16 Kasım 2013 Cumartesi

Bugun senin dogumgunun



Yasadigin acilardan nefes alamazsin gun gelir. Her gece yatarken belki inanir dua edersin belki inanmaz isyan edersin, ama ikisinde de niyet aynidir. Su acilar bitsin! Adi ustunde aci, oyle acitir ki nefessiz kalirsin. Duramazsin yaninda yamacinda yakar! Iste zaten amac da tamamen budur, yanman. Akan serin olur, duran kati. Kati olan halini yakar acilar, akmasini hatirlatir sana yeniden. Sen akana kadar Tanri'nin iradesiyle, istegiyle bir olup, o gun gelene kadar yakar seni.

O gun gelene kadar reddedersin belki herseyi. Bugun dogumgununu kutlamak istememen gibi. Bugun sevinecek ne var ki diye isyan etmen gibi. Ama sozume guven. Gun gelip öldüğün gün butun hayatin film seridi gibi gecerken gozunun onunden, bu acilari bosa cektim dememek icin kucakla hepsini. Bu beden Tanri'dan sana bir hediye. Tanri'nin askiyla dogdun sen. Yasadigin butun acilar seni o aska geri dondurmek icin. Bu uyudugun ruyadan seni kendisine uyandirmak icin. Kimi zaman su doker, kimi zaman cimcik atar, kimi zaman tokatlar. Hepsi UYAN demek icin. ASK'a uyan demek icin. Uyudukca yanarsin, kanarsin!

Uyan guzel arkadasim. Sukret sahip oldugun bu bedene, kalbe, yasama. Yasamin her turlusune. Bugun bir saray da olabilir bulundugun cati, bir gecekondu da olabilir. Sansliysan uyandirilmak icin sarsar seni de, evinin kalbin oldugunu ogretir. En muazzam saraydir kalbin. Icinde herkes vardir. Hersey ordan dogar. Askla dogar, asktan dogar.

Uyan hadi. Butun yasadigin acilar tesadufen degildi. Sana verilen acilara vesile olanlar tesadufen degildi. Herkes gorevini yaparken ici icini yer rolu dagitanin. Oynayan ayri telaslidir. Iyi oynadim mi rolumu diye.
Bu muhtesem oyunda tek uyuyan sensin. Uyanacaksin Tek basina. ASKla...

14 Kasım 2013 Perşembe

Kelimeler



Swamiji'nin retreatlerine katilanlar veya Hindistan'da sabah konusmalarini dinleyenler, bir sure sonra Swamiji'nin aslinda hep ayni seyi anlattigini farkeder. Swamiji kendi de gulerek soyler, hergun ayni seyi anlatiyorum, neden geliyorsunuz ki diye. Cunku her geldiginde baska bir katmanla gelirsin, bir anin diger aninin aynisi hicbir zaman degildir. Bedenin bile 7 yil onceki bedeninden tamamen farkliysa, sen nasil ayni olabilirsin ki zaten?

Ben de ayni sekilde bazen kendimi hep ayni seyleri yazarken buluyorum. Bazen kendimle dalga geciyorum, Allah cok bana vakit harcamak istemiyor hep ayni deneyimi onume atip, o deneyim ustunden buyutuyor diye, ama aslinda cok da yanlis degil. Benim dunyam genisledigi oranda, onlari kullanarak kim oldugumu ogrenmeye calisiyorum. Baskasinin dunyasi benimkinden belki kat kat daha genis bir dunya, ve seyler icinde kendine bakacak zamani bulamiyor. Ayni sey bana da oluyor. Eger bir kac sey gunumu isgal ettiyse, kendime donup bakmadigimi hemen ertesi gun farkedecek bir tokat yiyiveriyorum.

Bu postu yazma nedenim kelimeler. Ustunde konusurum zaman zaman yeri geldikce, paylasirim deneyimimi. En onemli ogrendigim seylerden biri kelimelerin sihiri. Insanlar ne cok takildin kelimelere derler bazen, oysa o kadar cok sirlari aciga cikarir ki. Once o kisiyle ilgili sirlar, ve onun vesilesiyle kendi sirlarim.

Dilekler, niyetler, guzel gonulluluk, beklentiler hepsi birbirine ince aglarla baglanmis konseptler.

Hep dua ediyorum, yanlis kalple yanlis kelimeleri kullanacak ortamlar yasamak durumunda kalmayayim, kalmasin kimse.
Ama olsa da sonra kabul ediyorum, hersey oldugu gibi guzel.


