28 Aralık 2008 Pazar

Teslimiyet ve Kali Ma

Hindistan'dan bir hikaye:
Cok cok eskilerde Tanrilarla Seytanlar savasiyormus. Savas hep basa bas gidiyormus. Seytanlarin basi Lord Shiva'ya senelerce Om Namah Shivaya diyip, tek ayak ustunde durarak ibadette bulunmus. Lord Shiva bunca ibadetin sonucunda sessiz kalamamis ve memnuniyetini de dile getirip "ne istiyorsun? Soyle!" demis. Seytanlarin basi anlatmis. "Lordum biliyorsunuz Tanrilarla Seytanlar savastayiz." "Evet" demis Lord Shiva, "ikinizde benim cocuklarimsiniz, soyle bakalim simdi sen benden ne istiyorsun?" Seytanlarin basi cevap vermis: " Bir kilic darbesi ile yaralanan seytan kardeslerimden akan bir damla kan, topraga degdiginde 10 tane seytan kardesim dunyaya gelsin istiyorum, budur benim dilegim" demis. Lord Shiva kendisine ibadet eden herkesin dilegini yerine getiren yumusak kalpli bir Tanriymis ve "Olmus bil" demis. Bunun sonucunda Seytanlar birdenbire savasta galip duruma gecmisler. Cunku Tanrilardan gelen her kilic darbesiyle yere dusen bir damla kandan on Seytan daha cikiyormus. Tanrilar bakmislar bu olacak gibi degil. Hemen Durga'ya (Divine Mother) gitmisler. Anlatmislar olan biteni. Durga savas meydanina Kali'yi yollamis. Kali dilini uzatmis ve yere dusmekte olan butun kani emmis. Boylece Seytanlarin plani suya dusmus. Savasi Tanrilar kazanmis. Kali bu enkarnasyonundan sonra kendini parcalamis her bir parcasi Hindistan'in baska bolgelerine dusmus. Ben Kali'nin goguslerinin dustugu yere Rishikesh'in doruklarindaki Kunjapuri'ye gittigimde ogrenmistim bu hikayeyi. Cocuklara anlatilan hikaye gibiydi gorunuste. Hikayeden cikan anlam ise suydu.
Her kim ki kotu yonlerinden vazgecmeye calissin, ondan vazgecerken baska kotu yonler katlanarak cogalir. Mesela sigarayi birakmaya calisirsiniz, daha sinirli, anlayissiz, daha cok yiyen biri haline gelirsiniz :)
Iste o yuzden en guzeli durup durup teslim olmak. Teslim olunca Kali gelir ve yere damlamadan butun kanlari icer, bir de bakmisiz senelerdir kurtulmaya calistigimiz, kotu diye iteledigimiz yonlerimizden arinmisiz.
Ne kolaymis degil mi :)
P.S Bu yazidan sonra bir bakayim dedim Wikipedia'da ne yazmislar Kali Ma ile ilgili.
Ölumun ve yıkımın tanricasi diyor ilk satirda. Simdilerde ise zamanin ve degisimin tanricasi olarak kabul ediliyormus. Bak su tesadufe tam yilbasi yazisinin arkasindan nasil da aklima gelivermis Kali Ma :)
Jay Maha Kali Ma Jay!!!

Yeni Yil

Iluzyonun en super numarasi, bu artik eskidi al bu yenisi :)
Icimize umut ekiyor. Eskisinde sunlari cok iyi yapamadin, simdi yenisi geliyor, bir sansin daha var. Guldurme beni... Artik gulmuyorum. Coook eskiden icim kan aglarken yuzumde guller acardi. Kimse anlamazdi derdim mi varmis, dunyalarim mi yikilmis. Herkes gordugum en mutlu insansin derdi. Icimin gozunden yaslar akardi.
Simdi gulmuyorum, herkes derdim var saniyor. Oysa kalbim zil calip oynuyor.
Ama film cok kabak tadi verdi ne yalan soyleyeyim. Ben hic sevmem seyrettigim filmi seyretmeyi, ama bir sure gecince de unuturum seyrettigim filmi seyrettigimi, sanki ilk defa seyrediyormus gibi beklerim sonunun gelmesini. Artik sıkıldım. Seyretmekten, oynamaktan, oynatmaktan. Hepsinden hepsinden. Herkes ne guzel yazilar yazmis bloglarinda, ne guzel temennilerde bulunmus. Yeni yilda su olsun, soyle olsun, soyle olayim diye. Keyifli keyifli okudum hepsini, herkesinkini. Dur ben de yazayim dedim. Iste cikanlar ortada. Ben bu sene hicbirsey almayayim, zahmet olmasin. Bendekileri de iade edeyim cok kalmadi ama en degerlileri sayilir, bilirim en degerliler en sona saklanir. Sonra da öleyim! dalga Okyanusa, nehir Denize, ben O'na karisayim. Bitsin artik...

25 Aralık 2008 Perşembe

Death Must Die - Shree Anandamayee Ma

En sevdigim kitaplardan biri. Ve kitabin en sevdigim paragraflarindan biri...

There are four stages in the spiritual path:
First, the unfoldment
Second the enjoyment of the result
Third, to distribute it to others
Fourth, TO REALIZE THAT INDEED THERE ARE NO OTHERS....

Tanri eksildi mi ?

Ilk Hindistan'a gidisim ile oylesine mucizeler yasanmisti ki hayatimda, ne ben artik eski bendim, ne de hayati oyle gorebiliyordum. Onceki yazilarda vardi, esimle evlenmeye karar verisimiz. O surecte oyle bir dusuverdim ki dunyanin icine, gelinligim nasil olacak, dugun nerde olacak, kardes ne giyecek, sevgili kravat takmayacaksa gomlek ne renk olacak... :(
Ve ben bu kosusturmaca icinde artik hic oturup Ben'ligime gomulemez olmustum. Sesini duyuyordum duymasina, konusuyordum konusmasina, ama o Hindistan'da baslayan vucudun limitlerinden cikip genisleme hallerini, ucuncu gozumden manzaralar seyretme gunlerini cooktaaann kaybetmistim. Cok rahatsizdim. Soyle icim cagirdiginda otursam, 20 dk sonra baska bir sey hadi kalk kalk, hadi kalk! diyordu. Evlendik, gittik yine Hindistan'a. Gittigimizde degisir saniyordum, o kutsal kasaba alir beni icine goturur yine Bana diye hayal ediyordum. Olmadi! Daha da rahatsizdim. Artik tek suc evlendigim esimdeydi. Beni kandirmasaydi evlenelim diye o hallerim boyle toz olup ucup gitmezdi avuclarimdan. Ve ben hergun evliligimi sorgular hale geldim. Niye evlendim? Deli miydim? Nasil arkami donebildim yasadiklarima? diye. Sonra cok sukur Swamiji geldi. Gittik bir gun danismaya. Ben anlattim neler yapamadigimi. Gulumsedi. Tanri su anda bunu deneyimlemek istiyor,dedi. Durdum. Sonra nasil meditasyon yapamadigimdan sikayet ettim. Meditasyon nedir? dedi. O gune kadar meditasyon suydu: Aksam yatmadan once veya sabah erken saatlerde otururum. Belli oturus sekillerim vardir. Ilk yarim saat kafamin susmasini sakinlesmesini beklerim, sonraki yarim saat ise derinlere dalisimi seyrederim. O derinlere dalis oyle tiryakilik yapan birseydi ki ben hep o zamanlari yakalama pesindeydim. Meditasyon yapamamaktan bu kadar rahatsiz olmamin sebebi de, tiryakisi oldugum (ne kelime yazacagimi bilmiyorum) ...... yasayamamakti.
Swamiji muhtesem bir ilahi koydu calmaya basladi, ellerini kavusturdu kucaginda, gozlerini kapadi, kucuk bir birlik duasi yapti. Ve o derine indikce bizi de goturdu beraberinde. Ne dusunceyi dusunuyordum, ne durusu, ne sunu ne bunu. Sadece yoktum. Bir olmustuk, onun rehberliginde O'na dalmistik. Ciktigimizda sarhostuk. Iste bu meditasyon, dedi. Tanri'nin varligi kadar yoklugu da vardir. Su anda sen yoklugunu deneyimliyorsun, eee, sen O'nun yoklugunu deneyimliyorsun diye, Tanri azaldi mi ? dedi.
Yuregim anlamisti.
Zihne disiplin lazim, elbette zaman zaman su saatte yapmali dedigim meditasyonlar da oldu ama aslini artik ogrenmistim. Ve uzun bir zaman zihnimi ne zaman birsey rahatsiz etse, Tanri azaldi mi? dedim. (Is God less?)
Artik hicbir guc O'na dokunamiyor...
Varligi da bir, yokluguda. Varliginda doyuyorum, yoklugunda ariyorum :)
Arama bittiginde biter elbet bu yazmalar cizmeler de.


AVE MARIA

24 Aralık 2008 Çarşamba

Merry Christmas...

Mira 3 sene once bugun ruhunu indirmisti bedenime, Meryem Ana'ya ilahi soyluyordum. Kilic gibi girmisti birsey icime, hissetmemek mumkun degildi. Iki gun sonra testte cikmisti varligi.
Isa'nin dogumu...
I am'in dogumu...
Babama gitmek icin once ben'den gecmek zorundasiniz diyordu. Oysa herkes bunu hristiyan olup, Isa'ya tapmak olarak duyuyordu. Swamiji anlatiyordu: Babama gitmek icin once "I am" i bulmaniz gerekiyor diye. Ve I am'de kalip, iyice cozuldukten sonra buzumuz, iste o zaman idrak ediliyordu kimdir "I".
Isa babama ait olanlari almaya geldim diyordu. Oysa cogu duymuyordu, geri alinacak olan neydi. Swamiji anlatiyordu: I am a woman, I am beautiful, I am good... Onu kullaniyorduk, yaratmak icin. I am ise O'ydu. Gerialmaya gelmisti Isa.
Bugun Christmas. Diz cokuyorum onunde, ellerim kalbimde, tek bir duam var Sana. Yuregimden bagiriyorum, duy beni.
Bu Christmas vesilesiyle soy beni sifatlarimdan, Sen kalacagim An'a kadar. Bu kadar giyinmis usuyorum karsinda. Yak alevlerinle, bosalt kalbimi sifatlarindan. Hazir degilsem daha da ver odevlerini, dert gibi gorunen dermanlarini. Bekliyorum. Yeterki goster gul yuzunu, gonul gozume.
Sana geldim, senin icin geldim, Sen olmaya geldim. Baska ne varsa dolasan bu deli dolu zihinde geri al demeye geldim.



SILENT NIGHT

20 Aralık 2008 Cumartesi

Er kisi

Sri Ma Anandamayi bir satsang sirasinda sorulari yanitliyormus. Kadin muritlerden biri sormus:
Ma ogretide der ki Tanri'nin Cemaline erebilmek icin erkek olmak gerekirmis. Nasil oluyor, dogru mudur bu?
Ma cevap verir: Evet dogru.
Ve etrafindaki kadinlara ve erkeklere bakar ve devam eder: "Ama ben bu odada hic erkek goremiyorum"

