakislar gelir. Sonrasi kavga kiyamet. Seneler gectikce ben de haliyle daha profesyonel oldum, tabii beraberinde kardesim de. Kendi istedigimi yapmak motivasyonumdu. Baska da bir nedeni yoktu. Ama ne cetrefilliydi bu is. Bir yalan soylersin, o yalani unutmaman gerekir, o yalani desteklemek icin birden fazla yan yalan hikayeye ihtiyac vardi. Olme essegim olme.

Evden ayrildiktan sonra yalan soylemek icin nedenim kalmayinca dogrucu Davut oluverdim. Ne sorsalar dogrusunu soyleyiveriyordum. Insanlar bu sefer verdigim cevaplar karsisinda sasirip kaliyorlardi. Ama o ucta zaman icinde yontuldu, sakinlesti. Beyaz yalanlar soyledim o donemlerde eminim, ama kimsenin hayatini etkileyecek boyutta degildi hicbiri.

Sonra Amerika'ya gittim. Orda cocuklarla ve yoga-meditasyonla gecen 2 yil sonunda farkettim ki yalanin en buyugunu kendime soylemisim. Senelerce. Farkina bile varmadan. Anneme soyledigim yalan oylesine masum kaldi ki kendimle yuzlesmelerimin yaninda. Ne cok aldatmisim kendimi, ne cok!

Sonra Turkiye'ye dondum, yillardir kaynayan volkan patladi, kendim dahil yakinimdaki herkesi de yakip kule cevirdi.

Sonra Hindistan... Iste kullerinden dogan kus hikayesi bu sanirim :) Dogru soylemeye baslayinca dogrunun dibi yok ayni yalanin olmadigi gibi. Seni aldikca aliyor icerlere, guzelliklere. Dogru soyledikce gucleniyorsun, guvenin geliyor kendine. Farkediyorsun ki saklamaya degecek, uyduralacak hicbirsey yok etrafta. Kavga ise kavga. Guzel olan dogruyu konustugun icin biri kavga ediyor seninle, anlamli az da olsa :)) Dogrunu savunuyorsun bugunun sartlarinda, yarin onu da yapmayacagini bilerek! Ertesi konuda onu da savunmuyorsun cunku adim adim ogretiyor dogru sana dogrunun otesindeki dogrunun icinde ne hakli var ne haksiz, oyun oynuyoruz kendimizce. Hindistan'da duymustum hep dogruyu konusursan bir sure sonra soyledigin hersey gercek olmaya baslar diye. Cunku artik sozunde hikaye yok, kandirmaca yok, sozun senin sozun degil Onun Sozu. Tabii gercek olacak!

Bu sabah Gurudev okuyordum orda cikti karsima bu paragraf, yazi da ondan yazildi. Ne mutlu dogruya, dogruyu konusanlara!!!

A truthful man is free from worry and anxiety, he has a calm mind. He is respected by society. If you speak the truth for twelve years you will get vak-siddhi - then whatever you speak will come to pass. There will be great power in your speech - you will be able to influence thousands.

Dogruyu konusan kisi endise ve kaygidan bagimsizdir. Sakin bir zihni vardir. Toplum tarafindan saygi duyulur. Eger 12 yil boyunca dogru konusursan Vak-Siddhi sahibi olursun ki boylece ne soylersen soyle gercek olur. Konusmanda buyuk bir guc olusur. Binlerce insani etkileyebilirsin konusmanla.

Daha temiz bir dunya sadece coplerimizi sokaklara atmayarak, geridonusume katkida bulunarak olmaz kanimca. Temiz bir dunya agzimizdan cikan sozlerin titresimiyle olusur.

Dun bir hareket gordum. Norvec'te yasanan olayin ustune medya surekli katilin fotograflarini buyuk boy yayinlayarak olayin nasil korkunc olduguna dair haberler yaparken, ayni ulkede bir araya toplanin baris cagrisi yapan, huzuru konusan, mum yakip birbirine sarilip kayiplar icin toplanan gruplarin hicbirini haber sayfasina tasimiyordu. Bir Norveclinin baslattigi hareket sonucu dun 200000 email butun yayin organlarina yollanmisti. Basin para yapmak icin korkulari ve dehseti koruklemesin. Sevgi, baris, huzur onemli bunlara dikkat cekmeli diye.

Gun icinde kendimize bakmaliyiz, nasil bir dunyayi destekliyoruz. Nasil bir dunyayi destekliyorsak, iste o dunya bizim dunyamiz, kimseye sikayete gerek yok...

ASKla...

26 Temmuz 2011 Salı

Ozlem

Daha once de yazmisimdir ben ozlem nedir pek bilmem. Dusundugum herkesi burnumun dibinde yasarim, kimse uzagimda degildir. Esimle kavgalarimiz olmustur gecmiste, yanimda kalsana, benimle otursana gibi. Bunlar ozlemle degil de sohbetle muhabbetle ilgilidir. Yoksa simdi ailem uzakta, duysalar uzulurler tabii ama hic uzaklik kavramim yok simdi de icime bakinca. Herkes burda benimle, ne zaman animsasam.

Ama bugun baska bir sey yasadim. Cok da hazirliksiz yakalandim.

Gectigimiz hafta boyunca hergun yeni evle ilgili kosturdum. Yok boyasi, yok masasi, yok halisi, yok koltugu. Hergun baska bir seyi arastirdim, gittim, gordum, konustum. Aralarda kendimle kaldigimda geri dondum, asil yerime. Ama o yerimde kalislarimda cok kisa surdu bu kosturmaca halinde.

Bugun bir tikla actim dinlerim diye


Daha ilk satirin calisiyla birden gozlerimden yaslar bosanmaya basladi. Gozlerimi yumdum, arkama yaslandim. Icimde kucucuk bir cocuk kosuyordu sanki annesinin veya babasinin ozledigi kucagina. Ayri degildik ama ahh nasil ozlemisimmm...

13 Temmuz 2011 Çarşamba

Ne yaptigimizi biliyor muyuz?

Gecenlerde bir belgesel seyrettim. Ortasindan basladigim icin cok detay veremeyecegim. Konu Kizildeniz'deki Jaws'lardi. Misir'da bir yaz, her zamanki gibi insanlar yuzerken bir gun kopekbaligi saldirisi oluyor. Bir kadin agir yaralaniyor. Bir saat sonra yeni bir saldiri oluyor. O da agir yarali hastaneye kaldiriliyor. Sahil seridini kapatiyorlar ve arama yapiyorlar. Iki kopekbaligi yakalayip öldürüyorlar. Ertesi gun sahil yeniden aciliyor yuzmeye. O gun bir baska saldiri daha gerceklesiyor ve ölümle sonuclaniyor. Toplamda 4 yarali ve 1 ölüm...

Bunlar anlatilirken dalgiclarla da roportaj yapiliyor. Dalgiclar 25 senedir orda daldiklarini, kopekbaliklarinin asla insanlara zarar vermediklerini anlatiyorlar. Baska bir bilim adami konusuyor. Kopekbaliklarinin menusunde insan yoktur diyor. Ve herkes ayni soruyu soruyor, neden bu saldirilar oluyor?

Yapilan arastirmalar sonucu ortaya cikan cevap su:

Sahil serdinin bir yerinde ekmekle baliklari besliyorlar. Cocuklar icin cok masumca bir eglence olan bu is, yuzlerce baligin beslenmek icin sahile gelmesine yol aciyor. Sahile gelen yuzlerce balik ayni titresimi yayiyorlar, burda yiyecek var. Bu titresimi alan kopekbaliklari, menude insan olup olmamasini onemsemeden, sadece titresime gelip, onlerine gelen ilk kisiye saldiriyorlar.

Simdi butun bu konuyu anlatmamin bir tek nedeni var;

Belgeseli seyrettigimden beri dusunuyorum. Bizim gun icinde yaydigimiz titresimler etrafimizda nasil bir dunya yaratiyor. Olumsuz seyleri tekrar hatirlatmayacagim, ama okuyan herkes etrafinda kendisini rahatsiz eden konuya bakip sonra da kendi icine bakabilir bulabilmek icin.

Hindistan'da cok aziz vardir. Bazen insanlar, ozellikle batililar, "ohh ne guzel boyle butun gun hicbirsey yapmadan oturuyor" diye dusunurler. Buna cevap hep duyardim, "O'nun dunyaya neler yaptigini sen bilemezsin".

Biz dunayaya ne yaptigimizi biliyor muyuz acaba???

12 Temmuz 2011 Salı

Ilac

Separate yourself from the objects. Have the strong conviction that `I' does not belong to the objects, that the objects do not belong to the `I'. Identify yourself with the infinite `I' (the satchidananda Brahman) - and abandon the burden of the physical body. Become a videha mukta (liberated and bodiless) - all burdens will perish now.

-Swami Shivananda

6 Temmuz 2011 Çarşamba

Suretleri

2002 yilindan bu yana damla damla baslayip, oluk oluk akan ogretileriyle hayatima anlam katan videodaki butun ruhani hocalarin onunde egiliyorum.

Videoyu kim hazirladiysa onun da ellerine saglik, videoda gorunen hocalarin cogu hayatimin bir yerine dokundu bu gectigimiz on yilda.

Uzuntu, dert, tasa, gozyasi dolu bir yasami alip bu hale getirdiler. Yoktan varettiler, mucizelerine her gun sukrediyorum.



5 Temmuz 2011 Salı

Ilahi davranislar

Swamiji tatillerinden birinde babasinin ulkesi Haiti'ye gitmis. Soygunun, cetelerin cok yaygin oldugu ulkede, bir yerden para tahsil etmek uzere bekliyorlarmis. O sirada cetelerden biri ellerinde kalasnikoflarla iceri girmisler. Butun paralari almislar. Herkes korkudan butun emirlere uyarken, Swamiji hic istifini bozmadan bankonun kenarinda duruyormus. Yuzu maskelilerden birisi kalasnikofunu Swamiji'ye dondurup tehdit etmis. Swamiji biraz uzun boylu ve iri yaridir. Elini kalbine dogru goturup isaret ederek, " Bu vucudu oldurerek Ben'i oldurecegini mi saniyorsun?" demis sogukkanli ve alayci sesiyle. Ve maskenin ardindaki adamin gozlerinin dibine dogru bakmis, dimdik. Adam birden titremeye baslamis ve diger arkadaslarini telasla cagirarak, voodoo buyucusu, bu voodoo buyucusu hadi cabuk bitirin isinizi diyip cikartmis digerlerini de en kisa zamanda.

Insanlar Swamiji'ye madem her davranisi yapan Tanri o zaman ben gidip adam oldureyim simdi diyenlere soyle cevap verir. Senin kurulumunda yok bu (o kisiyi kastederek). Yoksa soyguncuya o plani yaptiran kim? Sen de birgun hirsizdin! Herkes olgunlasacak, herkesin zamani gelecek. Herkes bir gun Eve donecek.