1 Kasım 2013 Cuma

Bakkal



Kanada'da yasiyorsan, turk cayi almak icin turk bakkala gitmissen, bakkal seninle kasada bakteri hayati yasayan bizlerin henuz insan olamadigimizdan, ama insan olmamiza cok az kaldigindan, uyaniyor oldugumuzdan bahsediyorsa, iste o benim dunyamdir :)

Dun bir video seyrettim konusmaci diyor ki yaklasik 60 trilyon hucre muhtesem bir dans yaparken, senin kim oldugundan haberdar bile degil. Senin kim oldugunu bile bilmiyor. Bugun yedigin burger yarin bacagini olustururken sen nerdesin?

Baska bir video David Icke frekanslardan bahsediyor. Butun radyolar su anda yayinda ama senin frekansin BBCye ayarli oldugu icin onu dinleyebiliyorsun diyor. Frekansini degistirdiginde diger radyolari da duyabiliyorsun. Butun dunyalar burda. Paralel evrenler, hepsi burda. Senin frekansin nerdeyse o dunyada yasiyorsun. Sistem frekansimizi dusuk seviyede tutmaya calisiyor ki bizi manipule edebilsinler. Bunu da yediklerimizin iceriklerine yaptiklari mudahelelerle, gunluk hayatimizda bizi bagimli hale getirdikleri tum programlarla yapmaktalar. Internet, yazili ve gorsel medya. Frekansini yuksek tutarsan, (benim kullandigim yontem meditasyon) onlarin manipule edecegi alanin disinda oluyor ve olayi disardan seyrediyorsun. Hersey, hep, bu kadar basit iste.

Ruyanin icine bir daha dusmemek dilegiyle.

Ahh ahh, Ask sen nelere kadirsin!

28 Ekim 2013 Pazartesi

Cekirge bir sicrar, iki sicrar


Herkes Facebook'ta hesaplar acarken ben de bu akimdan etkilenip, nedir bir bakayim diye uye olmustum bir zamanlar. Cok uzun surmedi uyeligim. Hindistan'dan defteri temize cekip donmusum, zaten oyle insani insan ustune ekleyerek biriktiren bir yapim yok, Facebook'ta karsima cikan tarihi arkadaslara arada gorusmedigimiz 25 yili anlatmak iki sorudan sonra isime gelmez hale geldi ve hadi bana eyvallah demek cok kolay oldu.

Ikinci Facebook girisimim Kanada'ya gelismizle gerceklesti. Ailede herkes Facebook'ta olunca bizim 10 bin km otede olusumuzu an be an takip etmek isteyen fertler vardi. Olur dedim gonulsuzce sonra bir baktim ki aileye bilgi ve gorsel aktarmak bir yana ben kendimi sayfalar icinde kaybetmisim bile. Ogrenmeye doyamayan bir insan icin bulunmaz nimet. Beslenmeyle ilgili sayfalari begen, ruhaniyetle ilgili sayfalari begen, onu begen bunu begen derken etrafima bir guzel ipekten ag oruvermistim bile. Nefessiz kaldigimi anladigim bir gun aninda silmekte zorlanmadim yine.

Ucuncu seferde ise hersey guzeldi. Ben sakin hayatimdan memnun, aile Facebook'suzlugumuza alismis.
Ama arada sikayetlerim vardi, cok sey biliyorum, bu bilgiler ziyan oluyor, insanlara hizmet etmek istiyorum. Allah duymus olmali ki aşı konusunda gonullu calisan bir arkadasimin on ayak olmasiyla yeniden kendimi Facebook'ta buluverdim. Bu sefer kendimi daha iyi hissediyordum. Sadece aşı konusunda arastirmalar yapiyor, ceviriyor, aşı grubunda paylasiyor, orada sorulara cevap veriyordum. Hizmet ediyordum iste. Sonra bos kaldigimda da ustalardan ozlu sozler okuyayim diye yine basladim begenmege. Hazir burdayken guzel yemekler bulayim diye basladim baska sayfalari begenmeye, sonra saglikli beslenme sayfalari derken kendimi yine 200 sayfanin icinde bogulmus buluverdim.

Arada soyle bir donem daha gecti. Gezi protestolari donemi. 10 bin km otede, kardesime bagimli, acaba öldü mü, polis iceri aldi mi, ac mi, sokakta mi endiseleri icinde saatlerimi facebook tepesinde haber kovalarken ve ilac, avukat, kablosuz internet sifreleri paylasirken buldum. Orda olamiyordum ya burdan destek olurdum.