20. yy'in en bilinen, azizelerinden biri Sri Ma Anandamayi. Rishikesh'te kalirken olaganustu bir dogumgunu supriz paketimin icindeydi onun ashramina yapilan ziyaret. Dogumgunu ise bir omurde yasanacak belki de ancak bir kere yasanabilir bir gundu. Yillar boyunca her dogumgunumde aglamistim. Beklentilerim vardi, cok dusuk olsalar da varlardi, benim icin onemlilerdi. Ve hemen hic bir dogumgunumde gerceklesmezlerdi. Ben ise o geceyi aglayarak gecirirdim. Hindistan'a gittigim ilk sene kalbime kazinmisti bu beden olmadigim. Oyle rahatlamistim ki pekcok anlamda. Ozgurlesmedeki ilk adimdi o benim icin. Gelen dogumgunumu hic umursamiyordum. Ben bu beden degilim, hic dogmadim, hic olmeyecegim, neyi kutlayacagim diyordum. Esime (ki o zaman esim degildi) ben bu konuyu astim artik, bu sene dogumgunumu ister kutla ister kutlama diyordum rahat rahat.
Dogumgunum gelip cattiginda Tanri hayatimda yasayip yasayabilecegim en mucizevi gunu vermisti bana.
Sabah saat 5.oo am'deki meditasyondan sonra Shiva Puja supriz.
Shiva Puja'yi yapan rahip, guzel ruh Swami Gurupriyananda'nin odasinda kahvalti supriz. Kendisine daha onceden hediye edilmis bir muzikli dogumgunu kartindan H.Birthday sarkisi, Hint usulu kahvaltinin ustune dikilmis mum.
Kaldigim ashrama geri dondum. Baska birinin dogumgunu kutlamasina. Kimse benim dogumgunumu bilmiyordu. Birden beni one cikardilar (Biri biliyormus). Hindistan'da Tanricalarin dogumgunu nasil kutlanir gorun diyerek, boynuma cicekler asarak, mantralar okuyarak, gul yapraklarini mantralar esliginde ustume atarak bitti toren.
Ogleden sonra sevgili Gabriel beni alip Dehradun'a goturdu. Ma Ananda Mayi'nin ashramina. Orada yasayan bir baska Muhtesem Ruh'a, Swami Vijyananda. Boynuma Ma Anandamayi'nin boynundan cikardiklari cicekleri taktilar, mendilini hediye ettiler, guller verdiler. Swami Vijyananda'nin o guzel kalbi ise hala kalbimle atiyor.
Tanrica tapinaklarini ziyaret, teleferikle daga cikma.
Siddhi Ma'yi ziyaret (Hanuman Temple-Neem Karoli Baba)
Niye bu kadar yazdim. Hem benim balik hafizama guven olmaz. O gunu Tanri'dan en guzel showu olarak kalbimde detaylariyla kalmasini istedigimden. Ki simdi bile unutmusum bazi yerlerini... (Mesela ben senelerce kimse benim dogumgunumu hatirlamiyor diye uzulurken, o gun kahvalti yaptigim cafede oturan turistler bana donup, pardon bugun sizin dogumgununuzmus, nice mutlu yillara, demislerdi...
Tanri bir kere sizi altust etmeye karar verdiyse, sakasi yok, hucrelerinizin tamami yer degistirir bu altustte.)
Hem de Er kisileri anmak icin.
Ashram'da cok sevdigimiz bir arkadasimiz vardi. Scott cok senelerdir ashrama gelip uzun donemler boyunca kaliyordu. Cok guzel bir insan olmasina ragmen, bunca sene ashramda kalan birine benzemezdi pek, insanca yonleri pek coktu...Sohbetlerimiz sirasinda ortaya cikmisti ki Scott'in bu hayat suresince Hindistan'da yasayan tum aziz, azizeler ve erdemli kisilerle birlikte olmustu. Nasil oluyordu da bunca temastan sonra hala Gercegi kabul etmekte direniyordu.
Simdi ben bu Er kisileri yazdim. Gurudev Swami Shivananda (O'nun bedenini gormemis olsam da O'nu gordugumu biliyorum), Swami Chidananda, Swami Muktananda, Siddhi Ma, Swami Vijyananda, Swami Premananda.
Soyle benim kucuk kizim. Bunca temastan sonra hala nedir derdin? Bilmez misin su anda bulundugun yer en dogru yer. Tanri seni zor durumda birakmayacak kadar cok seviyor. Kimseyi birakmadi ki seni biraksin. Her şerde bir hayir gercekten var. Biliyorsun ki dogru yoldasin, yuzun gunese donuk. Nedir bu durup durup geri donup, yuzum gunese gercekten donuk mu sorgulaman. Guven, baktigin gunes, BEN'im. Teslim ol. Seni sadece BEN goturecegim. Hicbir caba, hicbir meditasyon, hicbir kitap, hicbir ogreti degil. Sadece BEN. Kurcalayıp durma hayatini, en mukemmeli yasadigin, daha otesi yok, senin iyiligin icin tasarlandi butun dertler tasalar.
Arkana yaslan, kurekleri Baba'nin cektigini hatirla, bu seyahatin keyfini sur. Nehirin sularinda (Ganj olsun benimki) usul usul gidecegiz. Firtinalardan korkma kurekler benim elimde. Yolun sonu OKYANUS.

19 Aralık 2008 Cuma

Sikayet

Uzaklardan geldi kulagima ses, 'kader kime sikayet edeyim seni bilemem'...
Swami Muktananda son Hindistan'dan donusumuzde "istemeyi birakin" demisti.
Bir sonraki sene Italya'da onunde otururken, ihtiyacin olan herseye sahip olacaksin, demisti. Ihtiyaclarimiz ve isteklerimiz. Verilmis bir odev. Ihtiyaclarini isteklerinden ayir, istemeyi birak, guven, teslim ol. Sen istemesen de O zaten ihtiyacin olanlari verecek sana bir bir, gerek zamAN'da. Zira zaman yok! Ya sikayetler. Birine soylesem yerlere duser gulmekten, bana ise koca bir deniz derya. Sukurler olsun. Dev aynasini koymasa onume, nasil gorurum en derinlere, kuytularda bir yerlere saklanmis o cok zararsiz gibi gorunen isteklerimi. Isteme-sikayet etme. Birbirlerinde sakli tohumlari. Doguma hazir. Istedikce, istediklerin yerine gelmedikce, sikayet ettikce, uzaklasacaksin O'ndan. Karar ver!!! Simdi, sahip oldugun tek AN olan su AN'da. Kimi istiyorsun, neyi istiyorsun, BENI MI? on'u-lari mi?
Bir hastanenin kogusunda 10 kör adam gozlerinden ameliyat olmuslar. Doktor tembihlemis, aman sakin gozlerinizdeki bantlari acmayin, acarsaniz sonsuza kadar kör kalirsiniz, diye.
Gecenin bir yarisi, bir gurultuyle uyanmis adamlardan biri ve panik halinde acmis gozunu. Actigi an, akli gelmis basina ama is isten gecmis coktan. Bakmis, digerleri uyuyor hala, hazmedememis bunu. Durtmus yanindakini. Yanindaki de panikle uyanmis acivermis gozunu, sonradan farketmis yaptigini. Ama donusu yok. Ve o da digeri gibi rahat edememis digerlerinin uyuyor olmasindan ve uyanmis her biri gozlerindeki banti cikararak ve ebediyen kör kalarak.
Gozlerim kapali, durtuluyorum ama acmayacagim gozumu. Kader seni sana da sikayet etmiyorum. Sikayet kelimesi bile yoruyor artik beni. Ben sectim SEVDIGIMI. Nasil oldugunu, nerde oldugunu bilmiyorum ama inaniyorum ki O ve BEN biriz. ( I dont know where, I dont know how, but I know; I and my father are ONE and the SAME. )

17 Aralık 2008 Çarşamba

Aile

Gerilmis bir tel gibi gecen yaklasik 2 haftanin sonucunda bugun ogleden sonra dogdu gunes. Hicbir zaman bir nedene bagli olmayan, ne zaman gidip ne zaman gelecegi ise hic belli olmayan O buyuk ASK. Yokluguna alismak, yoklugunda yasamak oylesine zor ki. Ama varligina olan ASKIM kadar, yoklugunda yasamayi ogrenecegim ASKINI. Aglayip sizlanmadan, sikayet edip, mizmizlanmadan. Beklemeden. Yokluguna da Asik olarak, ogrenecegim, ogreniyorum SENI.
Yillar once Amerika'da yoga yaparken satin almisim dergiyi Ascent June 5 2003 sayisi.
Dun Mira yoga hareketlerine baksin diye verdim eline. Bugun esim derginin kurucusunun ismini soyledi dergiye bakarken. Swami Shivananda Radha. Gurudev Swami Shivananda'nin ailesinden oldugunu anlamistim, emin olmak icin baktim biraz. Gozlerim doldu, okudukca. Icten ice ne kadar sansli oldugunu dusundum ve simdi bunu yazarken de ne kadar sansli oldugumu dusunuyorum. Hepimiz ayni ailedeniz. Dergiyi bile daha O'nu gormeden, hissetmeden once aldirtmis bana. Beklemis beni o guzel bakan gozleriyle. Acmis kucagini, kalbini sonsuza kadar, ve baslamis taa o zamandan, taa evrenin dogumundan itibaren beni sevmeye, daha ben kendimi sevmezken. Swami Radha ilk inisiye edilen batiliymis Gurudev tarafindan ve hemen batiya geri yollanmis "update the Teachings for the Western mind".
"love, service, humility, meditation, consciousness, mind, energy and God" zihinleri berraklasmislarin kendilerinin nerde olduklarini bulacaklari formuldu, kaynagi Gurudev.
Yasaminin erken donemlerinde hayatin amacini sorgulayan bu guzel ruh, Gurudev'in bir meditasyonu esnasinda kendisine gorunmesinden sonra Gurudev'in yanina Rishikesh'e gitmisti. Gurudev onu, derinden kim oldugunu ve hayatinin amacini dusunmeye itmisti. “Her ani bir sey ogretmek icin kullanirdi” diyordu Swami Radha O'nun icin. Gurudev'in mesaji Gercegin ancak dengeli bir hayatta bulunabilecegi ve uclara gitmekten kacinmak icin belli disiplinler kullanmak gerektigiydi. Gurudev her firsatta Swami Radha'ya, karsiliksiz hizmetin onu Ilahi yapacagini soyluyordu.
Daha bugun bu son iki haftada ne kadar cok negatif uca dogru meylettigimi ve bu karanligin kalbime nasil agir geldigini dusunurken, Gurudev yine soylemisti sozunu.
Gozlerim doldu cunku hem O'nun gibi Gurudev'in ayaklarinin dibinde olmak istedim ve sozlerini duymak, hem de Gurudev'in bugun bana nasil konustugunu duydum yine, her zaman oldugu gibi.
SUKURLER OLSUN !

11 Aralık 2008 Perşembe

Yeni bilgi

Yeni ogrendim, ogrendigime bir sevindim bir sevindim. Gun vardir cok uzgun, cok sinirli, cok kotusunuzdur. Hani olur ya insanin gogsunde bir sanci. Boyle doner durur. Iste o donen sey, O'nun cagrisiymis, Ben burdayim, Bana gel, uzulecek bir sey yok cagrisiymis. Hani olur ya ucaktasinizdir ucak baslar sallanmaya, gogsunuzde korkunc bir yanma, korku diye tanimlariz cogumuz, iste o yanma O'ymus. Korkma, gelecegin yer Ben'im diyormus. Hani olur ya insanizdir paylasamayiz bazi bazi sevdiklerimizi, kiskanclik yapariz, icimiz yanar bir baska. Iste o da O'ymus. Paylas herkesteki Ben'im, kaybedecegin kimse yok, oyun bittiginde herkes Ben'im diyormus. Korku diye korktugumuz, Sevmeyi bilemedigimiz O'ymus. Bilince adi Sevgi'ymis.

10 Aralık 2008 Çarşamba

Aynalar

Bir bayram gezmesindeydik. Bayram isin adi, yoksa kutlanacak bir bayramimiz yok bizim.
Bir kanserin ucundan donmus akrabam, kocasini sikayet ediyordu. Kirk sene sigara tiryakiliginden sonra, kanser olmasinin ilk sebebi bu tiryakiligiydi. Ve mutlaka sigarayi birakmasi gerekiyordu. Biraktin mi dedim, bir iki tane iciyorum dedi. Sonra esinin nasil ona hic destek olmadigindan serzeniste bulunarak, bunca yillik tiryakiyim, onumde icme cik disarda ic diyorum, once cikti, sonra yine gozumun onunde yakti bir sigara, diyordu. Bunun adi sevgi mi, insan sevdigine boyle mi yapar, diyordu.
Tarife ve kafamizdaki kavramlara gore evet kocasi onu sevse boyle yapmazdi, en azindan onunde icmezdi. Sonra birden icimde bisey durttu, hic icimde tutamam. Peki sen kendini ne kadar seviyorsun, dedim. Kendini yeterince sevsen gunde bir iki tane sigarayi icmezdin. Sigara seni oldurebilir bunu gordun. Sustu. Kocasi ona aynalik ediyor, kendine olan sevgi-sevgisizligine isik tutuyordu. Disardaki insanlarin hayatlarinda olan bitenleri gormek goreceli olarak daha kolay. Oysa insanin kendisiyle yuzlesmesi, aynalarda kendine bakmasi ise ne cok zaman, ne cok hayat aliyor. Peki bu benim karsima neden cikmisti? Neyime ayna tutuyordu. Sevgi-sevgisizlik??? Ben kendimi ne kadar seviyorum ???

7 Aralık 2008 Pazar

Tekbasina

Son yazdigim yazida yalnizim diyordum. Ne mutlu ki baska bloglar var, okuyorum, buyuyorum onlarla da. Bu sefer universitedeki hocamin blogu yol gosterdi. Yazmis kalbinin derinlerinden o da. Yalnizlik degil tekbasinaliktan bahsetmis. Yalnizligin egoya ait oldugunu hatirlatti bana. Kendini yeterince degerli gormediginde ego yalnizliga siginiyor, kendine aciyordu. Bu muydu benim hissettigim diye dusundum yazidklarimi yeniden okurken. Umursamadigimi yazdigimi gordum arada bir yerde. Demek ki yalnizlik degildi hissettigim, ya da icinde bulundugum. Tekbasinalik, kelimesini yollamisti Tanri yakinlardan bir yerden. Dogru konustum, tekbasimayim...

Sonra bu kelimeyi dusunurken (dusunmek benim icin zihinde baslayip kalpte biten bir eylem-icimde hissedene kadar, kalbimde anlayana kadar zihin dondurur durur birseyi) aklima cok sevdigim bir parcasi geldi, cok ozel bir santcinin.

bir sevda çekerdi kalbim sessiz tek başına
varamaz dokunamazdı elim umutsuz yarasına
biliyorum kavuşmak imkansız anlıyorum yaşamalıyım sensiz
tek başına tek başına..

her gece hayalimde düşümde her kadehin bitişinde
bir buruk bir gariptir içim aklımdan her geçişinde
biliyorum kavuşmak imkansız anlıyorum yaşamalıyım sensiz
tek başına tek başına..