Yine konusmalarindan birinde soyle der Swamiji, bir yoldan gecsem ve orda bir adamin bir kiza tecavuz ettigini gorsem, sizce ben kimseye zarar vermem kuralini uyguluyorum diye, bunu yapan da Tanri'dir diye yurur gider miyim?
Hayir, huzur ve sakinlikle o adami oldururum, der.

Onemli olan hangi davranisi yapip yapmadigimiz degildir, onemli olan yapilan davranisin O'nun tarafindan yapildigi bilincine varabilmektir. Iste bu noktada baslar teslimiyet. Iste bu noktada O mukkemmellik icinde kendini gostermeye baslar.

Parkta cocuklar oynarken seyrederken onlari, cocuklardan biri salincaktan dusmek uzereyken birden basini cevirdigin icin gorursun ve hemen yetisip kurtarirsin. Icinde bir nese olur. Cocugu bak nasil kurtardim diye, iste kurtaran sen degilsindir, hepsi O'nundur. Icini durten, senin basini obur tarafa o an cevirten. Bu mukkemmellik O'nun varligini gun icinde daha cok yasamakla daha da gelisir, artar.

Biri haksiz yere seni yere yapistirdiginda eger susuyorsan tabii susabilirsin, ama konusuyorsan bu da O'nun dilegidir. O'nun dilegi herseye boyun egmemiz degil, herseyin O'ndan geldigini bilmemizdir.

Simdi bir akli selim gelse bana dese, nerden biliyorsun O'nun dilegi diye yazip duruyorsun diye, bilen ben degilim, sadece ayetleri aktariyorum ve azizlerin dediklerini, hep hatirlamak adina.

Askla,

4 Temmuz 2011 Pazartesi

Icimizdeki

Cok anlastigim bir arkadasimla konusurken daha da neselenmek kolay
Cok guzel gecirdigim bir gunun sonucu kalbimde huzurla oturmak kolay
Cok iyi bir insani sevmek kolay
Cok iyi bir evde yasamak kolay

Ben ne zaman anliyorum biliyor musunuz icimdeki O'nun varligini;
Hic sevilmeye deger olmadigini dusunecegimiz bir insana bakarken kalbimde sefkat duyarken

Bir insana hizmet etmek kolay, acsa yemegini verirsin, uykusu geldiyse uyutursun
Ben ne zaman anliyorum biliyor musun icimdeki O'nun varligini;
Insan olarak hic aklima gelmeyecek bir detayi yaparken buldugumda kendimi ve karsimdaki bu yaptigim karsisinda kelimesiz kaldiginda

Bazi insanlar icin hakkini savunmak kolaydir
Ben ne zaman anliyorum biliyor musun icimdeki O'nun varligini;
Korkusuzca, hicbir sinir tanimadan, kaybedecek hicbirseyi olmadiginin bilincinde, dunyayi versen almayacak edasinda konusup karsisindaki insana cevabini verdiginde

Sen dunyayi almayacagini gosterirsin, ve iste o anda dunya herseyiyle ayaklarinin onune serilir

Hersey kim oldugunu sana gostermek icin burda.
Gor iste simdi nerdesin!

21 Haziran 2011 Salı

O'nunla sohbet

Artik hic icimden tasmiyor Tanri aski, eskiden neler yazardi elim, simdi hic Tanri yokmus gibi sanki. Ama kalbimden oyle hissediyorum ki sanki Tanri artik disarda degil daha cok icerde, o yuzden kelimeler disari cikamiyor. Seker disardayken tadini alabiliyorsun ama seker olunca tadini alamazsin gibi...

- Dogru tavir bu...

Gectigimiz uc yil hep Tanri'ya yakin olmak icin etrafimda ne gorduysem icinde Tanri'yi aradim, Tanri'yi bulup cikardim.

- Dunyadan Tanriyi cikarmaya calisma, birak dunyayi kendi haline

Mira buyudukce bana kalan zaman artti, dolayisiyla zihin hep kendine is bulmaya calisiyor. En son asilari cok arastirmaya basladim cunku Mira'yi asilatmaktan vazgecmistik. Ama her okudugum sey artik beni daha da dibe cekiyor. Ayrica kendimle ilgili yasadiklarimi da bir baska blogda yaziyorum. Ordan insanlarla tanistim, bazen onlarla konustum Tanri'yla ilgili. Sonra sen kimsin ki ne konusuyorsun diyip sustum.

- Biraz oyalanma iyidir. Eger hosuna gidiyorsa yap. Ama baskalarinin ruyalarina girme. Hem sen kendin soyledin her okudugumda kendimi kotu hissediyorum diye.

- Tanri'nin adini tekrarla, gun icinde gorevlerini yerine getir, daha guzel bir insan ol, daha iyi bir anne ol, ve Tanri'yi sendeki huzurunda sev. Hepsi bu! Ben oldugun ve sonra sadece Oldugun zaman gelecek.

- Mira durup dinleyemiyor, yerinde sakin oturamiyor, bu sizin hataniz. Onunla hic dua zamani yapmamissiniz. Sabah 5 dk aksam 5 dk, Tanri'yla baglantida kalmasi icin oturup dua etmeniz cok onemli, ozellik bu yasta.

- Sunu bil hep :"Nerde ve nasil bilmiyorum ama biliyorum ki Tanri ve ben bir ve ayniyiz..." Eger herseyin disinda sadece O'nu istersen, bu hayatta sana gelebilir degil, gelmesi mumkundur degil, mutlaka sana gelecektir!

- Yurumeyi ogrenirken cocuk tabii ki duser, her dususunde yine dustum demeye gerek yok, devam et.

15 Haziran 2011 Çarşamba

Aglamaya dair (kizgin oldugum zamanlardan)

Sanirim yine 2000 oncesinde yazilmis bir yazi

Evet ağlıyorum, var mı itirazı olan? Varsa öne çıksın...Şimdi....hemen...
Göreyim o güçlü görünen yüzünün arkasındaki küçük çocuğu. Nasıl korkmuş olduğunu
göreyim sevgiden, terk edilmekten, bitmek bilmeyen gözyaşlarından. Korkup nasıl da
saklamış olduğunu göreyim kendini maskelerinin ardına. Maskelerini göreyim.
Bakayım farklı mı diğerlerinden!

Evet ben ağlıyorum, var mı itirazı olan? Varsa öne çıksın...Şimdi...hemen...
Duyayım alaylı cümlelerini. O cümlelerin altına gizlediği sevgi sözcüklerini.
Sakladığı, sakındığı, çıkarmaya korktuğu, çıkaramayıp, dökemeyip dile,
tarihi tabletlerce yazdığı, okuyamadığı cümleleri göreyim.
Okuyayım her bir satırı, ince ince. Okuyayım bakayım. Bakayım farklı mı diğerlerinden!

Evet ben ağlıyorum, var mı itirazı olan? Varsa öne çıksın...Şimdi....hemen...
Dokunayım o buz gibi ellerine. Dokunayım ve hissedeyim altında yatan sevgiye aç teni.
Sıcaklığa hasret elleri alayım elimin içine, alayım da bir bakayım, nasıl özlemiş
o eller sevmeyi, sevilmeyi, kenetlenmeyi, bir yola ten tene ter tere çıkmayı.
Dokunayım bakayım. Bakayım farklı mı diğerlerinden!

Evet ben ağlıyorum var mı itirazı olan? Varsa öne çıksın...Şimdi....hemen...
Koklayayım onu. O aşkın gizemli kokusunu saklamak için süründüğü pahalı parfümleri
yaksın genzimi. Koklayayım bir hayvan gibi, ve anlayayım kaç asırdır karışmamış
kokusu aşka, aşkı aşkına. Koklayayım ve bakayım. Bakayım farklı mı diğerlerinden!

Evet ağlıyorum, çünkü korkmuyorum, var mı itirazı olan? Varsa öne çıksın...
Şimdi... hemen...Korkmuyorum aşktan, aşkın karşısında çırılçıplak kalmaktan,
korkmuyorum aşka adanan masallardan, korkmuyorum soğuk ellerin başka ele
ihtiyaç duymasından sım sıcak olmak için, korkmuyorum tenimde her sabah
teriyle uyanmaktan...korkmuyorum bütün bunlardan ve savaşıyorum dimdik ayakta.
Onunkinden, bununkinden, şununkinden farklı silahlarla... Göz yaşlarımla...

PS. aska hazirlarken kendimi ASKa geliyormusum :)

Aski baska yerde sanarken 2

1999 yilindan

Karanlık bir bekleyiş içinde(-yim), ben, ellerim, gözlerim, kalbim...
Aydınlığa duyulan inanç, özlem arttıkça, onun eksikliği de iyiden iyiye
kendi kendini çoğaltır oldu. Aşık olunmayanlara aşkın çarçabuk ispat edildiği,
gerçek aşklara duyulan aşkın ise bir tek an bile ifade edilemediği, edilse de
inandırılamadığı dönemlerde yaşıyor-um ben, kalbim, kim bilir belki de herkes.
Oyun oynayamayana, acemilere, Yeşil Çam Kahvesi'nde beklemeleri öngörülürken,
profesyonel oyuncular politika sahnelerinde tur atıp, nabza göre şerbet veriyor.
Tilkilerinin birinin kuyruğu diğerine değmiyor. Onlar alkışlanıyor, omuzlarda
taşınıyor, hep kalabalıkla yaşıyor. Oynayamayanların adı ise aktör aktris ...
Meteliğe kurşun atıyorlar. Kurşun yönünü şaşırıyor, kalpten yaralıyor.
Oyuncu Yeşil Çam' da kan kaybından ölüyor, Kızılay'ın ruhu duymuyor, ne de dolunayın.
Dolunayın canı sıkılıyor, bu sıralar kimsenin umurunda değil. Ne şiirler yazılıyor
adına, ne şiirler okunuyor ışığında. Dolunay insanlara küs, dolunay aşıklara küs,
düşüyor denizin kollarına. Denizin enginliğinde ışığını uzatıyor, alan yok. Kimsede
para yok, para eden aşk yok. Parasız aşk yok. Cebin ne kadar doluysa, aşkın o kadar
büyük. Cebinde umut, ümit, şiir, şarkı sakladıysan, aşk bir Mercedes'e binmiş gitmiş
çoktan. Senin cebindekilerin anlamı yok.

Ferhatla Şirinler, Leylayla Mecnunlar, Romeoyla Julietler, ya tozlu raflarda kalmış,
veya günlük gazetelerin üçüncü sayfalarında hortluyor. Yüzü sarı, gözleri yaşlı,
yüreği kanlı...Kalbi siyah beyaz matbaa harflerinde atıyor. Ne aşkın, ne aşkının
umurunda. Kimi kalemini alıyor, başlıyor yazmaya, hep bildik, hep öğretilmiş
kalıplarla aşkı. En aşık işte o. Kimi kalem tutmaz, yazı bilmez, sarılıyor aşkına.
Bilmez dedik ya, sarılır aşkına sımsıkı. Bilmez dedik ya boğar sarılırken.
Ölür kollarında aşkı. Öldüğünü bile anlamaz. Anlatamaz sevdiğini. Adı katile çıkar.
Katil hapishane duvarlarına yazar aşkını, yazdıkları bir uyanık tarafından yeniden
yazılır. Satılır, satılır. Yazan en aşık. Hapiste yatan katil.