Bu kaosun icinde omuzumun ustunden bakan biri vardi. Gulumsuyordu bana hep sefkatle. Sabirla beni bekliyor gibiydi. Gormezden gelmeye calistim cogu zaman, goz goze geldigimizde de, hirsla kafami geri isime, "hizmetime" cevirip gormezlige geldim ama isim bitip de kalktigimda bilgisayarin basindan hic de oyle hizmet etmis bir huzura sahip degildim. Aksine her gecen gun daha hircin olmaya baslamistim.

O devirde gecti, baska yuzlesmelerle gecistirildi facebook konusu. Ve geldik bugune.

Subattan bu yana durup durup kendime sordugum bir soru vardi. Hizmet mi ediyorum yoksa hizmet etme palavrasinin altinda birseylerden mi kaciyorum?

Ve her bu soruyu sordugumda cevabi hep duysam da bu konuda hicbir adim atmadim.

Bir yer var. Ucurumun kenari gibi. Bir yani zifiri karanlik. Bir yaninda insan kayniyor. Zifiri karanliga dokunmuslugum var. Sarhos edici bir guzellige sahip. Korkulacak aslinda birsey yok. Ama korkanin kim oldugunu biliyorum coktan. Yasamaya ugrasan, ölmemek için direnen kucuk ben.

Soruyorum ona arada, simdi olsen ne olmayacak hayatinda. Facebook ve icerigindeki hersey, ailende organize etmeye calistigin sorunlar, Turkiye'deki ailenin parcasi olmaya calisma hevesin. Bu kadar azicik sey kalmisken ölüme, insana ne derler bilmem azizler?

Sabah bu niyetle oturdum bilgisayarin basina, Swamijiye bir email yazdim, yollanmayacak bir email.
Sordum ben ne yapiyorum diye.
Gulumseyen yuzunu gordum.
Hepimiz biliyorduk.

Bir yer var karanlik ve cok derin. Su anda korkuyorum kendimi oraya birakmaya. Ama cagiriyor.
Sarhos edici bir guzelligi var.
Daveti geri cevirmek yuzyilin aptalligi olur.
Gitmem lazim.

Cekirge Facebook'ta bir sicradi, iki sicradi, ucuncude kapana sıkıştı.

Cok guzel bir deneyim oldu o ayri.  Bugun sanki baska sehre giden bir ogrenci gibiydi gunum. Adresler alindi, guzel dilekler paylasildi. Gunluklere yazilan satirlar gibi. Seneler sonra baktigimda gorecegim bugunun beni tasidigi yeri. Bugune getirenlere de simdi sukretme zamani. Iyi ki vardiniz, iyi ki varsiniz!

ASKla...

18 Ekim 2013 Cuma

2013

Yaklasik yirmi kusur yildir farkinda oldugum bir sembol var hayatimda. 13.

Oyle ugursuz 13ler gibi degil. Aslinda ilk oyle sanmistim ben de, ama sonra dikkatle izleyince farkettim ki 13 bana sorun var coz mesajini tasiyan bir rakam.

Bayildigim 13 no'lu evlere tasinmamisimdir mesela "hic sorun cozecek halim yok" diyerek.

13'lu gun planlamam onemli gunlerimi. Hani evlilik, seyahat gibi mesela.

Ve beklenen an geldi catti. 2013. Gelisinden once bakiyordum soyle birkac ay oncesinden. Bakalim dedim, neler getireceksin onume coz diye. Icten ice seviniyordum isin cogu bitti azi kaldi diye. 2013 soyle 25 yil once gelseydi cunku tovbe hayatta kalamazdim :)

Ilk aylar benle basladi. Gecmisin butun yaralari vucudumda yerlerini acik ettiler. Fiziksel olarak aci cektim yaklasik iki ay. Sonra esime gecti. Sonra Mira'ya. Ordan anneme, sonra kiz kardesime, sonra esimin ailesine. Yilin bitmesine iki ay kaldi. Cozume ulasmayan seyler var hala. Eminim cozulecek kendi ritminde.

Mevlana, zitlarin uzlasmasi hayat, savasmasi ölümdür diyor. Hep hayat kazanacak. Hep kucuk ben olecek.

Bu uzlasma turlari suresince cok zorlu gunler de gecti, bebek isiymis dediklerim de oldu. Ama bu surecte yasadigim olaganustu bir deneyim oldu ki bin soze bedeldi.

Her zaman zihnin nasil kaygan, nasil guvenilmez oldugunu okurum. Her zaman kendime ogretmek icin ugrasirim zihnin kolesi olma, efendisi ol, diye. Deneyim zihinle ilgili.