Sonra kavusamadiklarim geldi aklima. En basta annem. Tanri'nin hayatimda cok meshur bir oyunu vardi. Bir sevda cekerdi kalbim, sessiz tek basina. Ben ne zaman sevda ceksem, tokadi yedim alim allah. Ne zaman kalbim fikirdasa, gozlerimden bosanir yaslar. Bu klasik cok gulme aglarsinla ozdes degil, yanlis anlasilmasin. Ama oyunu oyle iyi ogretti ki yillar icinde, simdi yerimden seyreyliyorum sevdalari, sevdalandiklarimi. Annem annem dedim, soyle doyasiya hala icimdeki sevgimi yasadigimi bilmem. Kardesim diye sevda cektim, o da ayri bir tokat hikayesi. Esim deseniz alti sene dile kolay. Ne zaman sevdalansam ilk gunku gibi yerle bir olur hayatim. Dersimi aldigim Mira'dan belli. O Tanri'nin, hic heveslenmedim BENIM OLSUN SEVEYIM diye :) Senin cocugun o ben bakiyorum dedim,hissettim. Mira deyince aklima geldi, ne kadar da aynalik yapiyor cocuklar bizlere. Mesela ben o sevdalanma hallerindeyken ki halime dalip gittigimde hatirliyorum, tam Mira gibiydim, iki yasinda bir kiz cocugu gibi yani. Mira'ya birseye olmaz deyince, sirasiyla ve suratle diger olmazlar geliveriyor ardindan. Nasil mi ? Mesela Mira elini prize sokma tehlikeliden sonra diger butun tehlikeli ve olmaz seyleri isaret ediyor. O da tehlikeli, evet o da, evet o da. Ayni boyleydi hikayem. Tanri'ya gosteriyordum, bunu seveyim mi ? Hayir. Bunu, hayir, ya bunu, hayir. Vedanta'da Neti Neti ogretisi vardir. Ne bu, ne bu. Kim oldugumuzu anlamak icin uygulariz. Ben kadin miyim, ben evlat miyim, ogrenci miyim? Sorulan butun sorulari kalpten cevapladigimizda hicbiri olmadigimizi iyice hisseder, bilincine variriz. Iste o misaldi benim sevdalanmam. Ne o, Ne o. Peki ya SEN ? Bu soruyu Hindistan'da sormustum, belli belirsiz ama yine ayni kalp fikirdamasiyla. Bir volkan gibi patlayarak geldi cevap. Lavlar artik heryerdeydi, herseyin ustunu kapatmisti yakarak. Simdi heryerde Sen varsin, sevdigim hersey Sen, sevmediklerimse ben. ben olecegim yasarken, Sen olacagim öldüğümde, bu yolu Sana gelecegim tekbasima....

4 Aralık 2008 Perşembe

Bugun

Yilan yine cikiyor kivrila kivrila, atesi yakiyor beyin hucrelerimi.... Delirecegim... Ne zamandir bu kadar ucunda hissetmemistim kendimi hayatin. Bu kadar ucurumunda. Atla deseN atlayacagim. Sen'i bekliyorum. Oyle yalnizim ki. Kimse, hicbirsey dindiremiyor yalnizligimi. Dindirmesini isteyen kucuk ben de yok su siralar. Yalniz olmayi seviyorum, cunku bir Sen varsin simdi yolun sonunda. Baska hersey onemini kaybetti. Delirecek gibiyim ama bugun. Biliyorum sonu yine iyiye alamettir, ama tasimasi cok guc bugun.

28 Kasım 2008 Cuma

Yuruyus

Yuruyorum-z, ben ve beni yaratan ve Yaradan. Konusuyoruz ordan burdan. Yuzunu gunese dondurmussen golgen seni takip eder, sirtini donduysen gunese golgenin pesinde kosar durursun. Isa der: "Once Tanri'nin kralligini iste, gerisi eklenecektir." Eger istedigim sadece Sen'sen, ne farkeder annem anne olmus mu, kizim kiymet bilmis mi? Eger istedigim sadece Sen'sen ne farkeder kim bana nasil bakmis, beni nasil tanimis veya hic taniyamamis. Durup durup sadece Sen'i istiyorum diyorum. Ya nedir aradaki mizildamalar? Sus! Sessizce seyret. Vazgec. Tuttugun her seye izin ver kaysin avuclarindan, donsun geldigi yere. Soyun. Tek tek. Birak arkanda derisinden soyunan yilan gibi ise yaramayanlari. Yaradigini sansan da birak. Birak. Sus. Sevin. Kayboldugunu dusundugunde kollarindasin Ben'in.

24 Kasım 2008 Pazartesi

Gecmis

Ne gecmis, ne de gelecek var diyorlar. Varolan tek an, bu AN. Blogda duzenlemeler yaparken goruyorum, hep bir gecmis linki var. Bir sey anlatmak icin hep gecmisten ornekler, gecmisten anilar anlatilmis. Ask'i paylastigim her an gecmiste kalmis gibi. Gecmiste mi yasiyorum acaba diye dusunuyorum. Oyle ki sanki o yasadiklarimi hasretle anar, su anda o gunleri yasamaz gibi gorunuyorum. Oyle mi acaba? Yok degil SUKUR. Ama an oyle hizli geciyorki hep Simdi geliveriyor ve hep yasanan gecmis oluyor. Mesela bir ornek verecegim yine gecenlerde olacak ... Evde yalnizim, sevgili ve Mira disari ciktilar. Oyle yorgundum ki kipirdayacak halim kalmamisti. Sasirtici bir sekilde tum haftasonu evde kaldim. Pencereden disari bakarak, hicbir sey yapmadan oturuyordum. Hicbirsey dusunmeden. Evimizin karsisinda, baktigimizda icimize huzur veren kucuk agaclik bir yer var. Oraya bakiyorum. Agaclarin renklerinin nasil birbirinden baska olduguna, her yapragin bir birinden baska sekillerde yaratildigina bakiyorum, hayranlik duyuyorum, hep duymusumdur. Ordasin iste dedim, icimden. Ben seni goremesem de pek cok kez, Sen ordasin. O agaclar da Sen'sin. Insanlarin Sen olduguna inanabilmek ne kadar zorsa, dogada Seni bulmak o kadar kolay, dedim. Icimden konusuyordum Senin'le. Hava yavas yavas kararmaya, agaclarin renkleri koyulasmaya, gokyuzu geceye burunmeye baslamisti. Ben bir zamandir dusuncesizce oturuyordum ayni yerde. Meditasyon yapilmaz, meditasyon bir durumdur dendigi aklima gelir boyle zamanlarda. Simdi hazirlanip ben meditasyon yapacagim desem bu yasanan derinliklerde olunur muydu acaba? Neyse meditasyon gelmis, beden icine coreklenmisti coktan. Birden gozum bir agaca daha dikkatli takildi. Hayal goruyorum sandim. Guldum. Yok canim dedim. Biraz daha kistim gozumu, bir daha baktim. Hala ordaydi. Kafasinin uzerinde lotus yapraklari, iri gozleri, duz burnu, oval ama ince yuzuyle Siddharta karsimdaydi. Agacin ta kendisiydi. Kafami baska yere dondurdum, miyopum ondan boyle goruyorum, dedim. Bir daha baktim. Ordaydi. Kalbim kabardi kabardi. Allah'im sana sukurler olsun, seni heryerde gormeye calisirken bana boylesi guzel bir hediye verdigin icin, dedim. Gozlerimi Siddharta'dan alamaz ve minnettarlikla o ani sukranla yasarken yine icimden Swamiji ile konusmaya basladim. Acaba azizlerin meditasyon hallerinde gordukleri Tanri'larda boyle mi gorunuyordu onlara? Gulumsedim, icimden biryerden baska bir ses, Sen Kimsin ki sana gorunsunler, dedi. Ben gulumsemeye devam ettim. Siddharta'nin yuzu beyaz mat bir isikla aydinlandi, sekli degisti Krishna oldu. Kendi kendime gulecegim,gulemiyorum. Saka degil mi diye durup duruyorum pencerenin onunde. Allah'im ben halusinasyon goruyorum herhalde diye icimden konusmadan edemiyorum. Hala pur dikkat agaca bakiyorum. Genislemis oval olan Siddharta'nin surati, makyaj yapilmis gibi mat beyaz simdi. Basindaki lotus yapraklar cikmis tac giyilmis. Gozler ama ayni kisik-kapali. Hayal kesin diye kendimi avuturken, gozleri acildi Krishna'nin. Gulumsedi yanaklari agizi hic acilmadan. Simarmistim mutluluktan. Sevgili gelsin diye bekliyordum artik insanca, heyecanla. Geldiler. Nasilsin diye sordu herhalde onu animsamiyorum :) Ne cevap verdigimi de. Ne cevap verilir ki? Hemen oturtturdum onu ayni yere. Gosterdim. Gordu o da Siddharta'yi. Krishna'dan da bahsettim. Onu gormedi, onu sonra ben de gormedim. O An'di sadece. Sonra animsadim. Siddharta ve Krishna'nin Vishnu'nun incarnation'lari olduklarini. Sevgili de O'nun suretiydi.
Vipassana Meditasyonda gecen 10 gun icinde en sevdigim sey "Anniccha" idi. Hicbirseye tutunmayin. Ne iyi ne kotu. Hersey Annicha, yani gecici.
Guzel yasanan, ozellikle boyle mucizevi anlara cok tutunuldugunda, zor gecen ama asli odul dolu olan gunler daha da zor gecer. Zihin hep o mutlu anlarindaki sarhoslugu arar durur. Oysa her zevkin icinde saklidir aci, ve her acinin icinde bekler zevk. Mutluluk ise Ben'im. Ben'de kaldigim An'lardayim.
Ps. Bu yaziyi yazmayi, o ani unutacak kadar bekledikten sonra yazmayi tercih ettim. Tekrar hatirlayarak ama baglanmadan. Siddharta hala orda, o agacta bize bakiyor :)

22 Kasım 2008 Cumartesi

Krishan Das : "Mere Gurudev"

1. Mere Gurudev, charanon par sumana shraddha ke arpita hai
Tere hee dena hai jo hai. Wahi tujha ko samarapita hai

My Gurudev I offer these flowers of my faith at your feet
Whatever I have, you have given to me, and I dedicate it all to you.

2. Na priti hai pratiti hai, na hi puja ki shakti hai
Meraa yaha man, meraa yaha tan, meraa kan kan samarapita hai

I have no love, nor do I know you.
I don’t even have the strength to worship you,
But this mind of mine, this body of mine,
my every atom is dedicated to you.

Tuma hee ho bhaava men mere, vicharon mein, pukaron mein.
Banaale yantra ab mujhko mere saravatra samarapita hai

You are the only one in my heart and my thoughts.
You are the one who I call out to.
Now Make me your instrument…all I am I offer to you

Youtube'a yasadisi yollardan girerek dinleyip, benden gectigim Krishna Das'tan Mere Gurudev.

Risihikesh'te yasarken internet cafelerde calan Amerikan aksanli vedic chant'lere hic mi hic sempati duymazdim. Vedic Chant onlar, tok sesli rahiplerin yurekten titreyen seslerine yakisirdi. Nazimin gectigi yerlerde degistirtirdim. En begenmedigim ise Krishna Das'ti. Kimdi bilmezdim, Amerikaliligini bilirdim.
Ekstazi gunlerinden biri. Hapsizindan, haplisi hic yasanmasa da benzetme yapma adina kullanma hakkim oldugunu dusunuyorum. Neyse iste o gunlerden biri. Askin almis benden beni, bana Seni gerek SENI. Rishikesh cok gelir oyle zamanlarda. Sesler agir gelir kalbime, sessizlik gerekir. Icimin sessizligine es...Icim caglarken, disim sessiz olursa, icimdeki aska kulak kabartabilirim. Gidilecek en ideal yerlerden biri Siddhi Ma. Neem Karoli Baba'nin ashrami. Hanumanji'nin ayaklarinin dibi. Siddhi Ma bir de ordaysa, ashramin tadini anlatmakla bitiremem.
Yuregim asktan patlamak uzere. Daha da buyutmek lazim kaseyi. Yoksa nasil sigdirabilirim o ucsuz bucaksiz ASKI. Tapinak herzamanki guzelligiyle onumde, gulen guzel insanlari kapinin onunde. Cicekler sarmis heryani. Guzellikten baska birsey goremiyorum. Hanumanji'nin dev abidesinin onunde oturuyorum, sessizligin icinde. Titresiyor O heryerimde, icimde, disimda, etimde, kemigimde. Gozlerim sarhos gibi bakiyor etrafa, simdi bile gorebiliyorum baktigimda o an'a. Dolasiyorum biraz etrafta, oturuyorum sonra tapinagin icinde. Hic kimsecikler yok. Bir ben, bir de O.
Ben bunu hakedecek ne yaptim acaba dusunuyorum bazen, aklim basimda oldugunda. Nefes aliyorum, kalbim yaniyor, titriyor, nefes veriyorum, huzur heryerde, ilik ilik...
Gozlerim bir kapaniyor yok oluyorum, O oluyorum, bir aciliyor, bakiyorum, O'nun oluyorum. Elinde harmonium'u ile bir adam giriyor iceri. Gozlerimi kapiyorum. O oluyorum. Gozlerim kapali bana dusuyorum. Kim acaba gelen? Adam aciyor harmoniumu basliyor parmaklari tuslarin uzerinde dans etmeye. Bir ses basladi Hanuman Chalisa'yi soylemege, soyleyen ses degildi eminim. Ben ordayim ama yokum. Muzik, ask, Hanuman, Siddhi Ma. Neem Karoli Baba'nin fotograflarina gulumsuyorum. Bagira bagira, katila katila, aslinda gule gule aglamak istiyorum. Icim bas bas bagiriyor, ben bu guzellikleri hakedecek ne yaptim... Bir ben, bir adam. Bir muhtesem dinleti. Bir ben, bir adam. Dakikalar gecmis olmali, baska bedenler katildi birlige. Gozlerim bakti herbirine. Muzik ara verdiginde donus yolu gorundu. Cikista guzel kalpli adami gordum. Yanina gidip "Merhaba" dedim. Ben Uma'ydim, O Krishna Das. Amerikali, Ingiliz, Fransiz farketmedi. Ask deyince kimlikler gitti, kalpler birlesti. Ders kalpte ogrenilmisti...