1999 yılının son aylarına geldik. Mezarlar Milattan Sonraki 1999 yılın milyonlarca
ölüleri ile doldu taştı. Bin yılların evlerinde yaşıyor nice beden, mezardakilerden
daha ölü. Hastaneler dolup taşıyor yaralılarla, bin yılların evlerinde yaşıyor nice
yaralılar. Yaralarını saklamışlar gazetelerin arkasına, siyah beyaz matbaa
harflerinde atıyor kalpleri, tozlu raflarda kanıyor yaraları.

Rehabilitasyon merkezleri dolup taşıyor delilerle, bin yılların evlerinde yaşıyor
oysa toplumun en delileri. Hep beraber aynı kutuya bakıyorlar. Yaşamları
seyrediyorlar film diye, kendi yaşamlarını yaşayamıyorlar. Yaşamlarına en az bir
hayal ekmiş her biri.Bekleyip duruyorlar filizlensin diye. Memlekette su sorunu var.
Barajlar boş.

Yağmurlar yağmaz olmuş. Yağmurlar yağmıyor artık üstümüze. Yağmur bile ıslatmıyor
kurumuş yanaklarımızı. Gözyaşları çoktan tarih olmuş. Bin yılların evleri
ağlayamayanlarla dolmuş. Ağlamayan güçlü insanlar doğmuş.

Oysa tarih bu kadar 15 Haziran 2011 olmasaydı ve yazabilseydim keşke. Şöyle yazsaydım
mesela; Bugün 15 Haziran Carsamba. Bugün yine gülerek uyandım sıcacık yatağımda.
Kalkmak istemedim hiç yataktan. Sana baktım. Sıcacık nefesini nefesimle içime çekip,
seni seviyorum dedim. Seni seviyorum, seni seviyorum, seni seviyorum. Seni parayla
satın alınamayacak kadar büyük bir aşkla seviyorum. Pencerem açık sonuna kadar,
dışarıda deli divane esen rüzgar gibi seviyorum seni. Her esişinde içim biraz daha
titriyor ve biraz daha savruluyor sana .
Gökyüzü yıldız dolu, yıldızlar güllerce sevgim sana olan. Her biri aşkı anlatıyor,
koparsan da bitiremezsin. Samanyolu'nca seviyorum seni, pırıl pırıl, uçsuz bucaksız,
başlangıçsız, bitişsiz.
Denizler masmavi, okyanuslara uzanıyor her biri. Denizlerce çoğaltıp, okyanuslarca
seviyorum seni. Derinlerine dalıyorum her sabah ve her akşam ve her nefes alıp
verişimde. Bir vurgun, bir vurgun daha yiyiyorum derinlerden, seni daha bir seviyorum.
Yağmurlar yağıyor üzerime, üzerimize. Deli dolu yağmurlar. Seni yağmur damlalarınca
seviyorum. Yanaklarım ıpıslak.

Ve şöyle bitirebilseydim keşke. İyi ki sen varsın ve iyi ki tarih bu kadar 15 Haziran 2011....

P.S 1999 yilinda yazilmis yazinin sonundaki tarihler bugunun tarihleriyle degistirilmistir. Asil tarihleri ve askin kucuk "a" halinin yasandigi donemleri animsayamadigim icin kusura bakmayiniz!

14 Haziran 2011 Salı

Aski baska yerde sanarken

1996 yilindan


Uzun aylar dilsiz oldum, bakmadım, görmedim, kör oldum. Aldırmadım, aldanmadım,
duymadım, sağır oldum.


Kırıldı elim kalem tutmaz oldu. Erteledim satırları, derin sulara gömdüm duyguları.
Minik balıkların kocaman ağızları didikledi kalbimin en ücra köşelerini. Dalgalar büyüdü
büyüdü aldı götürdü umutlarımı kıyıdaki kumların sıcaklığına. Üstüste kondular yeni
kıyıcıklar oldular, milyonlarca kumtanesini kucaklamış, milyonlarca problemle ağlayan.
Midyelere yandım, istiridye kabuklarına haykırdım. Sadece kendi sesimi duydum
kulaklarımda patlayan. Rakı şişelerine mesajlar yazdım koydum, bekledim bekledim taş
oldum. Yosun kokularını duydum burnumun dibinde mutsuz oldum.


Çare aradım ufkun ötesinde, bulamadım, yıldız oldum gecenin karanlığında yapayalnız.
Yanımdan bir Zümrüt-ü Anka kuşu geçiyordu, takıldım kanadına çırpınış oldum.
Uzaklarda, çok uzaklardan zenginliği gördüm korku doldum. Kendimi bir bankta buldum
şehrin göbeğinde tüm bu yazdıklarımı hayal ederken.


Umutsuzlukla umut arasında bir çizgide, kocaman bir sevginin kucağında, sevgisiz bir
kalbin atışında kendimi aradım durdum, bulamadım yoruldum.


Gitmiş, bitmiş tüm şiirlerin tüm şarkıların ardından göz yaşlarımı gömmüştüm toprak
ananın koynuna. Gün gelir filizlenir aşk olur, sevgi olur diye. Bekledim bekledim. Yeni
gözyaşları akıttım az gelmiştir diye. Sonra fark ettim ki ekmemiştim hiçbir şey. Ha
gayret dedim, kollarımı sıvadım. Gün doğumundan batımına, ektim ektim, terledim.
Sonra oturdum, durdum. Yokluktan çokluk beklemeye başladım. Çiğ tanelerini günlere,
günleri gecelere, geceleri yıldızlara bağladım.


Doldum doldum boşalamadan, yoğruldum. Sustum, durdum, susamadım kin kustum. Yanı
başımdan bir yolcu geçiyordu, tanımıyordum, adını öğrendim, yolunu öğrendim tanıdık
oldum. Elimi tuttu, saçımı sevdi, yüreğini verdi hediye niyetine, utanç doldum. Kalbimi
ikiye böldüm önce. Mahcup oldum. Bir kalpti aldığım, bütün, bütünü paylaşmaya gönüllü.
Verdi verdi, aldım aldım, borçlu oldum. O zengindi, ben fakir. Vereceği çok şey vardı
kapımın önünde bekleyen. Bense başka kapılarda bırakmıştım varımı yoğumu. Denge asla
kurulamazdı. Kapıyı açamadım, kırıldım, kınandım. Kaçtım kaçtım adım adım ilerlerken.


Bütün düşünler ağardı, uykulara sığındım. Düş oldu. Kabus sandım ter içinde uyandım,
çeşme oldu, serinletici kesintisiz suyuyla. Su soğuktu üşüdüm, yorgan oldu, üzerime
serildi ısıtan oldu. Isındım ısındım içinde, içinden, içten, alıştım, acıktım, insan oldum.
Tereyağlı ballı kahvaltı sofraları oldu, serildi önüme tok oldum. Az az şımardım çocuk
oldum, avuç içlerimde rengarenk balonların ipi oldu. Balonları uçurmak yalnızlığımda
kaybolmak istedim. Bırakamadım bağlı oldum. Sevginin anlamını buldum, sevgi oldum.
Kendimi uçsuz bucaksız göğün altındaki okyanusun akıntısına bıraktım, az gittim uz gittim
aşık oldum.

PS. Yazinin asagi yukari kayan satirlarini duzeltmeye vakit bulamadim...

9 Haziran 2011 Perşembe

Boş tas

Empty vessels only make sound. A practical man who does meditation and worship, who is full of knowledge and real devotion, keeps always silence.

Bos tas ses cikarir. Meditasyon ve ibadetini yapan, gercege hakim ve adanmis olan hep sessiz kalir.

diyor Gurudev Swami Shivananda

Hala konusmam ondandir...

6 Haziran 2011 Pazartesi

Efendi kim?

Dusunce varsa, zihin var ve de oyun var.
Sen varsan, zihin var, hayat var.

Allaha binsukur kavusmamiz aniden oldu :)

Kaybolsam da O'nun kollarindayiz ama bir bilincli olarak Orda olmak var, bir de orda olmak ama nerde oldugunu bile bilmemek var. Gaflet ve dalalet anlari iste onlar. Dunyanin oyununun icinde girdaptasin. Beyazin varsa, siyahin gelmekte. Kahkahan varsa gozyasi gozunun kenarinda ilk firsati beklemekte. Oyunun kurali bu.

Oyuna ara verip soyle bir agac alti banka oturunca demlendim.

Canim kaju yemek istiyor deyip koltuktan mutfaga gidip, kavanozunu acip yediginde, iste zihnin emrindesin. Zihin efendi, sen hizmetkar.

Gunlerdir su durumdasin, nedir derdin, diyip soyle bir oturdugunda ise efendi sensin, zihnin hizmetinde.

Canim kaju istediginde, bekle bakalim zihin biraz, simdi zamani degil dediginde duruyorsan, iste efendi sensin, zihin egitimde.

Zihin nedir ki ? O degil mi o da. Ama hangi haliyle.

Zihin almisti dizginleri ele son aylar da ya, simdi demlenirken seyreyledim nasil da ordan oraya calmis beni.

Insanoglu mutlu olmak icin cabalar, ama hic kimse mutlulugu kaldiramaz. Zihin izin vermez. Egitimsizse. Ve onu tebiye etmek, ahhhh deveye hendek atlatmak daha mi kolay acaba.

Swamiji hep der ki zihini terbiye etmek zordur, onunla arkadas olmak lazim. Eger beklerse sonunda herseyi bilecegini hatirlat ona!

Ve zihne oyalanmasi icin mutlaka birsey vermeli. Benimki bilindigi uzere son aylarda asi uzerine calismaktaydi. Hizmetimdir O'na insallah. Artik eline O'nun adini verdim yine. O terbiye ediversin ben ugrasamayacagim diye. Kabul olur insallah :)

Simdi yani yaziyi yazdiktan 2 saat kadar sonra onume cikan cumleyi buraya not almadan edemeyecegim.

When the mind is examined its activities cease automatically (Talk 345) - Ramana Maharishi
Zihin incelendiginde, aktiviteleri otomatik olarak durur

3 Haziran 2011 Cuma

Yeniden baglanmak

Inanilmaz geliyor su anda bunlari yazarken, saka gibi. Yani ben nasil bu kadar kopmus olabilirim ki diyor bir yanim surekli. Ama isin asli bu iste. Ilk basta O'nun yogunlugunda oynarken bile icinde hissettiginde, haa tamam super demek guzel bir yere gelmisim icimde O varken oynayabiliyormusum ve hala O'na bagliymisim diyorum. Ama oyun devam ettikce o bag, o yogunluk azaldikca azaliyor ve oyundan kendini alana kadar da bu boyle devam ediyor.