Kardesim nisanlanmaya karar verdi. Kanada'da oldugum icin gelecegim asla beklenmiyordu. Pazar gunu karar verildi, Nisan cumartesi olacakti. Kimseye haber vermeden gittim Istanbul'a. Cuma sabahi elimde bavulum ceke ceke yuruyorum dayimlarin evine. Annem orda kaliyor. Balkonda oturuyorlar. Hava gunesli. Dayim, S.Teyzem ve annem. Ben balkonun onunde bavulumu ceke ceke yuruyor ve gozlerinin icine bakiyorum gulumseyerek. Onlar bana bakiyorlar. Dayim Uma Kanada'da bilgisine sahip. S. Teyzem de bu bilgiye sahip ama zihine bunu belki bir kac kez bildirmis. Dayim ona kiyasla daha cok tekrara sahip. Cunku benimle Kanada'dan telefonla konusuyor. Bilgi tazeleniyor. Annem Uma Kanada'da bilgisini en cok tekrarlayan zihin. Nerdeyse iki gunde bir skypetan beni gorup bu bilgiyi temize cekiyor.

Sahneye geri donelim. Dayim bana bakiyor. Acaba bu kadin kime misafirlige geldi, ne kadar da cok Uma'ya benziyor diyor. S.Teyzem "Aaaa Uma!" diye bagiriyor beni taniyor. Annem S.Teyzemi durterek "Uma kim?" diye soruyor. Beni taniyamiyor.

S.Teyzemi duyan dayim da zihinde gecen Uma'ya ne kadar cok benziyor cumlesi onaylaniyor ve o da "AA Uma!" diye sevinip ayaga kalkiyor. Annem hala oturuyor ve bir tek kasi kipirdamadan bana bakiyor. Kizi karsisinda, ama zihin ona bunu tanima izni vermiyor. Cunku zihine gore Uma Kanada'da.

Bu olaganustu deneyim icin sukrediyorum. Ne iyi ettim de gittim diye seviniyorum. Sadece mutlu degil, aci deneyimleri de ayni sukranla alip hayatima katiyorum. Aciyi donusturecek sevgi icin dua etmeye devam ediyorum. Hicbir kelime iyilestiremez kanayan yaralari, birtek sevgidir gucu yeten... ASKla...



20 Eylül 2013 Cuma

Stanford Hapishane Deneyi


Sosyal Psikoloji dersi almaya basladim bir kac hafta once. Olaganustu bir programdi, cok zevk alarak yaptigim seylerden biri oldu acikcasi. Cok sey ogrendim, cok emin oldugum seylerin yanlis oldugunu ogrendim. Fakat butun kurs boyunca beni en cok etkileyen Philip Zimbardo'nun 1971 yilinda Stanford Universitesinde yaptigi hapishane deneyi oldu. Deney rastgele secilmis kisiler uzerinde yapiliyor. Gazete ilaniyla geliyor denekler. Hicbirinin psikolojik tespit edilir sorunu yok deneye baslamadan once. Bir kisim universite ogrencisine mahkum rolu, bir kismina da gardiyan gorevi veriliyor. Her iki grup da cok kisa surede rolune adapte oluyor. Aslinda 2 hafta surmesi ongorulen deney sadece 6 gun devam edebiliyor. Zimbardo'nun o donemdeki kiz arkadasi, simdiki esi olan kisinin, sen cilginsin demesiyle Zimbardo'da kendisinin hapishane yoneticisi rolune kendini kaptirdigini farketmesi, gardiyanlarin sadistik davranislar sergilemeyi gelistirmesi, mahkumlarin ciddi psikolojik sorunlar yasamasi neticesiyle iptal ediliyor. Sadece deneye katilan ogrenciler degil, ogrencilerin ailelerinin de Zimbardo'ya yazdiklari mektuplarda bu oyuna nasil da dahil olduklarini izlemek son derece sasirticiydi. Mesela bir annenin mektubunu su numarali mahkumun annesi diye bitirmesi orneginde oldugu gibi.

Konuya iliskin videoyu seyretmem bittiginde bayagi bir sure kendime gelemedim. Sadece 6 gun surmustu deney. Deney oldugu biliniyordu. Denekler gonullu gelmislerdi. Herkes bunun iki hafta icinde bitecegini biliyordu. Ama butun bunlara ragmen herkes aileler dahil, deneyi hazirlayan Zimbardo dahil herkes rolune kaptirmisti kendisini.