MERE GURUDEV

Vata gunleri

Ayurveda'ya gore herkes dogdugunda belli bir karisimla dogar. Bunlar belirli oranlarda olmak kaydiyla Vata, Pita ve Kapha olarak adlandirilir. Vata ruzgar elementi, Pita ates elementi, Kapha ise toprak elementidir. Uzun uzadiya burda bilgi verememekle beraber neden burdan girdim konuya cunku ben bir Vata Pita'yim. Ruzgar agirlikli bir dogam var ve ruzgarli gunlerde busbutun dagilirim. Topraklanmaya ihtiyacim var. Koklerimi salmaya. Pita ikinci agir basan elementim. Ruzgarli gunler de es kaza atesimi korukleyecek sekilde beslenmissem, o zaman seyreyle Rudra'nin ofkesini...
(Rudra: Shiva'nin ofkeli yuzu)Ruzgar alir ofkemi savurur bir elden digerine. Ya da ates almissa icim dur durak bilmez icimden cikan volkan. Akar akar, yakarak gecer herseyi. Yanmak sarttir bu yolda. Yanmadan olan gorulmemistir sonunda. Yangin devam etmekte uzun zamandir. Ilk hatirladigim 4 sene oncesi. Babama döndüm, gördüm, öldü, öldüm. O zamanlar yoktu icin neyse disin odur inancim. Bilmezdim. Simdi yasiyorum, bakinca goruyorum. Ben babamla öldüm. Yasayan birkac yerim kalmis demek ki kardesimle annemin gecirdigi trafik kazasinda öldüm. Tam ölememisim demek ki, sevgilinin esyalarini toplayip gittigi gun öldüm. Su isi bir adam gibi beceremedim, hala dolaniyorum, yarali bereli sargili sedyeli.
Kelimeler bos bos kovaliyor birbirini. Paragraflarin birinin digeriyle alakasi yok. Ama soyledim Vata agirlikli bu bedenin dogasi. Disarda lodos benim yerimde yeller esiyor. Bir ordayim bir kapi arkasinda.
Sevgili yoktu, babam yoktu, annem, kardesim yoktu. En islek caddelerden birinde karsidan karsiya geciyordum. Zaman durdu. Etraf gorulmemis bir grilik icinde boguluyordu. Nefesim cikmiyordu cigerlerimden. Biri bogazimi sıkıyordu. Sari dolmuslardan birinin on koltugunda kimi arayip eve gidince kendimi oldurecegimi soyleyecegim diye telefonuma bakiyordum. Sakam yoktu. Bir sehir ustumden geciyordu, uzuldugum bir gram sebebim yoktu. Eve gittim, nefes alamiyordum, cami actim asagiya baktim, cigerlerime nefes cekmeye calistikca cigerlerim daha da kuculuyordu. Camdan atlamakla bitmeyecegini anladim icimde olan seyin. Yaniyordum. Saatlerce evin icinde ordan oraya dolastim, en sonunda uyudum. Uyandigimda yaniyordum. Karnimdan yukari akiyordu yangin. Once karnima gelisini hissediyordum, sonra kalbimden geciyordu, bogazimi gecip de kafama gelince "iste simdi cildiracagim" diyordum. Yaniyordum. Sevgiliyi arayip agliyordum. Aglayinca yangin soner saniyordum, sonmuyordu. Zaman akti gecti, yangin cok seyi temizledi, temizlemeye devam ediyor. Bugun Lodos var, dun de vardi. Hizlandirir atesi. Yemek yememeye calisiyorum. Dusunmemeye calisiyorum. Bir yerden tutsam bulsam sebebi, esecegim deli deli, yakacagim gelip geceni, susuyorum. Sessizlik icimde, disimsa mecbur el pence. Shiva'nin bogazina sarilan yilan geliyor aklima. Zehir yukari cikmasin diye dokulen sut, yogurt, yag, bal geliyor aklima. Shiva geliyor aklima. Geri kalan hersey geri gidiyor. Shiva, yerle bir eden Tanri'm. Ortaligi kasip kavuran, ise yaramayanlari yikan savuran Tanri'm. Az kaldi biliyorum. Sana teslim oluyorum. Karin oluyorum, kizin oluyorum, kulun oluyorum. Sen HEP, ben burda O-luyorum.

13 Kasım 2008 Perşembe

Dolunay

Yine bir dolunay gecesi. Aksam saatlerinde artik dolunaylar aglamadan geciyor diye icten ice sevinirken, ortada huzunlu olmak icin bir sebep bile yokken, Mira tumden iyilesme belirtileri gosterip beni daha da rahatlatmisken kardesten cikti piyango.

Bu olayi ilk farkedisim 2002lere denk geliyor sanirim. Ben her bahar asik olmam ama her dolunay felaketim olur aglarim. Hersey sut liman giderken, sebepsiz firtinalar kopar dolunay geceleri. En zor gecen dolunayin bir gun oncesidir. Hindistan'a ilk gittigimde oraya asik olmak icin bir diger sebepti dolunaylar. Hintliler dolunaylarin gucunu yadsimamis, insanin ruh halini nasil da altust ettigini kabul etmislerdi. Oysa hayatta kime ben dolunayda boyle oluyorum desem, hadi canim dolunayi gordugun icindir diye cevap almisimdir. Hindistan'da 12 ay boyunca her dolunayda bir baska festival vardir, insanlar ruh hallerini yuksek tutsunlar diye. Maalesef bizim evde festival havasi olmadigindan ben her dolunay bir baska firtinayla sallanirim.

Kardes dedim ya, kardes degil baska birsey. BEN yolunda parlatmam ihtiyaci olan bir mucevher o da. Hayatimdaki diger mucevherler gibi. 12 yasinda eline verilmis bir bebege abla degil annelik yapmis olman tabii normal dedi sevgili. Kardes diye hayatima giren kanatsiz melekti. Tum sorumluluguyla benimdi. Bana teslim edilmisti.
Hayatim (simdi hayatim denen seyin dusundugum sey olmadigini biliyorum) engellenmisti, elimden alinmisti cocuklugum, genc kizligim. Icim kinlenirdi, kizginliklarimi sondurmeye calisirdim gozyaslarimla. Yillar gecip mutluluk pesinde yola cikma zamani geldiginde arkama bile bakmamistim. Ben de ailem kadar vurdumduymaz olmustum, ve bencil. Oyle gorunuyordum. Oysa icimde bir yer kendi hayatimi kurdugumda onunda bu firtinadan cikip siginacagi bir yer olur diye hayal ediyordu. Bunlari onunla konusmus muydum? Yok, bunlari kendime cok soyledigimi bile sanmiyorum. Gidisim onu sevmedigim anlamina gelmiyordu elbet ama onda ne buyuk yaralar acacagini hayal bile etmemistim.

Kardesimi dusundugumde en buyuk pismanligim ona yalan soylemeyi benim ogretmis olmamdi. Aslinda herkes her daim once kendisine yalan soyluyor ama benim soyledigim ben suraya gidiyorum soyleme, bize bu gelecek soyleme gibi yalanlardi. Kendimi kurtarmak icindi soylenen yalanlar. Baskiya direnemedigim icin, kacak oynamakti benimki. Ama el kadar bebeye yalan soylemegi ogretiyorum diye de aklima gelmemisti. Yillar sonra farkettim. Yalansizligi, toptan durustlugu kabul ettigimde farkettim. Af diledim once kendimden, kendimi affetmek en zoru oldu. Sonra ondan, beni affetti mi bilmem.

Hayatimiza ne varligiyla ne de yokluguyla huzur verememis super bir babamiz vardi. Demistim ya alkolik. Ben sansliydim babamin ayik oldugu gunleri gorecek kadar yasliydim. O degildi. El kadardi babamin yatakodasi kapisindan iceri girip annemi dovemeye calismasini engellemek icin kapi arkasina oturup, ayaklarimizla kapiyi kapali tutmaya calistigimizda yatagin altina saklanmaya calisirken. Yazdiklarini okudum bugun. Yuregim daglandi. Acilarini icimde soluyamadim. Yakti. Butun bu olanlar yillar once olsaydi nasil tepki verirdim bilmiyorum. Simdi bildiklerim sunlar. Yasamamiz gereken seyleri yasiyoruz. Ne eksik ne fazla. Hersey oldugu gibi guzel. Resmin tamamini goremedigimiz icin ve eger O'na da guvenmiyorsak yasadiklarimizi sorgulaya sorgulaya kendimizi bitiriyoruz. Resmi su anda goremiyorum. Gordugum kardesime olan bagimliligim. Ne zaman bagimliliklarimiz varsa, aci cekmemiz kacinilmaz. Mira 2 yasini gecti, ben hala onu zaman zaman kardesimin adiyla cagiriyorum. Bu dolunayin parlakliginda bana gosterilen buydu. Sorun varsa cozumu de mutlaka vardir. Onemli olan farkindalik. Farkinda olmaya devam ettikce, hastalikli baglari bir bir kestikce, ASK dolacak. Hersey ASK olacak. Ne kardes kalacak, ne sevgili, ne biri. O'na guveniyorum. Teslim ettim kendimi. Kaziya kaziya bosaltiyor icimi, seve seve kaniyorum....

8 Kasım 2008 Cumartesi

Benim Degil

Mira'nin dogumunun ustunden tam 18 ay gecmisti. Asilarinin yapilmasinin ardindan bir bulanti, kusma basladi. Basireti baglanmak deyimini hep duyarim, arada bana da olurdu. Ama hic o geceki gibi degildi. Gece uyandiginda Mira'nin atesi vardi ve mizildaniyordu. Yanima getirdim, sarildik yattik. Kis, kombi yaniyor, iki kat yorgan altinda o ve ben. Bir tarafim kalksana yataktan kizin atesi var ustunu soy diyor, diger yanim sagir gibi konusana bakiyor. Uykum hic yok. Yataktan kalk desen firlayabilirim o kadar uyanigim. Ama ustumde biri oturuyor sanki. Esim odasindan bir bant getirdi, basina koyalim atesi duser belki diye. Bir tarafim avaz avaz bagiriyor. Kalk soy kizi atesini dusur, obur tarafim tumden felcli gibi hala. Mira birden kalkti yataktan, emekler gibi yuzunu yataga dondu ve sallanmaya basladi. Ilk havalesini gecirdi. Ben havale nedir hic bilmezken, Mira kollarimda öldü sandim. Gozleri kaydi, yuzu ve vucudu morardi. Ben bogazina takilan seyi cikaramadigim icin o kollarimin arasinda öldü sanirken, bir sey beni banyoya goturdu, Mira'yi dusa soktu, sonra sarilip ayilmasini izledi. Sonra da melekler gibi uyuyusunu.
Hayatimin belki de en onemli anlarindan biriydi. Ne kadar caresiz oldugumu bu kadar acik gorebildigim baska bir an yoktu. Hicbir seyde kontrolum yoktu. Var saniyorduk hep ama iste gormustum gozlerimle, yuregimle tumden yasamistim, yoktu. Tanri o gece bir mucize yasatmisti bize. Mira'yi almadan, onun bedeninin gidisinin ne oldugunu gostermisti. O kollarimda morarmis, gozleri geriye donmus dururken, asil sevdigimin o beden olmadigini gormustum. Asik oldugum onun icindeki Can'di. O'ydu. Hersey O'ndandi. Allahtan boyle oldu diyorduk lafin gelisi, ne gelmiyordu ki!?!
Eger bugun Mira burda bizimleyse, sukrediyorum Allah'a onun gibi bir cocuga annelik etme sansi verdigi icin bana. Eger alacaksa geri, sukrediyorum bize yasattigi guzel gunlere ve ogrettiklerine....
Simdi aklima Halil Cibran Ermis adli eserindeki misralari geldi, eklemeden edemedim...
Sonra yavrusunu gogsune bastirmis bir kadin soz aldi ve bize Cocuklardan soz et, dedi. Ve El Mustafa yanitladi.
Sizin diye bildiginiz evlatlar gercekte sizlerin degildirler,
Onlar kendini ozleyen Hayat'in ogullari ve kizlaridir.
Sizler araciligiyla dunyaya gelmislerdir ama sizden degildirler.
Sizlerin yanindadirlar ama sizlerin mali degildirler.
Onlara sevgininizi verebilirsiniz ama dusuncelerinizi asla.
Cunku onlarin kendi dusunceleri vardir.
Onlarin vucutlarini barindirabilirsiniz ama ruhlarini asla.
Cunku onlarin canlari gelecegin sarayinda oturur ve sizler duslerinizde bile orayi ziyaret edemezsiniz.
Kendinizi onlara benzetmeye calisabilirsiniz ama onlari kendinize benzetmeye calismayin hic.
Cunku hayat ne geriye gider, ne de gecmisle ilgilenir.
Sizler evlatlarin birer canli ok gibi firlatildiklari yaylarsiniz.
Yayi geren sonsuza acilan yolda kendine bir hedef edinmistir ve oklarini en uzaga eristirebilmek icin kendi gucuyle sizleri gerer.
Yayi gerenin elinde seve seve bukulun.
Cunku oku atan O guc, uzaklasan oklari sevdigi kadar elindeki saglam yayi da sever.