Bu teknolojik aletlerde Tanri'yi takip ediyorum, Tanriyla ilgili seyler okuyorum, yaziyorum dolayisiyla kopmadim hep O'ndayim, oyunun baslangic cumlesi. Altinda olani saklamak icin iyi bir ortu. Tanri'nin asil mekani disarsi degil, icersi. O'nu aramak bulmak yasamak icin birsey yapmak degil, yaptigim herseyi birakmak gerekiyor.

Kopma zamani geldi. Sanirim Swamiji beni kendisine hazirliyor gormeden soyluyor yapmam gerekenleri, ki yapacak cesaret geldi, yanlistan donme zamani...

Ozur

Bir seneye yaklasiyor Kanada'ya gelisimiz. Adaptasyon donemi diye birsey yasamadigimi dusunsem de simdi gecmise baktigimda -25 derece kis gununde evden cikmamayi tercih ettim. Ruzgarlarin beni nasil dagittigini bildigim icin, ruzgardan kosarak eve sigindim. Mira'yi okula birakir birakmaz, az zaman okulda kaliyor diye kendimi eve kapadim. Cunku bir yere gidip gelecek vakit kalmiyordu o okuldayken. Boylece yapilmasi gerekenleri haftasonuna iteledim. Haftaicinin tamamini evde gecirdim. Mira'yi erken cikardim okul oncesi, hava alsin diye. Iste o arada aldigimca ben de havalandim. Mira'yi okuldan sonra kizak kaymaya goturdum, o kayarken ben donarak ona baktim. Onun zevk almasindan zevk aldim. Gecen aylar sonucunda kendimi kaybettikce kaybettim ki bunda kotu birsey yok. Uma kuculdukce hizmet buyuyor. Ancak asil yaptigim seyi gormezden gelmek en buyuk kacisti.

Ocak ayina kadar askla gecti. Guzel insanlarla O'nu konustukca kalbim tasti, Ask koyulasti. Sonra ben kimim ki bunlari konusuyorum diye geri cekiliverdim herseyden. Buraya kadar yanlis birsey yoktu aslinda. (Aslinda yanlis yok ama olani yaziyorum iste) Sonra kis kosullariyla elimi etegimi herseyimi geri cekince ne oldu? Ben ve O basbasa kalmistik. Peki dayanabildim mi buna. YOK!

O siralarda karsima cikan ilk arastirma konusuna ativerdim Uma'yi. Oysa sevgilisi onu herkesten cekmisti kendine. Ama Uma kaldiramadi bunu. Mira'nin sagligi dedi, diger cocuklar da benim cocuklarim dedi, faydali seyler ogrenmenin ve de ogretmenin isiltisiyla O'na donuverdi arkasini. Aslinda donmedigini hep bilse de oynamayi ozlemisti. Yalniz hisediyordu cunku kendisini bu kis aylarinda evde. Bilerek oynamanin bir zarari yok diyordu. Bir kadehten birsey olmaz diyen eski bir alkolik gibi hani. Ya da bir sigara ictim diye yeniden sigaraya baslayacagim anlamina gelmez diyen tiryaki gibi. Gayet oyle olur, oldu!

Gecen senelerde evinde televizyon bile yoktu oysa. Belki 1 saati internette gecirirken, simdi eve kapandim yapacak sey yok diyerek, yapmasi gereken seyleri bile itelemeye baslamisti. Neydi, sunu da okuyayim, bunu da ogreneyim, sunu da anlatayim. Ama daha olmamisti ki Uma. Once pismesi gerekiyordu herseyden once. Hersey aracti ya. Uma oynamak istemisti bu kis aylarinda eve kapaninca.

5-6 saat internet, 2 saat televizyon eni konu mesai yapiyordu ve mesaisinde hep aci hikayelerle dolduruyordu sistemini. Oysa inandigi sey bu muydu? Inandigi sey sen degisirsen dunya degisirdi. Peki dunaynin yanlislarina inanmak miydi bunun yolu?
Ahh Umaji bikmamis miydin oynamaktan. Al iste sana sonunda o geride biraktigin haline geri dondun yine. Simdi yine biri sana yandan bakinca aliniyorsun, hicbir seye tahammulun yok, insanlarin surekli hatalarinda gozun, az kaldi dedikoducu da olacaksin.

Ogrenmistin oysa seni senden birtek O kurtarabilirdi. Sen dunyaya indikce bu kiyafetleri giyiyordun. Soyunuyordun artik, nerden cikti bu usume yine.

Mira'ya diyorum ki hep ayni seyleri yapip yapip ozur dileme, al iste karsinda ben hep Senden kopup Sana geri donuyorum ozur dileyerek. Mira'ya soylemesi ne de kolay oysa...

Swamiji'ye 14 gun kaldi, su anda icimdeki O muazzam aski oksayabiliyorum sadece ama yakmiyor sicakligi. Iste bu kadar basit bu olay. Icinde yerlesmis Tanri'yi boyle goremez olursun birden. Sadece bilirsin orda ama yasayamazsin O'nu.

Umaji hayati kacirdin bu gecen aylarda, sensiz yasandi, sense birseyleri kurtarma cabasindaydin. Uyandin di mi? Biraz gec oldu ama yine de gunaydin...

1 Haziran 2011 Çarşamba

Dunyadan

Asilari arastirmakla baslayan surec bugun saat 10 sularinda durdu. Belki bitmedi ama duruldu. Asilarla ilgili daha detayli bilgi alabilmek icin Facebook'ta pek cok siteye uye olmustum. O kadar cok sey ogrendim ki onlardan. Gunlerinin cogunu bu konuda arastirmaya adamis insanlardi. Beraberinde dogal yasam ve beslenmeyle ilgili sitelere de uye olmustum. Onlarda neler neler ogrettiler bana. Mesela frambuaz cekirdeginin yaginin +25 gunes korumasi oldugunu, kulak iltihaplanmasi sonucunda sarimsak yaginin cok iyi geldigini, bagisiklik sistemini kuvvetlendirmek icin turkcesini bilemiyorum elderberry'nin cok iyi oldugunu. Daha da neler neler...

Bunlari ogrenince insanin ici rahat durmuyor tabii. Herkes de bilsin istiyor. Cocugunu kulagi agriyor diye doktora goturene antibiyotik yazildigi donemlerde yasadigimiz icin ve antibiyotiklerin simdi yararli gibi gorunse de uzun vadede bagisikliga ne kadar zararli oldugunu bilince, insanin gonlu razi gelmiyor, sarimsak yagi da kullanabilirsin diyor dili. Ama dinleyen anne sana caniymissin gozleriyle bakiyor. Saniyor ben cocuguna zarar verecegim, sarimsak yagiyla. Igghh, ben en iyisi antibiyotik kullanayim diyor. Parka gidiyoruz, anneler cagiriyor piknik masalarina. Biz hazirliksiz gitmisiz. Cunku sadece parkta oynayacaktik. Davete hayir demiyoruz cunku Mira seviyor herbirini cok cok. Oturuyoruz battaniyelerin ustune. Hemen kutular aciliyor. Cukulatali biskuvi, tesekkurler Mira'nin alerjisi var sanirim, yediginde burnu tikaniyor, oksuruk yapiyor. Ki yapmasa da bir cukulata bar icindeki seker nedeniyle bagisiklik sisteminin %80ini 5 saat kapatiyor, etraf bahar hastaliklariyla dolu. Digeri cilek kutusunu aciyor, Mira'nin en sevdigi, ama organik yiyor o, organik olmazsa en yuksek tarim ilaci seviyesine sahip, nasil yedireyim ben onu ona. En iyisi yemek pisirmem lazim deyip kalkmak ve kalkiyoruz. Belki arkamdan dedikodu yapiyorlar, disardan kendime bakinca psikopat gibi gorunen gayet benim. Ama altinda gercek oyle degil.

Bugun de alinmamasi gereken gunes yaglarini ve de alabilecekleri yaglari yayinladim ki gidip cocuklarina zarar verecek seyleri almasinlar diye, butun cocuklar kiymetli cunku benim gozumde. Sonra da baska bir haber okudum Kraft, Pepsi ve birkac firma daha urunlerinde dusurulmus fetus hucreleri kullaniyorlarmis tadi insana hos gelen hale getirmek icin. Okuduguma inanamayip, kimse bu urunu bilse kullanmaz, bilmedigimiz icin kullaniyoruzdur diye yayinladim ve sonra bir de baktim ki felaket tellali gibiyim.

Kendimce degilim elbet. Ama sabah sabah her ne sebepten olursa olsun Facebook'una giren bircok kisi ne hissediyordur acaba bu konularla karsilasinca. Herkes benim gibi arastirmak ve de ailesine fotograf yollamak icin kullanmiyorki bu icadi.

128 kisi ölmüş Hindistan'da asi sonrasi. Kac kisi bu haberi okuyunca bir dakika ben de gidip ezbere cocugumu asilatmayayim, neler oluyor diyordur acaba.

Cok icim cekildi bu sabah. Belli ki dogam cok yatkin bu tur konulari arastirip, paylasmaya, ama oyle arada kalmis hissediyorum ki su anda.

Bir yandan hersey Allah'tan inancim saglam, diger yandan kendi yaptiklarimi ve digerlerinin yapmadiklarini yargiliyorum.

16 gun kaldi Swamiji'yi gormeme, eminim iyi bir temize cekilecegim yine. Bakalim benden geriye ne kalacak sonrasinda...

29 Mayıs 2011 Pazar

Naci'ye ...

Sokakta yasamini surduren bir adam gibiymis gelen, oturmus, bir cay ikram edecek misin bana demis. Guleryuzuyle ikramini yapmis. Baska bir gun yine gelmis, yine icmis cayini, guleryuzu eksilmemis ikramedenin, gonuldenmis. Bir sonraki gelisinde elinde verilmek uzere kitaplar ve tokalar tasimis. Senin buraya gelenlere verirsin demis. Guleryuz gulmus, gonul gulmus. Tanri'nin sozunu tasimis sokakta yasamini surduruyor gibi gorunen adam. Gulen yuz, gulen gonul aglamis. Hem nasil! Yaninda duyanlar da aglamis. Ben duyunca da agladim. Ordan nasil gorunuyorum diye sormus adam, gulen gonul goz, gayet Tanri'nin yere inmis hali gibi diye cevaplamis. (Cevabi duyan ben daha da aglar. Goren goze kurban!) Ismin ne diye sormus gulen yuz, ona seslenebilmek icin, melek de sen o zaman demis, herkes aglamis.
Gulen yuzun sevgilisi gelmis, tanismak icin uzatmis elini, sen bana Naci de demis. Aglayanlarin aklinda ismi Melek'mis.
Uzun sakallari, pejmurde goruntusunun onunde duran paril paril gozleri ele veriyormus kimligini. Aglayanlar gonullerinden gormusler. Sukretmisler. Tanri onyargisiz bakanlarin gozunun onundeymis her daim. Herkesten gelirmis. Bir gun cay istermis, bir gun kimbilir ne...
Verirken icini kapamadan verenler bilirmis, verdikleri Melekmis, Tanri'ymis, ismi BIR'mis. Naci kurtulan demekmis, selamete kavusan...
Bu cumleden sonra konusma kesilir, sessizlik hakimdir, adi sessizlik olarak gonulden cikip da gelendir bu sefer de...
Kavusma ani uzun sursun diye, kelimelerle vedalasilir, durulur koynunda. Gonul genisler buyur de buyur. Sukur bugune. Sukur gulen yuzlu gonul gozlu guzel kardese...