Bir onceki yazida da yazdigim gibi hayat boyunca istedigimiz veya istemedigimiz pek cok rol veriliyor oynamamiz icin. Kendimizi ne kadar bu rollerle eslestiriyoruz? Kendimizi ne kadar kaybediyoruz oyunun icinde? Annelik rolu verilmis simdi, bu rolu nasil oynuyorum? Bu rolum biterse kim kalacagim? Ya da evlat rolum. Babam vefat etti, annem vefat ettiginde ne olacak rolume? Bu rol oynanirken neler ogreniyorum?

Hapishane deneyini ilk terkedenlerden biri daha sonra psikoloji okumayi secmis mesela. Cunku kendisinin bu kadar zayif oldugunu bilmiyormus o gune kadar ve o gordugu delirmenin ince cizgisinin ne oldugunu anlamak istemis, daha derinden ogrenmek istemis.

Biz rollerimizi oynarken, kendimize dair neler kesfediyoruz?

Cok anlatacagim sey yok. Eger deneyi seyredebilirseniz seyredin. Sonra mumkunse Das Experiment'i seyredin. Bu konuya benzer birbaska deneyden esinlenmis bir film. Ve sonra siz de yatirin rollerinizi masaya. Bakin tek tek. Kendinizi rolunuze cok kaptirmis olabilir misiniz? Anneyseniz herkese annelik mi yapiyorsunuz benim gibi? Veya belki de ogretmensiniz, ve isinizden sonra da ogretmekten alamiyorsunuz kendinizi. Bakin iste. Mikroskop altinda. Sonra rollerinizi bir yana birakip, Ben Kimim diye sorun? Bu rolum olmasa nasil biriyim? Ona da bakin uzun uzun. Sonra onu da birakin eger yapabilirseniz. Sonunda ise kalan gercekle basbasa kalin, ASKla..

PS. Konu uzerine baska bir okuma yapmak isterseniz http://dunyalilar.org/standford-hapishane-deneyi.html

Kardesim diye ciktim yola


Hayatta hicbirsey tesaduf degil. Sahip oldugum aile, okudugum okullar, flort ettiklerim, esim, cocugum. Hepsi ozenle hazirlanmis tarifler. Tam benim icin. Tam benlik.

Bu cumleden soyle bir yanlis anlasilmasin. Tam benlik, hmm agzima layik uslubunda degil. Tam benlik hatta tam tersi, bu hic benim agzima layik degil.

40 yasini devirmisligin, 10 yildir Tanri'nin eteklerinin dibinde oturdugunun bilincinde birinin ellerinden dokuluyor bunlar. Ne yasarsa yasasin donup dolasip dogru yere baglayan degil, baglanan kisinin ellerinden.

Blogu okumuslar bilir, bir kizkardesim var. Bosanmis bir anne babam. Alkolik babam, iskolik annem. Kanserden vefat etti babam. Annem sag, saglikli, huzurlu cok sukur. Kardesim dogdugunda ben 9 yasindaydim. Bir kopegin sokaktaki civcivleri evlat edinmesi gibi, bilmeden evlat edinmisim kendisini. 10 yil annemin calismak zorunda olmasi nedeniyle gereken her ortamda ablalik degil annelik yaparak buyudu kardesim. Benimse cocuklugum annelik yaparak gecti. Sunu yapabilir miyim anne? Yapamazsin kardesine bakman lazim. Buraya gidebilir miyim anne? Gidemezsin kardesini uyutacaksin. Olmaz kardesin var, hayir kardesin var, olmaz kardesini alacaksin. Cocuklugum boyunca duyup da icime yer etmis, yara etmis onemli bir cumle. Belki annem o seyleri yapmami istemiyordu ve kardesimi bahane ediyordu. Belki o yapmak istedigim seyleri tam da kardesim var diye yapamamistim. Bilemiyorum. Bildigim ofkeliydim, hem de cok. Cok uzun sure. Hem anneme hem kardesime. Hem daha cok seviliyor ilgileniliyor, hem de benim butun cocuklugumu caliyordu. Simdi bu senaryodan disari cikiyorum. Oyle miydi? Inanmayacaksin ama oyle olmadigini daha bu hafta anladim!