31 Ekim 2008 Cuma

Egitim

Bugun bir egitimde buldum kendimi. Orda olmam gerekiyormus. Konu basligi istediginiz anne baba olun. Halinden memnun olamayan, istedigi gibi olamayan pek cok insanla ayni odadaydim. Herkes bir seyin pesindeydi. Daha yuksek enerji, daha iyi cocuk-ebeveyn iliskisi, daha dengeli bir is-ev hayati, daha dengeli zaman kullanimi, daha organize bir hayat, daha ... daha ... daha....
Iste icinde bulundugumuz durum. Herkes bir dahanin pesinde gidiyor. Herkes oldugundan daha olmak istiyor. Ben orda oturmus dururken, daha dedigim yerlerdeki mutsuzluklarimi farkettim yeniden. Oysa hayat akip gidiyordu. Pek cogu cocuguma daha cok vakit ayirmaliyim diye dusunurken, icine girilen stres, katlanarak cocuga geri donuyor, beraber gecirilen zaman cocuga bu stresin aktarildigi bir paylasim olup cikiveriyordu. Veya daha iyi bir es olmaliyim diye yeni stratejiler gelistirirken, belki de bu bize eslerimizle en buyuk tartismalari yasatiyordu. Egitmen bir seyi cok istemezsek onu yapmak icin motivasyonumuz olmayacagini, ben ise bir seyi cok istersek ve elde edemezsek onun bize verecegi uzuntunun ve hayalkirikliginin, o seyi istemeden oncekinden daha buyuk olacagini soyledi-m. Citalar oyle yukseltilmis ki farkettim, kimse kendini iyi hissetmiyor. Oysa olmak istedikleri kisinin bir ornegi de yok kimsenin onunde. Herkes bir yaris, bir kosturmaca icinde daha iyiye dogru. Oysa yasadigimiz yerin ismi DUNYA: ikilikler yeri. Mutluluk varsa mutsuzluk var. Istek varsa hayal kirikligi var. Istediklerimizin icinde ekili uzuntunun tohumu. Huzur ise isteklerin duruldugu yerde. Elindekilerin kiymetini bilen, sukreden, hayatina doymus, tatmin olmus kalplerde.
Oynamak isteyenler ise isteklerine puanlar veriyor. Bu haftasonu butun sorumluluklarimin esim tarafindan alinmasini istiyorum. Puanliyorum 10 puan! Pazartesi gune aciyan bir kalp, sismis gozlerle basliyorum. Cunku esim de ayni seyleri istiyor. Istemeyi birakiyorum. Birakmaya calisiyorum, her gun, her saat. Anda kalmayi sectigimde, yarinin endiseleri, dunun hayalkirikliklari olmadiginda, gunden huzurlusu, benden mutlusu yok. Hayat akip gidiyor, kenardaki taslara tutunup durdukca akinti canimizi acitiyor. Yol okyanusa cikiyor eninde sonunda... Okyanusla BIR olmaya...
Gurudev soyle diyor "Simple Living, High Thinking" Basit yasayip, dogru dusunce sistemine sahip olarak ozumuz olan mutlulugu daha uzun surelerde yasama imkani buluyoruz. Iyi anne olmak icin, once benim anne oldugum fikrinden vazgecip, sahneyi O'na birakmam gerekiyor.
Egitime geri donersek "istediginiz anne-baba olun". Oysa ben teslim ettim kendimi O'nun istedigi gibi bir anne olmaya.
Egitime geri donersek "Ozguvenli cocuklar yetistirmek icin, kendine guven duyan ebeveynler olmalisiniz" Oysa kendine guven duyan ebeveynler olmak icin O'na guvenmek gerekir...
Egitime geri donersek; "Hayatin kumandasi sizin elinizde". Oysa bizler kurek ceken babanin kucaginda oturmus cocuklariz. Babanin elleri kurekte, bizim ellerimiz ise babanin ellerinin uzerinde. Kurekleri cektigimizi sanarak keyifle, heyecanla, mutlulukla nehirde ilerliyoruz. Row row row your boat gently down the stream, merrily merrily merrily life is but a dream !
Egitime geri donersek; tesekkur ederim yasadiklarima sukretme sansi verdiginiz icin.
Teslim olmaya devam...

29 Ekim 2008 Çarşamba

Oyun

Nedenini hic sorgulamadigim tereddutlerle oturdum bilgisayarin basina. Yoga ile ilgili yazar misin sorusunun cevabini bulamamis biri olarak ellerimin kontrolunu tamamen O’na birakmis durumdayim. Yoga egitimciligi egitimi almis ogretmek icin bunu yeterli bulamamis, Hindistan’a gitmis felsefesini yuregine sindirmis, yasam tarzi yapmis ama hala bunu da yeterli bulamamis bir ruhum. Bireysel ruhlarimizin evrensel ruhla birlesmek icin firsat bulmus alan olan yoga da bence ne yapsak yeterli degildir. Cunku konu hicbir zaman yapmakla veya yapmamakla ilgili degildir. Ne kadar egitim alirsak alalim evrensel ruhla birlesmenin egitimini ancak kendi ogrendigimiz kadar paylasabiliriz. Ne kadar ozumsersek ozumseyelim ancak ozumsedigimiz alan kadar yasayip yasatabiliriz. Gercek ogretmenlik O’nun emriyle yapildiginda ogretmenliktir. Bu nasil olur derseniz zaten bunu ogrenmek icin bu hayat okuluna yollanmadik mi? Bizler hala oyun parkinda oynayan cocuklariz. Bu parkta yaptigimiz ise salincakta cok sallanmissak, salincakta nasil sallanacagimizi gosterebiliriz. Kaydirak merdiveninden tirmanirken cok dusmussek, dusunce nasil kalktigimizi ogretebiliriz. En iyi ogretmenlik ornek olarak yaptigimizdir. Ve hepimizin ogretmen oldugu mutlaka bir alan vardir. Veya bircogumuz da bu alani bulmak icin aramaktadir. Neyi ariyoruz, neyi dogru yapmadiysak, neyi dogru yapmayi deneyimleyerek ogrendiysek onu. Halbuki yoga yapmanin bu anlattiklarimdan farkli ve diger herseyden kutsal yapan kismi sudur. Parkta oyun oynamaktan sikildigimizda ne oluyor?
Cok keyifle okudugum ve defalarca tekrarladigim bir ornegi sizlerle paylasmak istiyorum. Bir cocuk dusunun, sizin cocugunuz olsun. Oyun oynuyor, siz seyrediyorsunuz. Sonra oyundan sikilip anne diyor. Siz ona bir baska oyuncak veriyorsunuz. Onunla da oynuyor. Sonra ondan da sikiliyor. Yine sizi cagiriyor. Ve siz oyun ustune oyun kurarak onun oynamasini seyrediyorsunuz. Ta ki cocuk anne diye susmamacasina aglayana kadar. Iste o zaman yapacaginiz tek bir sey kalmistir. Onu kucaginiza almak. Bir olmak. Cocuk ve anne degil, sen ve Ben degil. BIR olmak! Oyun oynadikca ogreniyoruz, oyun oynadikca buyuyoruz. Oyun oynadikca oyunu anliyoruz. Baslayan hersey bitmek zorundadir. Oyun da bir gun bitecektir. Iste oyunun bittigi andir Yoga.
Bunu da ancak oyunu bitirmis kisi anlatabilir. Bir olmus kisi. Parktan cikmis, parktakileri seyreden kisi. Ne anne olan, ne ogretmen olan, ne oyuncu olan. Oyun parkini kuran kisi.

Hepinize iyi eglenceler, oynadikca.

22 Eylül 2008 Pazartesi

Annelik

12 yasindaydim, bir kizkardesim olmustu ben 9 yasindayken. Ben kendimi ne kadar dislanmis hissettiysem, kardesim o kadar kabul gormustu, goruyordu. Icimi oyle acitiyordu ki bu. Gizli gizli aglardim. Ailecek yaptigimiz ilk ve son guzel tatilde bir de Efes'de Meryem Ana'ya gitmistik. Meryem Ana kimdi acaba o zamanlar benim icin bilmiyorum. Yani bana onu nasil anlatmislardi. Tek animsadigim o gune dair, "Meryem Ana benim annem yok, benim annem sensin." diyip boynuma gumus kolyesini taktigim.
Anne olmaktan hicbir zaman korkmamama ragmen her zaman bir tedirginlik olurdu icimde, ya ben iyi bir anne olamazsam diye. Zaman gecti hamile kaldim. Hamileligimi hissettigim ilk gun Noel'di, Meryem Ana'nin Isa'yi dunyaya getirdigi gun. Iste o an animsadim butun bu baglantilari.
Meryem Ana'ya dua ettim, haber verdim korkularimi. Olacaksam onun gibi bir anne olmak istiyordum, olamayacaksam almaliydi verdigi cani.
Hamileligimin son aylarindan birinde annem Efes'e gidiyordu tesaduf. Ben ziyarete gitmeyi cok istemis bir turlu denk getirememistim. Annemden dua etmesini rica ettim. Ederim dedi. Hayir senin etmeni istemiyorum, senin benim duami etmeni istiyorum dedim. Annem gerildi az biraz. Ne diyecegim peki soyle, dedi. Soyledim: " Benim bu kadar hata, eksiklik, cahillik ve kotu aniyla karnimdaki bu cocuga annelik yapmam mumkun degil. Ben ancak ve ancak senin enstrumanin olabilirim. Sana teslim oldum, bu beden sana ait. Senin dedigin olsun" Annem buz gibi bir sesle, peki, dedi. Ben gozlerimi kapadim ve kendimi orda hatirladim. Bilmiyorum ne kadar sure huzur icinde kaldim. Taa ki Mira karnimda uyanip beni durtene kadar. Annem o an telefon acti. Mira'da bu meditasyonun bir parcasi olmustu. Uyurken uyanip beni de uyandirmasindan belliydi. Annem rahatlamisti. Dedigini yaptim kizim. Bir de sunu ekledim, dedi. "Bugune kadar ne yaptiysam yanlis yaptim, iyi annelik yapamadim. Hala ne yapsam bir yerde yanlis yapiyorum. Ben kizima annelik yapmaktan vazgeciyorum. O sana emanet. Senin dedigin gibi olsun...."

Uclu bir pakt olmustu. Hepimiz O'na teslimdik.

Iki sene doldu Mira'nin hayatinda. Olan hicbirseyin altinda benim ismimi goremedi kimse. Ben ici bosalmis bir hizmetliydim, O'na amade. Onun cocugunu ondan baska kimse iyi yetistiremez, ben ne anlarim annelikten. Annem bile olmamisken.

Annem olsaydi O olur muydu acaba hayatimda? Bilmiyorum... Ama annem olmamisken yerini O'ndan daha iyi dolduran olmadi, bunu cok iyi biliyorum.

20 Eylül 2008 Cumartesi

Sen 2

Seni yazmaya devam ediyorum. Bu ne cüret bilmiyorum. Seni yaziyorum diyorum ama beni yaziyorum hala. Senin beni tecrube edisinin, benden görünen yönünü yazabiliyorum ancak. Belki bir gün gelecek seni yazacagim diye tuslara basan parmaklarim, yerini kalbimden gelen senin sesinden dökülenlerin yazilmasi hizmetine adayacak. Simdi cogaldi artik seni yazan eller, senin yazdirdigin eller. Simdi herkese konusmaya basladin. Ya da herkes artik sana kulak kabartir oldu.

Yalnizim, hep oldugum gibi, hep oldugumuz ama bir turlu gormedigimiz, goremedigimiz, kabul edemedigimiz gibi. Aynada yansiyanlar hayatimda, yansimalarim. Yuzlesmelerle dolu bir yil daha basladi bu yil. Icim disima tasmis, daha acik gorunuyor hersey. Ofkeli gunler devam etse de asil ofke hala ofkeleniyor olabilmekte. Bilirken gercegi, sarilmis sarmalanmisken senle, hala bu dunyada ofkelenebiliyor olmak en buyuk ofkem.