ASKla...

8 Mayıs 2011 Pazar

Anneler Gunu vesilesiyle JAI MA!

Bugun anneler gunu. Sabah unutmustum, kayinvalide acin bilgisayari da konusalim deyince hatirladim. Once onunkini, sonra anneminkini kutladik. Sagolsunlar Esin(Esmir) anneler gunumu kutlamis, kardesim mesaj yollamis. Mira okulda cerceve yapmis, sonra bahceden kopardigi cicekle kutladi.

Anneler gunu bugun. Ve Mira bana getiriyor cicegi anneler gunun kutlu olsun diye. Ben adet oldugu icin annemle kayinvalideminkini kutluyorum. Peki aslen icimde neler oluyor?

Ben anne degilim, hic olmadim. Ya da etrafimdaki herseyin annesi Ben'im.

Bugun kimin gunu, yine O' nun her zaman oldugu gibi. Bize annelik sifatini veren kim ? O. Bize bu bebekleri veren kim? O. O zaman kim anne ? Tabii ki O :)Ben hic ustume alinmadim anneligi.

Bir ilahi baba var hic kipirdamayan herseyi icinde barindirip seyreyleyen, bir de ilahi anne var, dogurdukca doguran. Bizler onlarin cocuklari. Ne zaman ki asil gorevi asil sorumlu olana devrediyoruz, iste o zaman "annelik" dolu dolu yasaniyor.
Ne zaman ki annelik'e tutunuyoruz, ben anneyim, ben senin annenim etiketlerini yapistiriyoruz, Swamiji'nin dedigi gibi iste o zaman butun korkularimiz, yanlislarimiz, travmalarimiz geciyor onlara.

Oylesine kiriktim ki hamile kaldigimda hep dua ediyordum. Ben annelikten anlamam, bunca hatamla da korkunc bir anne olurum, onun annesi Sen'sin. Sen beni temizle iyice ki, Sen'in aracin olabileyim bu annelikte. Ve temizlenme sureci hala devam etmekte.

Bugun icimden ne geliyor; hamile olmus, cocuguna kavusmus veya kavusamamis, ben dahil butun annelerin anneligi O'na gercek sahibine teslim edebilmemiz ve O'nun hizmetinde olabilmemiz dilegimle diye dua etmek geliyor.

Rahme dusmus ama dogamamis cocuklarimiz, O'nun yaninda kollarinda. Veren sefkatli eliyle, almisti geriye. ihtiyac yoktu belki daha uzun bizimle kalmalarina. Ogrenmek icindi hersey. Dogmus olanlar, ne kadar zaman bu hayatta bizimle kalacaksa, umarim yapisip kalmayiz hicbir zaman bu kelimenin buyusune. Ve iade ederiz geriye ASKla, animsayarak, her daim...


7 Mayıs 2011 Cumartesi

Dedi ki:

Tanri'nin kimden dile gelecegi belli olmaz. Herkesin ozu O ancak bazen oyle bir dile gelir ki hic cevap bile veremezsiniz.

Bugun Mira'yi Ontario Science Museum'a goturduk. Muhtesem bir bilim muzesi. Neler yoktu ki icinde. Dogal olarak kendini kaybetti. Mini markette alisveris yapti, ev tamir etti, muzik yapti, yagmur ormaninda gezdi ve daha neler.

Cikista yine sozumuzu dinlememesi uzerine soyle birazcik gerildik. Gel dedik gelmedi. Bir daha gel parka gidecegiz dedik gelmedi. Bir daha cagirdik. Yine orali olmayinca, geldiginde kusura bakma artik parka gidemeyecegiz dedik. Tabii cok bozuldu.

Sonra metroda bir saniye icinde ustume cikip, tutunma yerlerinde maymun gibi sallanmaya baslayinca bu sefer esim dagildi. Zaten metro kalabalik. Bir de ust uste soz dinlememesi ikimizi de cok fena yormustu.

Sonra baska bir otobuste baska bir soz dinlememe vakasi.

Neyse en nihayetinde yemek yiyecegimiz yere geldik. Yolda ucumuzde dagilmis bir sekilde yuruyoruz. Mira bir yerde yuruyor, esim onde basi cekiyor. Ben de etrafima bakiniyorum. Bir de Mira'yi gozumle takip ediyorum. Muzeyi saymazsak Mira'nin en ozgur oldugu anlardan biri yani. O esnada karsidan karsiya bir adam gecti. Elinde sigarasi, otuzlu yaslarinin sonlarinda. Robot gibi agir bir hareket yapiyordu kaldirima adim atarken. Etrafa bakarken bu manzarayla karsilasmistim. Onemsemeden devam ettim. Kendince bir komiklik yapiyordur diye dusunmustum.

Tam yanimdan gecerken "Let the kid be a kid" dedi. Yani cocugu birak cocuk olsun gibi bir cevirisi var. Bana soylemisti ve ben donup baktim ama hizli hizli yurumeye devam ediyordu. Oyle kisa zamanda oldu ki hem duydugumu olabilecek en NET haliyle duymustum, (butun gun Mira'yi uyardigimiz anlarin beni nasil yordugunu gormustum o an), bir yandan da giden adama cevap vermem gerekdiginin farkindaydim. Ok tesekkurler diye seslendim arkasindan. Tabii adam bakmadi bile.

Donup esime soyledim. Kaale alir gibi oldu, sonra kaale almamayi daha kendine yakin buldu sanirim.

Yemege oturduk. Mira'ya baktim. 5 yasina gelmek uzere olan, cok zeki ve super hareketli bir cocuktu. Ve evet soyledigim hicbirseyi ilk seferinde yapmiyordu.
It's ok'di.

Bakalim bunun devami var mi?

3 Mayıs 2011 Salı

Mim arkasi

Mim yazmak adetim degildi kendime bakayim diye yazmistim ya, mimi yazdiktan sonra okudum yazdiklarimi. Bos birakmistim tat kismini. Tat acaba hangi chakraydi diye dusundum. Ikinci chakrayi ilgilendiriyordu. Ikinci chakra ayni zamanda duygular ve seksten de sorumluydu. Seks birinci chakradaki gibi hayvansal durtu duzeyinde degil de bu sefer cogalmak, dogurganlik haline donusmustu.

Okuduklarim gulumsetti cunku gostermisti yine.

Tatla ilgili ne yazacagim diye sorarken icime bir yanim kahve, croissant gibi seyler soyluyordu, diger yanim, sebzeleri ve meyveleri hatirliyordu. Bir yanim kahve diye sorunca obur yanim o kadar vazgecilmez olmadigini gordun diyordu. Digeri sebzeler meyveler diyince bu sefer de evet artik saglikli besleniyorsun diyordu.

Bir yanim demek artik tattan gecmisim derken diger yanimin peki neden nadir de olsa bazi gunler butun gun birseyler yemek istiyorsun diye soru sordu. o zaman iste yine bu ikinci chakranin duygulardan sorumlu oldugu kismini gordum.

Duygularimi duzenleyemedigimde bu karmasayi yemek yiyerek bastirmaya calisanlardandim ben de.

Ikinci chakramin ikiye bolunmuslugunu gordum bugun. Biri gecmisti cinsellikten, duygulardan ve tatlardan, digeri hala arada sirada da olsa kayboluyordu bunlarin kaosunda.

Emanet ettim yine gorduklerimi, geri dondum Ol'dugum yere, kollarina. Benden sorumlu kimdi? Gosterdigine gore, duzeltmekteydi...

Mim

Adetim degildir mimler ama siradan balik'in mimi duyu organlariyla ilgili oldugu icin, kendime bakmak icin baska guzel bir firsat diye yazayim dedim. Henuz cevaplari bilmiyorum. Yazinca cikacak...

SES: Om, bebek kahkahasi, dalga sesi

TAT: Hala dusunuyorum bulamiyorum birsey. Yuzeysel geliyor hepsi. Kalbime inen agzimdan gecen hicbir tat bulamadim, yazmaya deger.

KOKU: Hindistandaki tapinaklarin tutsu kokusu, yagmurdan sonraki toprak kokusu, bebegin gidisinin kokusu

HİS: Tanridaki ASK > Gurudaki ASK > yavrudaki ASK

GÖRSEL: Gun batimi kizilligi, yagmur sonrasi sis, yavrusuna sarilmis annenin yuzundeki huzur.

Mimlere cevap vermedigimden kimseyi de mim altinda birakmayayim, yazmak isteyen yazinca link versin de okuyalim beraber :)