Damlaya damlaya gol oldu, ben mutluluk hedefimin pesinde bir yolcu, evi terk ettim 20-21 yaslarinda. Kardesim 12 yasindaydi. Arkamdan sevgilisi terketmis kiz gibi ayrilik sarkilari dinleyerek aglamisti. Iki tarafim vardi. Biri artik hickimseyi gormek istemeyen ve tamamen uzaklasmak isteyen. Digeri de ben cikip kurtulmaliyim burdan ki kardesimi de kurtarayim diyen. Annemden kardesimin aylar once adet oldugunu duydugumda bir telefon konusmamizda, ofkeden delirmek uzereydim. Nasil bana haber vermemisti! O benim kizim gibi, bunu bana nasil haber vermedin diye haykiriyordum. Sonraki yillar bana hep ayni tokadi atti hayat. Bir yanim beni ilgilendirmemeli diye uzaklasmaya calisirken, diger yanim o benim kizim gibi bagimliligini pekistirmeye devam etti. Bu bagimlilik hastalikli ebeveynlere donusmeme neden oldu onunla iliskimde. Ben sacimi supurge ettim senin icin, sen simdi bana boyle mi konusuyorsun, sen bana boyle mi bakiyorsun, sen bana boyle mi davraniyorsun'lardan alamadim kendimi. Ote yandan ben ailenin disindaydim, oyle yasiyordum. Kendimi taa dibinde iclerinde hissetmeme ragmen ve butun iliskilerimi oyle kurmama ragmen bir nedenle onlarin gozunde belki de fiziksel olarak disarda olmam icerde olmama engel oluyordu.

Simdi yine disari cikiyorum. Ben kendimi kurtarmak icin disari cikmistim ama bunu anlayacak biri yoktu arkamda. Arkamda 12 yasinda kucuk bir kizi evde tek basina birakmistim. Babasizdi, annesizdi, simdi bir de ablasiz kalmisti. Kimsesi yoktu. Yemegini de kendi hazirliyor, okula da gidiyor, gelip sokaga da kendi cikiyordu. Ya da evde kendi basina bekliyordu annemin gelisini. Hayat onun gozunde boyle sekillenerek buyuyordu.

Simdiki zaman: Gecen hafta ben iki hafta icinde evlenecegim dedi. Cocugum, kocam, sorumluluklarim ve yapmak istediklerim. Hepsi geldiler yanibasima. Gelemem kizim okulda, kizimsiz gelmek istemiyorum cunku teyzesinin dugununde olsun istiyorum. Uc gunlugune sadece dugun icin gelmek istemiyorum. Istemiyorlarla dolu bir dolu cumleydi. Ama asil altinda yatan dert baskaydi. Birincisi annesi gibiydim yine. Yanlis karar vermesini istemiyordum. Korktugu icin yanlis adimlar atmasini istemiyordum. Ikincisi dusunulme sirasi bana gelmis olmaliydi. Sunu yapabilir miyim diye soran annemin simdi hayir kizim simdi evlenemezsin ablan gelemiyor demesi lazimdi. Veya kardesimin ablam benim icin cok sey yapti bugune kadar sira bende, o bana soylemisti taaa seneler once haziranda gelebilirim diye, evlenecegim cocuga bunu soylemeliydim demesi lazimdi. Ofke dolu saatler, gozyaslari, hararetli konusmalar. Aglamaktan soguyan kalbim. Ve dustum. Cemberin disina dustum.

Kurban bayrami geliyordu bu bayramda "ablaligimi" kurban edecektim. Kardesim bu bencil davranisiyla bana verdigi degeri/degersizligi gostermisti. Ben de artik kendimi iyice korumaliydim bu acilardan.

Dustum.

Cemberin bir daha disina dustum. Anne beni dis kapinin mangali yaparsaniz, oyle davranirim, sonra sikayet etmeyin.

Dustum.

Ait olmadigim yerden yaziyorum su anda. Hicbir sey tesaduf degil. Zor bir cocukluk yasadigim dogru. Belki digerleri gibi degil ama benim boyle bir hizmetim vardi. Tanri tarafindan belirlenen. Parmak annemi gosterse de hayatin bahsedeni O'ydu. Buyuttu beni bu hizmet, o anne, o baba, beni bu gune getirdi diye anlamisken yillardir, anlayamamistim kardesimi. Son 20 sene icinde kardesime hayatimi degistirecek, kendimden ödün verecek hicbir davranisim olmadi. Gerekmedi de olmadi. Ve ben ilk 10 sene yaptıklarımın karsiligini 20 yildir beklemekteyim, hayatini yalnizlik ustune kurmus kiz cocugundan.

Dustum, sadece ASK'in oldugu yere.

Olan hersey bugunlere gelinsin diye oldu yine her zamanki gibi. Ben isteklerimi gordum. Yanlis yere baglanmis. Beklentilerimi, yanlis yere ekilmis.