Bir ney olmak icin kendimi sana teslim ettigim gunden beri bir bir aliyorsun elimde beni ben yapanlari. Bana verdigin hediyeler ise aldiklarindan kat kat daha fazla. Bos bos oturuyorum, bos bos yuruyorum, bos bos yaziyorum. Kalbim titriyor once, ne kadar bos oturdugumla alakali olarak. Tumden bosalttiysam icimi, gelisin hic gecikmiyor. Bir dala takilan gozum, bugune kadar gormedigi guzellikleri goruyor. Mucizelerini kesfediyor gun be gun. Sen olunca hersey ne kadar kolay. Herseyin senden geldigini kabul ettigimde ve herseyi benim icin yaptigini anladigimda. Oysa ne cok isyan etmistim, ne sayisiz geceler gecmisti seni reddederek. Onlarda bile seninle konusmuyor muydum? Kimim vardi ki senden baska? Kim var ki senden baska?

Yorgunum arada olmaktan. Senin olmadigin bir an olmadigini bilsem de, senden kopmus ne cok zaman var burda, bu oyun alaninda gecirdigim. Agliyorum avazim ciktigi kadar, agliyorum hickira hickira. Kalbim parcalaniyor herbir oyunda. Her biten oyun beni sona beni sana yaklastirsa da, yerine baslayan yenisi yine kalbimi kelepceliyor dunyaya.

Tek avuntum seni bilmek bir damla kadar da olsa okyanusunda. Tek avuntum seni hissetmek o ‘çok acıdı!’ dedigim kalbimin en karanlik kosesinde. Tek avuntum seninle konustugumda artik beni duydugunu bilmek. Tek dostum, tek esim, tek sevgilim, annem, babam herseyim. Seni kaybetmisim kimbilir kac asir. Tek avuntum varligindan suphe etmeyecek kadar yerlesmek sende.

Hadi artik. Gel! Beni rusvetlerinle susturamayacaksin bu sefer. Bu sefer SENsin tek istedigim, senden baska yok bildigim. Oyunda kaybolsam da birkac saatligine, goreceksin onlar da geride kalacak., gecmisi olmayan bu oyunda. Hep sen varsin. Hep!… Sen!...

Sen

Seni yazmak istiyorum, elim varir mi acaba? Bir kelime yazsam bin deryayi anlatsam, bin yazsam, bir anlasam. Seni anlatmaya kalksam dilim doner mi? Sesim kivaminda cikar mi? Haykirmadan durur mu ?

Ne elim yazabilir seni, ne dilim soyleyebilir seni. Sen herseyin ozu, herseyin basi, herseyin sonu. Sevginin kendisi, askin, gercegin, hayalin. Sen dunum olmayan, gelecege sigmayan. Simdi su an icimde buyuyen. Hissettigim, sardigim, sarmalandigim.

Goklere bakip ararken, buldum sandigim anlarda dumura ugradigim. Dokundugum sarsildigim. Nefesle icime cekip nefessiz kaldigim. Icimde tutup kalp atislarinda cogaldigim. Anlatmak istesem seni, nasil anlatirim ki? Kime anlatirim ki. Herkes senken hickimse yokken. Sen bendeyken, ben sende yavas yavas ilik ilik kaybolurken. Done done icine girerken, done done sen icimden cikarken.

Agaclarin renginde, kuslarin sesinde, dalgalarin kopugunde, bulutlarin kivrimlarinda… Baktigim heryerde, duydugum her seste sen varken, askinla askta kaybolmus ask olmusken, seni anlatmak istesem seni. Ne derim ki?

Uyusuyorum ellerimden ayaklarimdan. Donup duruyorum gogsumun icinde. Sancilarla, kramplarla, elektrik soklarla sarsiliyorum. Senle sarsiliyorum, sende yerlesiyorum. Her an biraz daha derinlere.

Gozumu kapiyorum, gozumun onunde donen devinen renkler. Rengarenkler. Karanligin icinde kamastiriyor renkleri. Gozlerim acik gibi seyrediyorum. Renkler donuyor ben renklerin icine giriyorum. Renkler aciliyor ben kayboluyorum. Heryanim karanlik gozumun onunde renkler. Renkler degisiyor, genisliyor daraliyor halkalar. Beyaz isik cikiveriyor bir anda. Minicik. Gormemle kaybetmem bir oluyor. Gozkapaklarim kapatmis gozlerimi ama gozlerim faltasi gibi acik araniyor isigi. Hep aradigimiz bu degil mi? Biz kim ki? Hep aradigiM bu degil mi? Bekliyorum renkler de yok simdi. Karanligin icinde bekliyorum derinlerde. Isik bir daha beliriyor, kayan bir yildiz gibi alnimin bir yanindan digerine kayisini izliyorum hizla. Bekliyorum, ARTIK biliyorum beklemeyi. Bekliyorum gelmeni. Neyi bekledigimi bilmedigim gunlere inat SENI bekliyorum artik, yalniz seni. Isik geri donuyor. Duruyor gozumun tam onunde. Iki bir oluyor. Bir de odaklaniyor. Isik geriye gidiyor uzaklasiyor, one gelip yaklasiyor. Aciliyor. Aciliyor. Gozlerimi kirpmadan kayboluyorum beyazinda. Beyaz maviye donuyor zaman zaman. Mavi portakal rengiyle, sariyla ceperleniyor. Gormedigim guzellikteki renklerinde kaybolmaya hazirim.Ne istersen onu yapmaya hazirim. Sana hazirliyorum kendimi, hergun, hergun, hergun….. Alicagin gunu bekliyorum, bosaliyorum bosaliyorum bosaliyorum, dolusum SEN olacak. Senden olacak. Bensiz kalacak. Karanlik, simsiyahilik degismeye basliyor, gece mavisi aciliyor, genisliyor. Bir cember gibi kafamin ustunden geciyor, butun vucudum dedigim gercek vucudumun boyutlarini bilmedigim cahilligimden, butun vucudum cemberin hapsinde. Tirnaklarini bana gecirmenle cirpiniyor icim. Ben boyle ASK gormedim.

18 Eylül 2008 Perşembe

Mira'nin Dogumu

Rahibe olamayacagim ortaya cikinca anne olmanin en guzel sadhana (spiritual practice) olacagini dusunuyordum. Hayalimde ise Rishikesh'in bana bunu vermesiydi. Sanki Rishikesh'te olursa anneligim bu anlamda onaylanacakmis gibi dusunuyordum. Swami Muktananda elini karnima koydu "bebek mi bekliyorsunuz?" dedi. "Yoo, bekliyor muyuz?" dedim. Guldu ve yuruyerek uzaklasti. Beni aldi bir heyecan. 3 test aldim degisik zamanlarda acaba hamile miyim diye ve yaklasik 2 ay sonra hamile kaldim. Hamile oldugumu bilmiyordum. Noel gecesi ashramin duzenledigi Christmas programinda korodaydim. Mother Mary'ye sarkilar soylerken birden kalbimden iceri birseyin girdigini hissettim. Ama keskin ve atlamam mumkun olmayacak kadar elle tutulur birseydi. Kalbim de acayip birseyler hissetmeye basladim. Iki gun sonra test yaptigimda hamile oldugumuzu ogrendik.
Hamileligimizin 5.haftasinda Rishikesh'te bir ultrasound merkezine gittik. Bebegin kalp atisi var mi diye. Ve kalp atisi duyulmadi. Beni aldi mi bir korku. Ya yasamazsa?!? Doktor bir hafta sonra tekrar bakariz eger kalbi hala atmiyorsa aldirmak zorundasin dedi. Bir haftanin uc gunu aglayarak, korkarak, melankoli ve aci icinde gecti. Ucuncu gunun sonucunda bir uyanis daha yasadim. Surekli ben Tanri'ya inaniyorum hicbirsey olmayacak diyordum. Birden farkettim ki inancim tek tarafliydi. Inaniyorsam ona, kotu birsey olmamaliydi. Ve o anda busbutun teslim oldum bir kere daha. Bu bebegi ben yapmadim. Onu veren de Sen'sin, eger Sen'in icin annelik yapmami istemezsen alacak olan da Sen'sin. Bu bebegin bu dunyaya gelmesini isteyen ve benim rahmime yollayan da Sen'sin, bundan vazgecip alacak olan da Sen'sin. Senin dedigin olsun!!! Ve ben tumden biraktim butun dusunceleri. Olacakmis olmayacakmis. O'nun bilecegi isti. Ben O'na kosullu degil tamamen guveniyordum. Yeniden ogretmisti bana guvenmeyi, teslimiyeti. Bir hafta sonra gittigimizde kalp atmaya baslamisti.
Swami Muktananda Rishikesh'e dondugunde onu selamlamak icin yanina gittik. Bir arkadasimiz bebek bekledigimizi soyledi, biz gulduk, O da guldu. They are having a baby demisti arkadasimiz(Bebekleri olacak). Swamiji: "beautiful baby!" dedi. Ben It's not Mine, it is YOURS dedim. (Bebek benim degil SIZIN, yani Tanri'nin)Swamiji gulumseyip "Nice" dedi. Ve bu inanis beni asla birakmadi. Ben hicbir zaman kizima hamile olmadim, ben hep O'nun kizina hamileydim.
39 hafta tamamen sorunsuz bir hamilelik gecirip, normal dogumla 45 dakika icinde, sabah ezaninda kizim Mira'yi dunyaya getirdim. O'nunla.

17 Eylül 2008 Çarşamba

Es Secimi

Amerika'ya giderken herkes bir Amerikali bulup, onunla evlenip, Amerika'da temelli kalacagimi dusunmustu (ben dahil). Oysa ben California'ya gidip bir Adana'liya asik olmustum. Amerika'da bana neden kalma problemin var sevgilin yok mu, onunla evlen dediklerinde, guluyordum ve zaten turk pasaportum var diyordum...

Hayatimin en uzun, en saglikli, en bagli iliskisini yasamistim orda. Turkiye'ye dondugumde ise onun da Turkiye'ye donusunu beklemistim. Oysa dondugunde ayni iliskiyi yakalayamadik. Ikimizin de beklentileri degismisti. Biz de degismistik. Sevgi ?? Sevginin degismedigini, degismeyecegini hep ayni oldugunu, degisenin de sevgi olmadigini Hindistan'a gelinceye kadar ogrenmemistim. 6 ay Turkiye hayatimizdan sonra yollarimiz ayrildi. Benim ise bu vesileyle Hindistana gitme kararim kesinlesmisti. Beni baglayan isim, esim ve evim yoktu. Ne bekliyordum gitmek icin...

Ve 9 aylik Hindistan yolculugum eger su anda esim olan sevgilimle iliskim devam etseydi asla yasanmayacakti. Hindistan araya girmese sevgilim esim olur muydu onu da bilemiyorum.

Hindistan suresince ayri oldugum sevgilim onca ay boyunca hic de ayri gibi gelmemisti bana. Swamiji ogretmisti o siralar. Hicbirsey disinizda degil demisti. Ozledigin birini dusun, nerde hissediyorsun diye sordugunda aklima o gelmisti. Once icimde, kalbimin taa icinde hissettim, sonra goruntusu gozumun onune geldi. Kalbimdeydi herkes. Once kalbimde sonra disimda. Yillarca sevgiyi kacmasin diye tirnaklarimla tutmak zorunda hissetmisken aslinda kanatlarini ozgurce cirpan bir guzel guvercin oldugunu ve herzaman burda oldugunu anlayinca icim daha bir cosmustu sevgiyle. Onu cok seviyordum. Ayri olsak da kalbimin icinden seviyordum. Kafami gogsune koyup yattigimda kendimi evde hissederdim, simdi anliyordum EV dedigim seyin "O" oldugunu. Onun kalbindeki ile benim kalbimdeki ayniydi. Ayni sevgi, asla degismeyen.

Kafamdaki sorulardan biriydi bu. Simdi ayriyiz ama ilk defa onu gercekten seviyorum. Peki ne olacak? Tanri askiyla oyle sarhos olmustum ki bir erkek kadin iliskisini ilerde yasayacagimi, yasamak isteyecegimi asla dusunmuyordum. Ben bu askla olsam olsam rahibe olurdum. Dolayisiyle simdi gercekten sevdigimi anladigim sevgili ile de baska bir iliskiyi paylasmam mumkun olmazdi.

Turkiye'ye dondugumde beni alandan o aldi. Uzerimde uzun beyaz elbise, beyaz sal, yuzum beyaz, gozlerim piril piril, kalbimde O. Ask ile gelmistim. Bu aski burda kime anlatsam beni anlar ki diye gelmistim. Oysa o beni gordugu anda anlamisti. Beni ilk defa kiskanmisti. Beni ilk defa ondan baska birinin daha cok mutlu ettigini ve beni ondan daha cok sevdigini anlamisti. Kendine rakip olamayacak bir ask ile gelmistim, gormustu, kiskanmisti. Ilk defa....