28 Nisan 2011 Perşembe

Soyle bir baktim icime

Canim yazmak istedi. Ne yazacagim ki diye sordum kendime. Baktim bu siralar nerelere akmisim. Esim cok calisti, bitirdi isini gucunu, simdi yeni isine basliyor. Orda yazacak birsey bulamadim.
Asilari hala arastiriyorum, yeni hikayelerle karsilasiyorum, yuregim yaniyor. Yazacak birsey yok ama. Icten ice belki de bunca kurban isin asli gorulebilsin diye verildi diyorum.
Mira'ya bakiyorum. Orda var yazacak birseyler. Cok guzeliz, keyfimiz cok yerinde. Ancak onunla ilgili onemli konularda soylediklerimi dinlemediginde, 3-5 tekrar sonunda yine bagirirken buluyorum kendimi. Gecenlerde koltukta demlenirken bu konu ustune, kendime sunu derken buldum: "Sen kendi bagirmani kontrol edemiyorsun, cocugu nasil kontrol edeceksin?"
Mesela bin kere elini agzina sokma diyorum, bin kere o dolabin ustune yuklenme beraber duseceksiniz diyorum, karsidan karsiya gecerken beni bekle diyorum. Ama oyle ozgur ki. Etrafa bakiyor, kontrollu bir sekilde geciyor karsidan karsiya. Neden gectin diyemiyorum, cunku dogru gecti. Niye uyarayim ki. Ama oncesinde beni bekle diye bagirmak zorunda kaliyorum, cunku o sirada o kucuk beyninin icinden ne geciyor bilemiyorum. Ya yola birden atlarsa diye korkuyorum.
Iyi ki yazmaya baslamisim, bak, cikti iste yine, bir baska "korkuyorum"
Elini agzina sokma diye kiziyorum, cunku mikroplar giriyor, hasta oluyor, atesi cikiyor, bir daha havale gecirmesin diye korumaya calisiyorum. Olsa olandan korkmuyorum, ama olmadan once olacak olandan korkuyorum.
Dolabi cekerse dolapla beraber duser, altinda kalir, ya cok ciddi yaralanir, ya sakat kalir, ya olur diye korkuyorum.
Peki niye korkuyorum!
Mira'yi kaybetmekten korkmuyorum.
Deli deselerde arada kendimi kontrol ederim, ya simdi dursa nefesi nerdesin Uma, ne kadar bagimlisin, yoksa avuclarin acik mi? Beden mi baglandigin, yoksa icindeki Can'a mi asiksin diye. Her ay olmasa da, kendime bakarim hep, ceki duzen veririm. Esegi saglam kaziga baglarim. Yani dogru yere demirlerim kendimi.
Peki niye korkuyorum? Gercekten korkuyor muyum? Yoksa bunu da mi ogrendim? Buraya biraz daha bakmam lazim, cunku buna birden cevap yazamadigima gore, daha derini var bu isin.
Burdan iki konu cikti:
Kendini kontrol edemezken baskasini kontrol etmeye calisma (37465.versiyon)
Avucun aciksa, teslim olduysan birinci hamleden, virvir edip durma, seyret Askla sadece. Uyarmak gereken yerde de uzaktan bagirmak yerine, git saril operek indir koltugun ustunden, usenme. Yoldan gecmeden kos yanina yetis, tut elinden. Elini agzina sokmasina ne yapabilirim bilmiyorum. Cunku gercekten sadece TV seyrederken neden elini arada agzina soktugunu bilmiyorum. Sıkıntıdan olabilir. Ceviz badem uzumle arayi doldursam diyorum, bu sefer de Tv karsisinda birsey yemeye bagimli olmasindan korkuyorum. Off ne fena is bu yaa, sabah sabah.
Bu ikinci konu bitmemis daha, nokta koyamiyorum henuz. Daha ogreneceklerim var demek.
Hayatimdaki son konu da evdi. Bir suredir ev bakiyorduk. Bizim olsun diye. Simdi oturdugumuz ev kira, bence o da bizim evimizdi, yuvamiz yani. Simdi buldugumuz da oyle olacak. Sadece aileler sevinecek cocuklarimizin evi oldu diye.
Bir hafta icinde nerdeyse 30 ev gordum. Gecen hafta birinin kapisinda durduk emlakcimizla. Arabadan indim icime bir ilik his yayilmaya basladi. "Birseyler olmaya basladi bana" dedim. Guldu emlakcimiz. Kapisina geldik. His iyice yogunlasti kalbimi sardi. "Bu ev" dedim. Dur bir girelim de diye durdurdu E. beni. Peki dedim, guldum. O sirada kapinin kenarinda dua eden St Therese stickerina takildim. Evet burasiydi.
Iceri girdikce his daha da yogunlasti, her adimda iyice yerlesti icime. Bahceye cikinca esimi aradim, yeni adresimizi veriyorum dedim. Sasirdi. Hadi cabuk gel bak, bakalim sen ne diyeceksin dedim. O da begenince, islemleri baslattik. Cumartesi gunu eve bakacaklar, herhangi bir arizasi var mi diye. Yoksa pazartesi gunu onaylanacak islemler.
Uzagina gecip dusunuyorum, aslinda Tanri bizi hic yanliz birakmiyor. Uzuldugumuz, kendimizi sıkıntıya soktugumuz her an O'nun iradesinin karsiti bir yerdeyiz. Onca ev gezdim, her evde bu evin burasi esime gore, burasi Mira icin. Burasi esime uymaz, burasi Miraya gore degil diye gecti. Baskalarinin da yararina isler yapmak icinse atilan adim, olusu daha da hizli, daha da sorunsuz oluyor.
Simdi Neem Karoli Baba'yi hatirladim. Onu gormeye kim gitse, dilegi neyse yerine getirirmis. Baba niye boyle yapiyorsun diye soran olursa da, "hicbir istekleri kalmasin ki bir O'nu istesinler" dermis.
Sen'den daha guzeli var mi ki !
ben ne isteyeyim ki bu gecici dunyada.
ASKla...

P.S Bugunun St Therese okumasi:
"O my God, my eternal Love, my whole Good, and never-ending Happiness, I desire to reserve nothing to myself, but freely and most willingly to sacrifice myself and all that is mine to Thee."

St. Therese, the Little Flower

19 Nisan 2011 Salı

Ölüm-kalim

Baslik ciddi ama merak uyandirmasin. Sadece icimden gecenleri yazacagim, onemli bir konu mudur degil midir bilemem ama dunyali anlamda onemli birsey yok.

Mira etraftaki bin hasta cocuktan almis gelmis birseyler. Hapsurdu, burnu akti, ben de nasiplendim sayesinde. O iki gunde kendine geldi. Benimki bu sefer yordu. Yatak dosek olmadik ikimizde, ama bugun entersan birseyi deneyimledim.

Ev ariyoruz bir iki saat bilgisayarin basinda, cok kendimi vererek arastirma yapinca, hastaligin ustune birden kendimi cok kotu hissettim. Kalktim yerimdem yataga yattigimda midem bulaniyordu, beynim yaniyordu. Gozlerimi acamiyordum. Burnum gun icinde akmisti ama yataga yatmamla burnum tamamen tikandi. Oyle zor nefes almaya basladim ki. Ustumde biri oturuyor gibiydi. Nefes yetmedigi icin daha hizli nefes almaya basladim. Hicbir sey dusunemiyor olmakla beraber, tamamen cok cok rahatsiz bir ortamdaydim. Vucudum cok rahatsizdi, yanan beynim de. Nefeslerim daha da siklasti. Artik cigerlerim agrimaya baslamisti. Noluyor diye kendimi seyrettigimi biliyorum. Sonra birden nefesim durdu. Tumden gitti nefesim. Yaklasik 1.5 dakka hic nefes almadim. Kendim durdurmamistim, belki cok sik nefes aldigim icin vucut artik yeter diye kesmisti veya baska bir sebebi vardi bilemiyorum. Tek bildigim nefesimin kesilmesiyle tarif edemeyecegim bir huzur vucudumu sardi. Oyle hafiflemeye basladim ki. Sonra biraz ciliz bir nefes daha aldim, sonra yine nefesim kesildi. Bu dongu de 5 dk kadar surdu. Ve birden gozlerim acildi. Sanki 5 saatlik bir uykudan uyanmis gibiydim ve burnum tamamen acilmisti. Ne beynim yaniyordu, ne midem bulaniyordu. Kendimi oyle iyi, oyle huzurlu, oyle hafif hissediyordum ki.

O halimi de seyrettim.

Eskiden ruyalarimda cok ölürdum ben. Araba kazasi gecirir ölürdüm, ucurumdan duser ölürdüm, bisikletle yuvarlanir ölürdüm. Cok ölmüşlüğüm vardir ruyalarimda. O ruyalar bana ölümün ne kadar muazzam bir baslangic oldugunu yasatmislardi.

Bugunku nefesimin yakisi ve sonra kesilisi ve devamindaki huzurda bir baska onay gibiydi.

Zor olan nefes almakti, nefessizlik muhtesem bir deneyimdi. Huzur, tek kelime ile !

Allah hepimize guzel sonlar nasip etsin insallah, son geldikten sonra baslayan sey cunku cok cok muhtesem... (Anladigim kadariyla ) :)

Askla...

16 Nisan 2011 Cumartesi

Yaptigin ise bagimlilik...

Yaklasik bir haftadir yine zorlasti Mira'yla iliskimiz. Ben ne zaman akamiyorum, ne zaman icimde birseyler olan bitene itiraz ediyor, zaman, sorun, duruyor orda oldugu yerde. Ve her yeni gun ayni sorunla yeniden doguyor, yeniden butun gun kendini tekrar ediyor ve ayni sikintiyla gun batiyor. Akmayi basaramadikca, gun gunun tekrari oluyor.
Iste bir hafta kadardir yine durum bundan ibaret.

Bu sabah aglamaya baslamadan once ben "bu kadar zor mu olmasi gerekiyor herseyin!" diyordum. Sonra bir dakika kadar aglarken, icimdeki duygulari kolacan ettim. Bu sefer duygularimdan biri ses verdi. Sonunda sesini duydum. Cumle yine ayniydi.

Bir haftadir Mira'yla konumuz su; ben ne yaparsam yapayim, onun en sevdigi seylerle doldursam da gunu, onun istediklerini yapsam da sonunda farketmiyor Mira bir yerde basliyor aglamaya, yapmadigim (yapamayacagim) sacma sapan birseye ve susmuyor. Ya da mutluyken birden modu degisiyor ve hircin, kizgin oluyor. Normalde onun o mod degisikliklerinde ayni saglam zemini sunarak ona izin vermeye calissam da, bir haftadir benim duygusal inis cikislarim nedeniyle bu zemini hazirlayamadim.
O ne zaman kriz gecirse, bir sure durdum sonra patladim ben de. Ve ikimiz de krize girdik.

Bu sabah icemdi tekrar eden duygu suydu; "benim aglamama izin vermediler, sen de bu kadar aglayamazsin! Ustelik ben senin istedigin, ihtiyacin olan herseyi bu kadar vermeye calisirken, ben bu kadar sana hizmet ederken"

* Isin daha da ozu suydu, gesmiste yaptiklarima, ben yaptim, diyordum, ve sonuclara bagimliydim.

Dun ogleden sonra da su olay yasanmisti;

Esimle kahve icmek icin oturduk ve ev konusundan basladik konusmaya. Esim cok zor karar veren biri oldugu icin, nerede oturacagimiz konusunda su anda geldigimiz noktaya gelene kadar, seksen egzersiz yaptim diyebilirim.
Yani olabilecek her yeri onumuze serdim, baktik, bazilarini begendik zaman icinde. Sonra o begendiklerimizin de kosullarini onumuze serdim, sundum esimin begenisine, ordan da eledik, bir yer kaldi elimizde.
Yine de tamamen emin olmak icin o karar verdigimiz yerle ilgili baska aktiviteler de yaptik, ve evet burasi dedik.
Emlakciyla konusmalarimiz basladi, yere karar vermisiz. Dun esim bana o yer olmayabilir manasinda bir cumle soyledi. Boyle bakakaldim. Bu yere gelmek icin yapilan butun isler cope atilmisti sanki. Benim gozumde hatirlamiyordu bile bu noktaya nasil geligimizi. Ofkem inanilmazdi, ve icimde sondurmeye calistim.

Dun de gecmiste yapilmis isin bana ait oldugunu dusunup, sonuclara bagimli oldugumu anlar gibi olmustum. Ancak bu sabah Mira'nin kriziyle kesinlesti durumum.