Dizlerinin dibine oturdum, uzattim ellerimi, Sen'sin baktigim, kardesimin koltugunda. Ozur dilerim.

Sen'in icindi hersey, benim icin planlanmisti. Gormemistim, anlamamistim, cok sikayet ettim, cok kafa sisirdim. Ama sonunda temizledi gozyaslarim yollarini. Yine buldum Sen'i.

Seni seviyorum guzel kardesim. Seni yalniz birakmak asla istemedim. Seni anlamadigim butun gunler icin de bagisla beni. Sen benim degilsin artik, O'nunsun hep oldugun gibi. Hersey gonlunce olsun, ASKla olsun.

26 Ağustos 2013 Pazartesi

Hizir gibi gelen Ma'ydi bu sefer



Yine adim adim girdim dunyanin icine. Mecbur hissederek kendimi. Icinde olmazsam yurumeyecek gibiydi hicbir iliski. Simdi burda olmam gerekiyor'du gerekcem. Sabret dedim icime, ya da tersi. Basladim oynamaya. Bir gun, bir hafta, bir ay. Ama bagisikligim yok artik oyunlara. Can'im da olsa oynadiklarim, bulaniyor midem, dayanamaz hale geliyor sistem. Sonra basliyor ofke nobetleri, krizler. ben'in topraklari isgal altinda sanki, can dediklerim dusman sanki. ben ve onlara donuyor sahne. Ve azar azar ölüyorum. Kansiz bir ölüm bu, kanı içime kusuyorum sanki, disari ancak gurultusu geliyor acinin.

Tek tesellim demirli icim. Bagirtinin ardindan durdugumda bir saniye, iste orda.

Yine son damlaya kadar oynadim oyunu, hala karmam var bu dunyada kabul ettim. Top sekecek daha, sabret dedi Swamiji. Henuz cagrilmadim. Hala oyundayim, O'ndan kopmadan ama oynamam lazim. Oysa ben hala ogrenemedim. O'ndan kopmanin mumkun olmadigini. Hala kan ter icinde kalkiyorum oyunlardan.

Ilgimi kaybettim can dediklerime. Ne gulusum gulus, ne sevgim sevgi. Oflemeler ve poflemelerle zar zor deviriyorum gunleri.

Ve direnc kiriliyor, beden yikiliyor. Artik oynayamayacagim. Birakin beni...

Odanin kapisi aciliyor, iceri giriliyor, dunyayla bag kesiliyor. Iste bu. Dunya seni sevemiyorum. En guzel elbiselerle de gelsen bana, en guzel insanlarini da yollasan yanima, yoluma, sevemiyorum seni. Eskiden O'nun en guzel tecellisi diye seyrediyordum cicegini, bocegini, masmavi gokyuzunu. Simdi hicbirsey hissetmiyorum. Aramizda o kadar cok mesafe var ki.

Swamiiji'ye yaziyorum can kurtaran simidi istegimi. Sizi gormeye utaniyorum, demek ki simdi asil gorme zamani. Mektubumun basligi hic anlam veremesem de "sadhana". Yolluyorum.

Elime aliyorum bir kitap "Death Must Die". Ma Ananda Mayi. Resmini cizecek bir dost. Kitabi ona vereyim de okusun. Ma ona da dokunsun diyorum. Kitabi vermeden okumak istiyor icim. Oyunu goruyorum. Bu seferki zitti taraf. Bu sefer oyun disari degil iceri dogru. Kitap dosta gitmeyecek, kitap bana yine benim icin. Sayfalar birbirini kovaladikca, kararmis bulutlar dagiliyor ruzgariyla. Sonra iste o anda sesleniyor Ma satirlardan:" If this meditation produces conflict in your life, so that work and the company of people became distastful, do not bother about this either."

Oysa ben oyle mi yaptim, hemen meditasyonu biraktim. Bunu yaparken hep digerlerini sucluyorum. Ne buyuk aymazlik iste bu. Neden korkuyorsun Uma'ji. Yalnizligin dibine vurmadin mi zaten, yalniz kalmaktan mi korkuyorsun? Yoksa dar dunyanda mutlusun, bu genisleme hissi mi seni korkutan, sinirlarini biliyorsun su anda, sinirsizlik mi yoksa sana adim attirtmayan? Dusun bakalim bunlari...