Birkac hafta gorustuk. Icimdeki sevgi oyle safti ki, onu oyle seviyordum ki. Ama oyle degil baska turlu. Etrafimdaki herkes neden donmuyorsun diyordu. Ve ben eski dilimle cevaplar veriyordum, cunku diyerek. Bir an geldi, durdum. Aylardir her duydugum ses O'nun sesiydi, her cumle O'nun cumlesi, her istek O'nun istegiydi. Simdi ne degismisti! Egom pek cabuk devreye girmisti. Aci cekmekten korkuyor yine OLANA guvenmiyordu. Kendimi teslim ettim. Olana, olacaga...

Bir ay icinde sevgilim Sevgili'nin kollarinda sarhos oldu. Ayri pencerelerden birbirimize bakarken birden kendimizi ayni pencereden gunese bakarken buldum.
Teslim oldum.

Birkac ay sonra mantralarla evlendik.... Balayinda 5 ayligina Hindistan'a geldik. Tanri'ya ibadet edilen ulkeye.

Planlar

9 aydir Hindistan'daydim. Vipassana Meditation Center Dharamsala'da 10 gunluk kampa katilmis, Rudraji ile yoga yapmis, rehberimi bulmus, kuzey yildizina dogru yurumeye baslamistim. I am not the Doer, yani yapan ben degilim felsefesini ozumsedigimden, nerdeyse hicbirsey planlayamaz olmustum. Zaten Hindistan'a ayak bastigim andan itibaren bana verilen en buyuk ogreti buydu. Plan yapma! Zaten yapilmis bir plan var. Sadece SIMDI de kal ve yasa. Ama Turkiye'ye ne zaman donecektim acaba? Nasil anlayacaktim ne zaman donecegimi? Annem telefon acti. Babanin emekli maasini cekip sana yollayamiyorum. Bir sene doldugu icin bankaya gidip imza vermen gerekiyormus. Ve sana su anda gonderecek param da yok. Iste kainat donus tarihini belirlemisti.

Ikinci buyuk sorunda donunce ne is yapacaktim. Turkiye'den ayrilirken bir daha asla ozel sektorde calismayacagim demistim. Benim icin en uygun olan yoga hocaligi yapmakti. Oysa o planiminda bir gece de avuclarimin icinden kayip gidecegini soyleseler asla inanmazdim. Swami Muktanan'da nin gidisinden sonra pek cok sira disi olay yasadim. Bunlari yazmanin gerekliligine inanmiyorum. Ancak o dondugunde bunlari onunla paylastigimda bana yogayi birakmam gerektigini yoksa bu yasananlar ve yasayacaklarimla bas edemeyecegimi soyledi. Yoga hocam Karin de Rishikesh'teydi. Ertesi gun kendisine gidip egitime devam edemeyecegimi ve nedenlerimi anlattim. Hakverdi ve benim icin sevindi. Swamiji onun icin de cok ozeldi. Eger boyle dediyse bir bildigi mutlaka vardi.

Oysa benim icin bunu kabul etmek o kadar da kolay olmamisti. Gelecek korkum vardi. Kimseye muhtac olmak istemezdim. Ne yapacaktim gecimimi saglamak icin?

Guzel gunesli bir gunde vucudumu tamamiyle ona teslim etmis yururken Rishikesh'in sokaklarinda Guru Nivas'in onunde durdum. Swami Muktananda'nin gurusu Swami Chidananda'nin resmi asiliydi iki katli evin kapisinda. Sokaga bakiyordu. Tam karsisinda da bir dukkan vardi. Degerli ve yaridegerli taslar satiyordu. Sahibi kapinin onunde oturuyordu. Guldum, ne sanslisin, kutsanmis bir dukkanin var. Beni iceri davet etti. Guzel bir sutlu cay ikram etti. Minicik ama heryerinde incik boncuk olan goz alici bir dukkandi. Bir anda aklima bunlardan alip Turkiye'de satabilecegim fikri uyandi. Bir hafta urun sectim goturmek icin. Son gun kararsizim. Acaba dogru seyi mi yapiyorum. Acaba yapmam gereken sey bu mu? Dukkan sahibine bilmiyorum ki acaba Turkiye'de satabilir miyim ki bunlari derken kapi acildi. Rishikesh'te o gune kadar herkesin tanistigi ilk turkken bir turk cift iceri girdi.
Ben gulmeye basladim. Bir saniye once soyledigim cumleyi tekrarladim onlara sectigim urunleri isaret ederek. Bayildilar ve kesin satacagimi soylediler. Ben keyif icinde internet kafeye gidip bu haberi kardesime vermek istedim. Chatte konusurken bana annemin bugun bir taki tasarimcisinin yaninda ise basladigini soyledi. Taki tasarlamayi ogrenecekmis....

Bilmiyorum anlatabiliyor muyum aslinda endislerimizin ne kadar yersiz oldugunu. Aslinda kainat ananin bizim icin herseyi muhtesem birsekilde ayarladigini ve bize sadece bu alanda oynamak dustugunu.

Iste bu acik secik Rishikesh gunleri o zamanlar bilmedigim bir sekilde beni bu gunlere hazirliyormus. Tanri oylesine saglam temellerle insa etmistiki inancimi, dondugumde ne yasadiysam da, nekadar canim acidiysa da, ne kadar sorun gecmis olsa da ve ne buyuk mutluluklarla simartilmaya calisilmis olsam da, bu inanc bir santim oynamadi yerinden.

Hindistan: Tanriya Ibadet Edilen Ulke



Hindistan'in asil ismi Bharat. Anlami Tanri'ya ibadet edilen yer.

Ben aslinda Amerikan, Alman, Fransiz farketmez ozel sektorun koleligini kabul etmeyecek kadar ozgur oldugumu kabul ettigimde Amerika'da yarim kalan yoga egitimini, Hindistan'a tasimaya karar verdim. Mukemmelliyetci bir yapim vardi babam sagolsun. Oyle 3 kursta yoga hocasi olamazdim. Ogrencilerden biri soru sorarsa da ya ben cevap veremezsem. Herseyi bilmeliyim. Yeri neresi. Google'da ara. Yoganin baskenti Rishikesh. En iyi kim biliyor. Iyengar'in bir baska senior hocasi Rudra. Ben mutlu mesut bir sene sonra Turkiye'deki kariyerimi dusunerek Rishikesh'e yerlesiyorum. Once bir otel. Etraf turuncu kiyafetler giymis Hint rahipleriyle dolu. Kendilerine Swami deniyor. Ben her sabah saat 5 de kalkip yollara dusuyorum. Aksama kadar suruyor egitim. Hersey guzel gorunuyor, sut liman. Ne olabilir ki? Ben Turkiye'de yeni baslamakta olan birseyi yapacak olacagim bir sure sonra. Ne para ne pul sorunu olacak. Herkes bayilacak bana. Butun pozlari super yapiyorum. Hatta bir dvd cekecegim hemen yonetmen arkadasimla. Bir ev tutacagim hem oturacagim hem ogretecegim. Hocalarim super, ben de....

Vizem bitti Nepal'e gidecegim donunce artik biraz da felsefe kismini arastirmaya baslarim planlari icindeyim. Yolda arkadasim bir kitap. Bir yoginin otobiyografisi. Bir olmus bir yogiyi, Yogananda'nin hayatini anlatiyor. Bir olmus! O'nunla!
Komunist babanin sosyalist kizi, Tanri'ya inanir mi? Inanmaz. Tanri benimle dalga geciyordu cunku. Ben tam herseyi duzeltiyordum o beni baska bir zorlugun icine atip hadi bakalim bu sefer kurtarabilecek misin kendini diyordu. Bana guluyordu, benim aci cekmemle mutlu oluyordu. Merhametsizdi, cezalandirirdi. Akilli davranmazsan aglatirdi. Beyaz saclari ve beyaz sakali vardi. Sismandi. Kitap akil almaz bir kitap. Mistik hikayelere bayilirim, hikaye gibi okudum bitirdim, aralarda inanmamaya devam ederek.

Vize isleri bitti ben gerisin geri Rishikesh'teyim. Param cok yok, daha ucuz bir yer bulmamda fayda var. Ama asil aradigim sessizlik. Sessiz kalma ihtiyaci icindeyim. Kaldigim otel cok gurultulu, kalabalik. Yalniz olmak istiyorum. Sessiz....
Kendime bir yer buldum. Orda yoga felsefesiyle ilgili dersler veriliyor. Super tam yerindeyim. Sabah kalkip derse gidiyorum oglene kadar, sonrasi geciyor kendi kendine.

1 ay daha gecti. Icimde enteresan seyler oluyor. Hersey bildik gelmeye basladi. Hersey anlam kazaniyor gibi. Burda herkes cadi. Kimse sasirmiyor aa biraz once seni dusundum, bak simdi seni gordum diyince. Su anda sunu mu dusunuyorsun diye sorup da bulunca kimse aaa nasil oldu da bildin demiyor. Veya boyle psisik seyleri konustugunda kimse sana uzayli gibi bakmiyor. Hic duymadigim sohbetlerde buluyorum kendimi. Aziz ve azize hikayeleri dinliyorum herkesten. Mucizeler, ruhani gucler...
Bambaska bir yerdeyim, benim geldigim yerlerden hicbirine benzemiyor artik.
Her zamanki gibi bir sabah, annemle yasanan bir telefon konusmasi. Annem kizgin, uzgun, endiseli hayatiyla ilgili. Guzel hislerle onu sakinlestirmeye calistigim icin terslendim. Ne yapsam farketmiyor. Aglamaya engel olamiyorum. Ganjin kenarinda oturmus gozyaslarimi akitiyorum. Yeni okudugum kitapta eger zevk varsa aci da beraberinde gelir diyor. Ben yumruklarimi sikmis ne aci ne zevk istiyorum diye agliyorum. Ganj icimden akiyor sanki, vucudum Himalayalara dogru genisliyor sanki. Anlayamadigim bir hal. Ganj da ben, Himalayalar da ben gibi. Vucudum titresiyor. Titriyorum saniyorum, ama titresiyorum. Yumruklarimi sikip yurumeye basladim, artik aglamiyorum. Ne acini istiyorum ne zevkini. Tanri bana guluyor. Oyun oynamaya devam ediyor. Onumde insanlar, kalabalikla beraber yuruyorum. Onumdeki insanlar sagda bir merdivenden asagi iniyorlar. Icimde birsey beni durtuyor. Burasi neresi ki diyorum. Takip ediyorum. Ganjin onune cikiyor inen merdivenler. Bir evin bahcesindeyim. Merdivenlerin yaninda 4 tane tas blok var. Ustunde burda meditasyon yap yaziyor (Meditate here). Emri almis asker gibi oturuyorum. Bilmiyorum ne kadar zaman. Ustumdeki yuku biri aliyor sanki, kalbim kus gibi hafifliyor. Yuzumde kocaman bir gulumseme kalkiyorum. Ne guzel bir yermis burasi. Inerken eve bakmistim kapisi kapaliydi. Donerken bakiyorum kapi acik, guzel bir tutsu kokusu beni iceri davet ediyor. Bir kucucuk salon, duvarlari boy boy resimler. Gurudev Swami Sivananda. Bir odasi, bir banyosu, bir kucuk salonu olan Ganj'in onundeki bu ev O'nun evi.
Gozlerim gozlerine kilitlenmis oturdum onunde. Kalbim kus gibi. Huzur heryerde. (http://www.sivanandaonline.org/public_html/)

Yan odada kalan kiz bir hocadan bahsediyor. Derste anlattigi seyi anlatiyor, verdigi ornekleri aktariyor diger arkadasina. Kulak misafiri oluyorum. Ama yeter artik dersten derse kosmaya da gerek yok. Ben artik sessizce bu odada kalmak istiyorum. Gel diyorlar, yok ne gerek var ben iyiyim diyorum. Ikinci gun yine konusuyorlar, merak ediyorum ama yine gitmiyorum. Ucuncu gun peki peki gelecegim diyorum. Sinifta herkes oturmus bekliyor. Kimileri yerlerde bagdas kurmus, kimileri sandalyelerde. Icerde 30 kisi kadariz. Ve geliyor beklenen ... Ismi Swami Muktananda. Kanada asilli. Sivananda Ashram bunyesinde konusmalar veriyor "Kimim Ben?" sorusunu soranlara, soracaklara, hayatlarinda ilk defa duyanlara. O Kim oldugunu bulmus, Bir olmus...

Arkasinda bir fotograf, gurusu, Gurudev Swami Sivananda. O sanki Kanadali degil de Swami Sivananda'nin oglu. Ailemi bulmus gibi bir his icimde. Birinci gun, ikinci gun, ucuncu gun. Swami Muktananda ayriliyor Rishikesh'ten. Yanina gittim. Gozlerime baktiginda goruyordu. Gordugunu kalbim biliyordu. Benim bir guruya ihtiyacim var dedim. Cunku anlayamadigim seyler oluyordu. Icimde disimda hayatimda. Ben burda neyim diye guldu. Icime su serpti. Yalniz degildim. Elimi tutacak bana bu hic bilmedigim yolda yol gosterecek, daha once yolu gitmis biri vardi artik.