Hayat ne ilginc, boyle bakmayi beceremedigimde veya basaramadigimda, sucluyu esim ve kizim diye isaret etmek ne kadar kolay. Hayat aslinda o zaman ne kadar kolaymis :)
Ama tekrar tekrar ayni seyleri yasamak da bir o kadar zor ve mide bulandirici kanimca...

8 Nisan 2011 Cuma

Yeni ders

Kendimi bildim bile astrolojiye bir ilgim vardir. Inanirim yildizlar gezegenler sekil degistirince bizim de degistigimize. Yilin sonunda tesadufen Suan Miller'in astroloji sitesi ile tanistim. Aylik burc yorumlarina girdim. Esim o haftasonu snowboard yapmaya gidecekti ilk kez arkadasiyla. Onun burcunda bu haftasonu snowboard ski gibi kar sporlari yapmayin kendinizi yaralama riskiniz cok yuksek diyordu. Isiyle ilgili de tarih tarih inanilmaz detaylar anlatmisti. Okudum esime de sok olduk ikimiz de.

Bu arada benim burcumun benle hic alakasi yoktu, normal bir yasantim yok diye sanirim :) Neyse ben o gunden itibaren esimin burcunu her ay takip etmeye basladim. Nisan ayina kadar. Bu ay Mercury'nin gerilemesi var 23 Nisan'a kadar. Hicbir isi kabul edemezsiniz eger eskiden tanidiginiz biri teklif etmiyorsa diyordu.

Oysa esim bir is teklifi almisti. Ve 7 Nisan'a kadar da cevap ve imza bekliyorlardi. Beni aldi bir sıkıntı. Bir butun haftasonu basinin etini yedim. Soyle dersin, soyle itelersin tarihi, soyle yaparsin, boyle de yapabilirsin. Bak icine sinmeyen en ufak birsey olursa hayir diyebilirsin. Arkandayiz biz. Neler neler. Gorusmesi Pazartesiydi. En son Pazar aksami kendi sesimden tiksindim ve cumleyi yarida birakip patates cuvali gibi attim kendimi koltugun ustune. Kendimi nasil da kaybetmistim.

Derin nefesler aldim. Kafami gokyuzune cevirdim. Dua etmeye basladim. Zaafimi gormustum, korkumu. Sonra acmaya basladim kalbimi ki ucsun icindeki tortular, korku adinda beni sıkıntıya sokanlar.

Mercury de Sen'sin, Ay da, Gunes de Sen'sin, Saturn de. Ne geliyorsa her gelen Sen'den. Bizim hayrimiza. Belki ilk basta kotu gibi gorunse de biliyorum, her yol Sana biraz daha yaklastiriyor bizi. Hep bir korku vardi icimde, eyvah Mercury geriliyormus, ya simdi imza atarsa ve sonra sorun cikarsa? Eee sonra sorun cikarsa ne olur? Sorun cikar, sorun cozulur. Hepsi iyiligimiz icin olur. Sana teslimim, dedim.

Pazartesi gunu gorusmeye giden esim aksam geldi. Icin rahat mi dedim. Karnimda kelebekler ucustu, dedi. Iste Tanri'nin dilegi buydu. Ne zaman icimiz heyecan icinde, o zaman orda iste O. O kelebeklerde.

O istemezse yaprak kimildamaz, O istedi, biz oynuyoruz...

7 Nisan 2011 Perşembe

Karar

Iki gundur ustu uste yazdigim konunun bitmeyecegini farketmis bulunmaktayim. Bu bahce Gul bahcesi. Bu bahcenin disina tasima karari aldim asilari ve asiyla ilgili konulari. Sadece belki asi da olmaz, belki bagisiklik sistemimiz nasil kuvvetlendirecegimizi de konusuruz bol bol. Ama icimden bu bahcenin yaninda baska bir bahcede yapmak geldi. Bu bahce baska bahce, obur butun bahceler icinde olsa da...

Burda bir O'nun sesi vardi, bir O'nun sesi kalsin...

www.asihakkinda.wordpress.com

Kapiyi aralamak isteyen buyrun burdan iceri girebilirsiniz...

6 Nisan 2011 Çarşamba

Turkcesi

Dun yazdigim yaziyi ingilizce bilmeyen biri okur da, verdigim linklerden birsey anlamaz diye, bugun bir bakayim dedim internette neler yaziyor. Ne cizgisini bilirim, ne felsefesini, sadece uzun zamandir yaptigim arastirmalarla yazilan bilgiler ortustugu icin internette buldugum bu yaziyi burda yayinlayacagim. Arada verilen Kur'an ayetlerini de bundan anlayan, buna inanan insanlara birakiyorum.

Saygilarimla,

AŞI HAKKINDAKİ GERÇEKLER

(Zorunlu tutulan veya kullanılması için baskı oluşturulan aşılar hakkında)

Ağustos 2009´da İngiltere ve Fransa´da Domuz Gribi aşısı, hayvanlardan sonra az sayıda insan üzerinde, ABD´de ise 2 bin kişinin üzerinde denenmiştir. Ancak sonuçlar en fazla 2 aylık verilerle sınırlıdır.

Büyük ihtimalle, domuz gribi aşısı Türkiye’de aşıyı satan firmanın kendi personeli vasıtasıyla uygulanacaktır. Böylece Faz-1 deneyi Türkiye´de 28 milyon kişi üzerinde yapılmış olacaktır. Önceden hiçbir olumlu verisi olmayan, tehlikesi büyük olan bir aşının 6-36 aylık bebeklere, çocuklara, sağlık çalışanlarına ve savunma mensuplarına uygulanması bugüne kadar Türkiye´nin göreceği en büyük tehlike olabilir.

Aşılar Zararlı mı?

Grip aşıları dahil tüm aşıların, aşılanan kişiyi ömür boyu etkileyecek derin zararları vardır. Yeni üretilen bir aşının yan etkilerine yönelik araştırmalar kısa vadeli sonuçlar verir. Dolayısıyla yan etkilerinin 2-10 yıl sonra ortaya çıkabileceği gözardı edilmektedir. Çocuklarımıza yapılacak bir aşı eğer kısırlığa yol açıyorsa, bu, 15-20 yıl sonra çok acı bir şekilde anlaşılacaktır. AIDS virüsü çocuk felci aşılamasından 10-12 yıl sonra, otizm 2-4 yıl sonra, kas-kemik ve bağ dokusu hastalıkları 4-6 yıl sonra; sinir sistemi hastalıkları 2-10 yıl sonra ve Guillain-Barre sendromu hemen veya birkaç yıl sonra ortaya çıkmıştı. Aşının yan etkileri aşıdan hemen sonra ortaya çıkmayabilir. Aşının sebep olacağı bir hastalık 20-30 ve hatta 50 yıl sonra ortaya çıkabilmektedir.

Her ilacın kutusunda hangi maddeleri içerdiğine dair bir prospektüs bulundurma zorunluluğu vardır. Fakat uygulanan bir aşı partiler halinde gönderilmekte ve tek bir prospektüs taşımaktadır. Dolayısıyla hastanın prospektüsü inceleme imkanı yoktur.

Grip aşılarının Bilinen İçeriği

1-Alüminyum hydroxide, alüminyum fosfat, amonyum sülfat, amphotericin B

2-Domuz dokuları, At kanı, Tavşan beyni, Köpek böbreği, Maymun böbreği.

3-Civciv embriosu, Tavuk-Kaz yumurtası, Sığır serumu, Betapropiolacton

4-Doğmamış sığır serumu, Formaldehyde, Formalin jelatin, Köpekbalığı karaciğeri yağı.

5-İnsan fetusu ( Üçüncü gebelik ayı başından doğuma kadarki devre içinde ana rahmindeki canlıya verilen ad)

6-Maymun böbrek hücreleri

7-Yıkanmış Koyun kanı

8- Monosodyum Glukomat

9- Polioksidonyum (Sentetik proteinler ve nano materyaller içerir. Bunlar gende değişiklik yaptığı gibi fenotipte de değişmeler yapmaktadır)

10- İnsan spermi

11- Etilen gliserol (antifriz)

12- Antibiyotikler

13- Skualen

Tüm aşılarda etki arttırıcı ve koruyucu olarak kullanılan maddeler bellidir ve hemen hemen aynıdır. Çoğunun özellikleri araştırılmamıştır ve etkileri tam olarak bilinmemektedir. Bu maddelerin deride kabarcıklar, beyin zarı iltihabı, kan yapısında bozulma, sinir iltihabı gibi rahatsızlıklara sebep olduğu tespit edilmiştir.

İmmünolojist Hugh Fudenburg´un ifade ettiğine göre son 10 yılda art arda 5 grip aşısı olan kişilerin alzheimer olma ihtimalleri 10 kat artıyor. Bunun sebebi ise kullanılan aluminyum ve civadır. (thimerosal)

Formaldehid kanserojen olma özelliğinden dolayı mobilya üretiminde bile yasaklanmıştır.

Thimoresal, çocuklarda konsantrasyon problemi, öğrenme zorluğu, konuşma bozukluğu, havale, epilepsi, hiperaktivite, sürekli ve yüksek sesle ağlama ve daha bilinmeyen bir çok probleme yol açmaktadır.

Alüminyum hidroksit kas ve kemik gelişimi bozuklukları ve felçlere sebep olabilir.

Skualen, Körfez Savaşı sırasında Amerikan askerlerine verilen şarbon ilaçlarında mevcuttu ve ALS gibi immün sistemi tahrip eden çok ağır hastalıklara yol açtığı tespit edilmiştir.

Dr. J. f. Graetz aşının yanetkileri nedeniyle hastalananların hemen hemen hepsinde farklı derecede beyin tahribatı olduğunu tespit etmiştir.

Aşılar ve içerdiği katkılar sebebiyle ölümle sonlanabilen şiddetli alerji, tansiyonda ani düşme, ateş, havale, eklem iltihabı, kas ağrıları, deri döküntüleri, lenf bezlerinde büyüme, kronik yorgunluk, kronik baş ağrıları, bütün vücut kıllarında dökülme, kapanmayan yaralar, hafıza kaybı, sara nöbetleri, felç, kansızlık, ruhsal ve sinirsel problemler, nefes darlığı, kronik ishal, gece terlemesi ve daha pek çok rahatsızlık ortaya çıkmaktadır.

Aşı Denen Şey Korur mu?

Dr. G. Buckwald´a göre: Herhangi bir aşının (domuz gribi aşısı da dahil) hastalıklara karşı koruyucu olduğunu ispat eden herhangi bir veri yoktur. Yani hiçbir aşı korumaz. Aksine her aşı bağışıklık sistemine karşı açılan bir savaş, büyük hastalıklara hatta ölüme açılan bir kapıdır.

Peki Bu Israrın Sebebi Ne?

Tüm bunlar karşısında neden aşılama üzerinde bu kadar ısrar edilmektedir sorusu akla geliyor.