Hayatim kitaplardaki mucizeler gibi yasanmaya baslamisti. Hergun bir baska mucize oluyordu. Mucize buyuk bir kelime, sanmayin Ganj yarildi icinden bir Tanri cikti bana dedi ki gibi seyler bunlar. Mucize diyorum cunku Swami Muktananda'nin gidisiyle baska bir donem baslamisti. Dersinde bana beni tumden degistirecek bir cumle kurdu. Senin inandigin Tanri Walmart'da 99 cent'e satiliyor, Tanri kalbinde. Tanri kalbindeki huzur. Huzuru ne zaman hissedersin, icin titrer, titresir. Iste bana inan, cocuk gibi inan, O Tanri dedi. Ve ben inandim. Inanmaktan baska hicbirsey yapmadim. Ne saatler suren meditasyonlar, ne araliksiz soylenen mantralar. Hicbirsey. Tek yaptigim cocuk gibi inanmakti. Artik biliyordum ki O bana gercekten sah damarimdan daha yakindi. Kalbimde yasiyordu. Evi orasiydi. Onun orda oturdugunu kabul etmemi beklemisti sabirla. Ve ben yuregimden kabul ettigim gun itibariyle bana yanlis yapmadigimi gostermek, beni cesaretlendirmek icin yapmadigi kalmamisti.
Bu satirlar pek cok kisiye komik gelecektir. Yasayanlarin ise icinin titreyecegini biliyorum. Swami Muktananda Tanri'ya dokunabilirsin demisti. Oylesine Kendini gosteriyordu ki hayatimda, saniyordum ki elimi uzatsam degecegim. Heryerdeydi. Heryerimi sarmalamisti. Huzuru oyle derin, mutlulugu oyle sinirsizdi ki. Nefessiz kaliyordum cogu gun. Yalvariyordum n'olur dayanamiyorum biraz cekil diye. Benimle dalga geciyor diye aglarken neydi degisen. Uc gunde ogretmisti ki oynayan o degil bendim. Bir kitapta okudum sonralari soyle diyordu: " Bizler parkta oynayan cocuklariz. Buraya oynamak icin geldik. Annemizi istedigimizde annemiz bizi baska bir oyuncakla oyalamaya devam edecek. Taa ki yurekten anne diye aglayip onun kucagindan baska hicbir yerle tatmin olmayacagimiz gune kadar. Iste o gun geldiginde annemiz bizi kucagina alip bizi eve goturecek"
Yeterince oynamistim, bilmeden. Su anda hala oynuyorum bilerek. Kim oldugum sorusunu bulmadan. Yolculuk devam ediyor. Swami Muktananda rehberliginde.

Yoga Nedir?

Amerika'dayim. Kafamdaki seslerden oyle yorgunum ki. Susmalilar. Ne yapacagimi bilmiyorum. Her daim beni delirme noktasina getirdiler. Ben konusurum, onlar
konusmaya devam ederler. Ben susarim onlar hic susmazlar. Uyku nedir bilmezler. Gunduz dusuncelerde, gece duslerdelerdir.

Reno'dayim. Dadi oldugum evin dedesiyle sohbette. Hic susmuyor diyorum. Ne kadar yorgun oldugumu soyluyorum. Hapisanede gorevli bir rahip dedemiz. Bir meditasyon dergisi verdi. Iki gun boyunca okudum. Zihnim cok sever yeniyi. Hmm daha once boyle bir sey duymamistim. Dur hemen bir uzmanlasayim. O benden once heveslenmisti bu ise. Basina geleceklerden habersiz. Dedecigimiz bana geri dondugumde bir meditasyon kursu bulmami ogutledi. Tamam dedim. Sari sayfalara sarildim. Aradim. En oluruna gittim. Merhaba ben meditasyon yapmaya geldim. Gunlerden persembe. Meditasyon pazar gunleriymis. Ama geldik bu kadar. Bedava bir yoga dersi varmis. Yoga yaparsam bu beni meditasyona hazirlarmis. Ne oldugunu hic anlamamis bir sekilde peki dedim. Ders basladi bitti. Ilk ders sonunda beni dansci sandilar. Daha once yoga yapmadigima inanmadilar. Biraz simardim ister istemez. Cok sevdim yoga denen seyi. Cocuklugumdan beri zaten bacaklarimi acmaya calisirdim, amuda kalkardim. Tamam iste benim icin bicilmis kaftandi. Pazar gunku meditasyonla yoga kadar ilgilenmemistim. O gunden sonraki gunlerimin en buyuk mutlulugu her aksam is cikisi kosa kosa yoga dersine gitmek oldu.

Yoga ne diye sorsaydiniz o zaman, vucudumuzu esnettigimiz spor hareketleri derdim.
Derslerden biri, bir hoca bizi bir pozda tutuyor. Sag bacagim onde kirik, sol bacak duz ve gergin arkada, eller silah atesleyecek gibi kenetlenmis kafamizin ustunde. Bacagimin ustundeki kaslar yaniyor. Aciyor, oyle cok aciyor ki. Hoca konustu: "Aci her zaman var. Onemli olan acinin icinde durmayi ogrenmektir". Yoga bir anda benim icin bedensel kimlikten cikip ruhumun derinliklerine demir atmisti. Benim aradigim formul buydu. Ben zaten mutlu bir ruhtum. Ama aci geldiginde o aciya dayanamiyor, altust oluyordum. Gelen aci butun diger acilari cikariyor ve ben bunlarin icinde ne yapacagimi bilmeden kivraniyordum. Hocalardan bir digeri sen yogayla kutsanmissin dedi 1-2 ay sonra. Ogretmelisin. Cok guldum. Bilmedigi birseyi nasil ogretir insan. Ogren o zaman, sonra ogret dedi. Ogretmek icin ogrenirsen daha iyi ogrenirsin. Peki dedim. Belki bu benim icin Amerika'da yeni bir kariyer olurdu. Ve muhtesem bir hoca olan Iyengar'in senior hocalarindan Karin O'Bannon ile calismaya basladim. Pozlari,isimlerini, nasil durdugumuzu ogrenecegiz diye dusundugum hocalik egitimi bu seferde beni yoganin felsefesiyle tanistirdi. Yoga nedir? Individual soul ile universal soul'un BIR'ligi. Birlik'tir. Bir olmaktir. Icimde birsey biliyordu bu soylenen seyi. Ben saskin bakarken, o sevincle tepiniyordu kalbimde. Sonunda karsilastik!

Bedenen Kimim?

Ankara'da dogdum. Fransiz kolejinden mezun oldum. Sosyoloji egitimi aldim. Diplomami almadan okuldan ayrildim. 13 yasinda asik oldum, 20 yasinda evimi terk ettim. Bosanmis bir anne babanin kiziyim. Babamin alkol, asiri zeka, kendini ustun gorme; annemin ise ofke, iskoliklik ve ilgisizlik problemleri vardi. Ortak paydalari siddet. Her cumleyi yazarken bunlari soylememin bir anlami var mi diye dusunuyorum aslinda, anlamini dusunmem gerekmedigini soyluyor icimdeki ses, "sadece yaz" diyor. Bir kiz kardesim var, kizim gibi. Bence ben buyuttum. Ama evi terk ederken o da terkedilenler icine girdi istemsizce. Boylece 20 yasinda mutluluk kelimesin anlamini bilmeyen, ama mutluluk benim hakkim diye yollara koyulan bir beden, bu yaziyi yazan. 20 yasimdan itibaren calistim. Ne is olsa yaptim derler ya oyle. Evden ayriydim, gecimimi saglamak icin bana uyabilen her isi seve seve ustlendim hic gocunmadim. 28 yasinda bir amerikan fransiz ortakliginda satis yoneticiligi yaparken "yeter" dedim. Ben bu ulkede yasayamayacagim daha fazla. Ailemle mutlu degildim, is yerimde mutlu degildim, yasadigim sehirde mutlu degildim. Oysa mutlu olmak icin cikmistim bu yola. Mutlu olmak icin gereken kosullara sahiptim. Ama bir turlu kalici mutlulugu bulamiyordum. Bugun beni mutlu eden isim ertesi gun patronumun haksiz elestirileriyle mutsuzluk kaynagi haline geliyordu.
Bugun beni mutlu eden sevgili ertesi gunu kederle evimde oturup gozyaslarina bogulmama sebep oluyordu. Bu ulkedeki seyler yanlis olmaliydi o zaman. Patronlar
ve sevgililer kiymet bilmiyordu. Bu ulkeyle beraber icindekileri de terkedersem mutlulugu bulurum diye dusundum. Komunist babanin sosyalist kizi Amerika'ya
gitmeye karar verdi. Hep fransizca konusmustum. Hic olmazsa ingilizce ogrenir geri donerim diye kilifimi da hazirlayip internette dadi arayan herkese email yazdim. Cevap gelen ilk yerle anlastim ve Orange County'ye dadi olarak transfer oldum. Bir ay once takim elbiselerle buyuk firmalara toplantilara giderken, simdi dubleks bir evde 20 m2 bir odada yasayan bir dadiydim. Uc guzel cocugun dadisi. Yaslar 3-5-7. Iki uc ay sonra bunlara yan komsunun 4 aylik oglu da dahil oldu. Sonra yan evdekiler. Ben giderken herkes hop oturup hop kalkmisti seni hizmetci olasin diye mi ozel okullarda okuttuk diye. Oysa ben bu transferde bambaska bir deneyimin icine girmistim. O tarihe kadar kimsenin sevgisine inanmamis biri olarak ilk defa sevginin ne olduguna dokunmaya baslamistim. Minik eller, minik gozler, kocaman kalpler vardi artik hayatimda. I love you diye sarildiklarinda gercekten seviyorlardi. Oturup acaba bana simdi bunu neden soyledi, benden ne istiyor olabilir diye dusunen kisiyi yerle bir etmisti o minik eller, kocaman kalpler. 2.5 yil suren dadi seruveni
kalbimi temizlemekle kalmamis, simdiki esimi, ve simdiki hayatimi borclu oldugum yogayi da kalbime ekmisti. Mutlulugu arayisim ise askida gibiydi cunku bir gun mutlu bir gun mutsuz gunlerden yerine devamli bir memnuniyet hali gelmisti. Yani tabii ki kizdigim, uzuldugum gunler elbette oldu ama 'olan her ne ise' beni memnun etmeye baslamisti. Babamin kanser oldugu haberi uzerine Turkiye'ye donus yaptim. Babamin vefatindan sonra da Turkiye'de kaldim. Turkiye'deki son is deneyimim buyuk bir Amerikan firmasindaydi. Bir gun "neden sevgiyle davranmiyoruz birbirimize?", diye sordugum bir is arkadasim bana: "cunku burasi bir Amerikan firmasi ve kimse sevgi dinlemez", deyince yanlis yerde oldugumu anladim. Herseyimi satip Hindistan'a gittim. Ferrarim olsa donmezdim herhalde, herseyin bir nedeni var. Tanri bilmis de Ferrari vermemis o zaman. Param bitinceye kadar 9 ay gecirdim. Ben 9 ay gecirirken Hindistan beni bastan yaratti. Mutluluk pesinde kosma yolculugu beni korunakli bir limana goturmustu. Simdi evli ve 1 kizi olan, dogasimutluluk olan bu sahsiyet hala yazmaya devam ediyor. Yaz, dedi icimdeki. Nasil durur elim.

Ben Kimim Guncesi

Yazmak adina yazmayali bir on yil kadar oldu sanirim. Simdi neden yazdigimi da sorgulamaya niyetim yok. Icimden "yaz" dedi, ben basladim yazmaya. Bir iki blog gormuslugum var, ne yapilir nasil yapilir bilmisligim ise hic yok. Seceneklerde yaziyi yayinla, simdi kaydet var, dusundum ki buraya birseyler yaziliyor. Parmaklarimi biraktim klavyeye basiyorlar. Baslik denen bosluga ben kimim guncesi yazdim. Bu bir bulmaca degil. Daha dogrusu sizin, benim kim oldugumu bulacaginiz bir bulmaca degil. Bizlerin kim oldugumuzu arama yolculugumuzda, 1973 yilinin subatinda Ankara'da bedenlenmis kisinin kim oldugunu bulma yolculugunun gunlugu olacak. Size bir faydasi olur mu bilemiyorum. Ya da sizi ilgilendirir mi yazacaklarim, onlari yazmadan ben de bilemiyorum. Bildim bileli kafam karisiksa, uzgunsem, cikmazdaysam, yazmisimdir. Yazinca da ilginc bir sekilde de cevap gelmistir yazdiklarima. Eskiden elle yazardim, bir sure sonra bir arkadasim el yazisi tuslari olan bir daktilo hediye etti, onunla yazdim. Hediye ederken de soz verdirtti. "Yazacaksin", dedi. "Bana soz ver". Sozumu bugune kadar tutmadim, kutuphanenin ustunde duran daktiloya, toz alma haricinde dokunulmuyor. Bu blog vesilesiyle kireci cozulur mu parmaklarin bilemem. Cozulurse sozumuzu tutariz elbet. Neyse donelim bulmaca kismina. Kafam karisik. Neler neler girdi son yillarda hem zihnime hem kalbime. Simdi onlari yasamda temize cekme zamani. Temize cekme, ve sonrasinda da oturup soruyu yeniden yeniden yeniden cevap gelene kadar sorma zamani. Ben kimim?