Günümüzde bütün aşıların üretiminde genetik klonlama ve rekombinant DNA teknolojisi kullanılmaktadır. Kullanılacak DNA parçası, maymun ve domuz da dahil olmak üzere herhangi bir organizmadan alınabilir. DNA parçasında genleri manipüle edilir ve bu şekilde rekombine edilmiş DNA parçası aşılarda kullanılır. Aşılardaki Rekombinant DNA insan DNA’sına ´sıçramakta’ ve kalıcı olarak yerleşmekte, özelliklerini değiştirmekte ve bozmaktadır.

Ayrıca aşı üretiminde, tavuk embriyosu, tavşan beyin hücresi, maymun böbrek hücresi, buzağı ve domuz doku hücresi kullanılmakta ve bu dokuların hücre ve proteinleri aşının içeriğinde kalmaktadır. Bu doku kalıntıları çeşitli virüsler ve kanser hücreleri taşıyabilir. Bu şekilde kanser ve benzeri ağır hastalıklar aşılar vasıtasıyla yayılabilir.

Maymunlaşmak ve Domuzlaşmak!

Aşı, enjeksiyon, ağız, burun, vajina mukozası veya genetiği degiştirilmiş besinler yolu ile hücre çekirdeğine ulaşmakta, yumurta ve sperm hücreleri dahil hücre genomuna yerleşmektedir. Tavuk, buzağı, tavşan, maymun ve domuz DNA’sı aşı ile kalıcı olarak insan genomuna karışmaktadır. Bu demektir ki insan, tavuklaşacak, sığırlaşacak, tavşanlaşacak, maymunlaşacak veya domuzlaşacak ve gelecek nesilde bu hayvanların fiziksel ve ruhsal özellikleri gibi fenotipik değişiklikler görünür hale gelecektir. Kur-an´ı Kerim´de Maide Suresi 60. ayette bu durum şu şekilde bildirilmiştir:

De ki: “Allah katında cezası bundan daha kötü olanları size haber vereyim mi? Onlar, Allah’ın lanetlediği ve gazabına uğrattığı, içlerinden maymunlar ve domuzlar çıkardığı kimseler ile şeytanlara tapan kimselerdir. İşte bunların yeri daha kötüdür ve onlar doğru yoldan daha çok sapmışlardır.”

Yakın zamanda domuz endometrimundan (rahim iç zarı) insanda kullanılabilecek özellikte kök hücre elde edildi. Bu, ilaç üreticileri için çok sevindirici bir buluştu. Çünkü ilaç üretimindeki zorluklar ve maliyetler bir anda ortadan kalkmış oluyordu. Domuz rahmini kürtaj ederek hemen hemen bedava, istendiği kadar kök hücre elde edilebilir.

Ancak kök hücrenin hedef hücrelere nasıl aktarılacağı araştırma konusuydu. Öyle görünüyor ki en kolay ve en etkili yol bulunmuştur: Domuz gribi aşısı burun mukozası yoluyla, yani hipofize giden en kısa yol ile verilmektedir. Hipofiz, bütün iç salgı bezlerini yöneten, bütün hormonların üretiminde ve hormonlar vasıtasıyla bütün süreçlerde rol alan en önemli salgı bezidir. Bu yolla fenotipik değişimler çok kısa zamanda gerçekleşmektedir.

Genetik Yapıyı Değiştirmek... Ne Demek?

Bu komplo teorisi gibi görünebilirdi. Ancak modern tıpta ve biyoteknolojide “Bugün hastalıkları ve belirtilerini ilaçlarla tedavi etmek yerine hastaların Genetik Yapısının Değiştirilmesi ya da eksik olan genin verilmesi tercih edilir” temel prensibine karşı her teori zayıf kalır.

Halbuki Kur´an-ı Kerim´de sadece aşılarda bulunan Genetik Müdahalelere değil genetik yapının değiştirilmesine dair her türlü müdahaleye karşı Nisa suresi 118 ve 119. ayetlerde şöyle buyurulmaktadır:

“Allah o şeytana lânet etti ve o da, “Andolsun ki senin kullarından elbette belirli bir pay alacağım” dedi. Onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar. Yine onlara emredeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler.” Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı dost edinirse şüphesiz o, apaçık bir hüsrana düşmüştür.”

Hastalık Üreten de İlaç Üreten de Aynı

İlaç şirketleri, 20. yüzyılda keşfettikleri “Hasta olanlara zaten ilaç satılıyor. Yeni hedef kitlemiz hasta olmayanlar” prensibi ile ´koruyucu hekimlik´ adı altında sağlıklı bireylere aşı, biyolojik aktif maddeler ve vitaminler satıyor. İlginç olan şu ki, her ilaç firması sadece ilaç değil, GM tohumlar, tarım ilaçları, aromalar ve katkı maddeleri de üretiyor. Yani hastalık üreten maddeler de “tedavi” için sunulan maddeler de aynı şirketler tarafından üretiliyor. Ancak daha ilginci şu ki, milyarlarca insan şifa umuduyla hastalık üreticilerinden “ilaç” satın almaya devam ediyor.

İçeriğinde domuz hücrelerinin bulunması fıkhi olarak aşının durumunu ortaya koymaktadır. Fakat bazı din adamları ´zaruret´ halini ileri sürerek, henüz ortaya çıkmamış, hatta belki hiçbir zaman da oluşmayacak bir salgını ‘zaruret’ kabul etmektedir. Hatta bu zaruret halini belirlemede Dünya Sağlık Örgütü gibi İslam dışı otoritelerin, İslam kaynaklı olmayan görüşlerini temel almaktadır.

Korunmak İçin Ne Yapmalı?

Prof. Dr. A. Rasim Küçükusta aşı hakkında şöyle diyor: “Domuz gribi ağır bir hastalık değildir. Belirtileri diğer grip türlerine göre daha hafiftir. Hastaların ateş düşene kadar evde istirahat etmeleri yeterlidir. Hastalık kendiliğinden geçer”

Ayrıca hastaların, iştahı gelene kadar yemek yememesi, bol miktarda limon suyu, greyfurt suyu içmesi, sarımsak ve soğan yemesi daha kısa zamanda iyileşmelerini sağlar.

Aşıların Etkili Olma İhtimali Var mı?

Bugüne kadar 863 tür grip virüsü belirlenmiştir. Bu 863 türden sadece 3 zincire karşı aşı geliştirilmiştir. İlaç şirketleri tarafından her yıl bu 863 türden biri için aşı geliştirildiği ve bu aşının da o türe karşı ortalama olarak %30 oranında koruma sağlayabileceği biliniyor. Ancak bu yıl 863 grip türünden hangisinin aktif olacağını doğal olarak kimse bilemiyor. Üstelik her sene başında tesadüfen seçilen türün, aşı üretildikten sonra mutasyon geçirmiş olma olasılığı yüksektir. Dolayısıyla aşı büyük ihtimalle hiçbir olumlu etki göstermeyecektir. Çünkü bu durumda aşı tamamen başka bir virüse karşı üretilmiş olacaktır.

Bu durum çok komik olabilirdi, trajik olmasaydı. Öyle görünüyor ki birisi insanlarla açıkça alay ediyor.

Ünlü Amerikalı çocuk doktoru Henry Bieler’e göre “Aşıların hastalıklar üzerinde hiçbir olumlu etkisi yoktur çünkü hastalıkların asıl sebebi mikroplar değildir. Hastalıkların sebebi toxemia (vücutta toksik madde toplanması) ve toxemia’nın hücre düzeyinde sebep olduğu bozulma ile mikropların çoğalması ve aktifleşmesine uygun ortam oluşmasıdır.” Toxemia’nın sebepleri arasında ise işlenmiş et ürünlerini, pastörize sütü, gıda katkı maddelerini, aşıları, ilaç ve deterjan tüketimini, tarım ilaçlarını sayabiliriz.

Dr. G. Buchwald 40 yılı aşan araştırmaları sonunda aşının bir faydası olmadığını ama pek çok zararı olduğunu tespit etmiştir. O şöyle diyor: “Aşı korumaz, Aşı yardım etmez, Aşı tahrip eder.”

Dünya, Aşılara Karşı Mesafeli

2 Kasım 2000’de Amerikalı Doktorlar ve Cerrahlar Birliği (AAPS) St. Louis’deki 57. toplantılarında çocuk aşılarının zorunlu olmasının kaldırılması için oy birliği ile karar aldı. Bu karara bir tane bile hayır diyen çıkmadı.

ABD Kongresi üyesi Dr. Ron Paul´un ifade ettiği üzere “1997´de geliştirilen Domuz Gribi aşısından ölenlerin sayısı 25, gripten ölenlerin sayısı sadece 1 idi.”

İngiltere’deki doktorlar şu anda ciddi bir korku içindeler. Tahminlerine göre bugün kullanılan grip aşısı Amerika’da 1976 yılında yaşanan grip salgınında kullanılan aşının analogudur (eşi).

Aşılar Birçok Derin Hastalığa Sebep Oluyor

1976’da Amerika’da kullanılan grip aşısının sonuçları:

Aşıdan ölenlerin sayısı gripten ölenlerin sayısından daha fazlaydı.
500 kişide Guillain-Barre sendromu tesbit edildi.
Guillain-Barre sendromuna yakalanma riski 8 kat arttı.
Grip aşısının Guillain-Barre sendromuna sebep oldugu ispat edildikten 10 gün sonra aşılama durduruldu.
Amerikan hükümeti tazminatlar için milyonlarca dolar ödemek zorunda kaldı.

Aşıların sebep olduğu belirtilen bazı rahatsızlıklar şöyledir:

Çocuk Felci Aşısı: AIDS’e

Tetanos: Beyin iltihabı’na

Hepatit B: Multiple Skleroz’a (MS)

Kızamık: Kalın bağırsak iltihabı, Beyin iltihabı’na

Kabakulak: Şeker hastalığı, Kramplı hastalıklar, Nörölöjik hastalıklar’a

Karma Aşılar: Ani çocuk ölümleri’ne

Grip Aşısı: Guillain-Barre sendrom’una, genetik ve fenotipik değişimlere sebep olmaktadır

Düşünün ve Karar Verin

Kendinize ve ailenize yaptırılacak her aşı için geniş bilgi toplayın. İçindekileri ve etkilerini öğrenin. Aşı olup olmamak konusunda SADECE SİZ karar verebilirsiniz. Unutmayın; aşıların sonuçları karşısından TEK SORUMLU SİZ OLACAKSINIZ.

Ne ilaç üreticileri, ne doktorlar, ne de devlet birimleri aşı ile oluşacak zararlar karşısında sorumluluk kabul etmezler.

Sade Hayat Derneği -dunyabizim.com

Devamı için tıklayınız: http://www.aamedya.com/fikralar-saglik-ruya-tabirleri-domuz-gribi-asisi-icinde-neler-var-domuz-gribi-asisi-olalim-mi/haber-domuz-gribi-asisi-icinde-neler-var-domuz-gribi-asisi-olalim-mi-19712#ixzz1IkZmakcJ



Yeni site:
www.asihakkinda.com