Devam ediyor Ma: " And do not give up your sadhana because the conflict is taxing. If you should feel called to stop all activity and to live a purely religious life in time, do not blame me, for you have asked me for a 'sadhana'.  (kitabin kendisinde bu kisim alti cizili) (Swamijiye giden mektubumun basligi dusuyor icime, gulumsuyorum.) Meanwhile do your work just as you take your bath or change your clothes, as a necessity that has to be attended to. It will then become less irksome and it won't worry you. Think of your work as part of a larger whole. Just as when you wash your ears or brush your teeth,  you do it for your whole body, so your work should be thought of as a service, which is part of a bigger service.

Keep the thought of God realization with you as a companion day and night."

Biraz daha ilerde :" what ever sadhana you do has to be done for God and not for you own benefit" diyor.

Oysa ne zaman insanligimdan cikmaya basliyorum, kendimi O'nun kollarina atip meditasyona vermiyor muyum kendimi? Bu sadhana kimin icin oluyor o zaman? Kendi adim temiz kalsin diye degil mi? Ne anladim bu isten? Butun isimleri yoketmek icin yasarken sen kacinci kalansin?

Kimse icin degil, kendim acisiz yasamak icin de degil, Tanri icin, Tanri adina ...

Cok koseye sikismissin yine be Umaji. Hadi bakalim bu yaz da boyle biter.

Tchit Nhat Hanh, "dur" dedi. Darmadagin buldum kendimi. "Dur" kelimesini duydum. "Durmadan hicbir sey baslamaz" dedi. Durdum.

"Lotus cicegi camurda buyutulur" dedi. Sustum.



12 Temmuz 2013 Cuma

Ruhunuza



Dun sevgili arkadasta otururken irmik helvasi anisini anlatiyordu. O anlatirken ben bugunu, babami dusunuyordum. Babamin 10 yil onceki gidisini. Tam 10 yil olmustu. Kizimin 7 yillik yasaminin uzunlugunu tecrube ederken, babamsiz 10 yilin kisaligi ilginc bir deneyimdi. Kisa zaman once ölümlerden konusulurken, artik istesem de sesini duyamiyorum diye anlatmistim su andaki durumumu. Ne tuhaf. Gidisinin en az alti yedi yili kurdugu cumleleri ayni onun tonlamalariyla kulagimda duyarken, simdi sadece goruntusune ulasabiliyorum zihnimde. O da zamanla cozulecek mi acaba diye merak da ediyorum acikcasi.

Sesini duyamadigim babami dusunurken bu sabah, bana biraktigi en guzel sey icin, kardesim icin tesekkur ettim ona. Bilsem de kardesim bana Tanri'nin hediyesi, yine de babam vesile olmustu gelisine. Sukur...

Bir tarif actim, hic irmik helvasi yapmisligim yoktu. Yukardaki cok sevdigim (hicbir dine ait hissetmesem de kendimi) namaz tespihatini da acip soyleye soyleye kavurdum irmigi. Babam icin. Sonra birbir dustu isimler tencerenin icine yuzleriyle beraber. Ethem Sarisuluk, Ali Ismail Korkmaz, Abdullah Comert, Mehmet Ayvalitas, Medeni Yildirim. Ben biliyorum bu sizin dugun gununuzdu, kavustunuz sevdicegime. O sizin arkanizda gozu yasli kalanlara , o acinin icinde, yaka yaka kalplerini kendini gosterecektir o sevgili kullara. Huzurunu yasatacaktir onlara nasipse. Her an dilimde, Allah'in adaleti buyuktur, sizler bu hayati bilerek secip geldiniz eminim, ve bu sefer icim oyle aydinlik ki, eger benim icimin disari yansimasiysa bu, biliyorum bu sefer uyanacak hersey. Ve sizler tasiyacaksiniz bu ozgurluk, bu gercek ozgurluk bayragini bitis cizgisine...

Baslayan herseyin bir sonu vardir. Bu ruya guzel bitecek!

Allah hepinize rahmet eylesin... ASKla...

23 Mayıs 2013 Perşembe

Ozledik



Mirayla babasini almaya gittik tren istasyonuna. Hergun sehirden trenle geliyor esim. Onun treni yesil. Via Rail treni geldi, Mira aa baba mi dedi birden. Sonra bakti degil. Bu Swamiji'ye gittigimiz tren dedim.

Swamijiyi coook ozlediiiimm, Swamijiyi gormek istyorummm dedi. Ben de cok ozledim, biliyor musun  ben cok ozledigimde kalbimde onu bulmaya calisiyorum cunku hep orda. Ve ne zaman bulsam, dogru yerde aradigimi ve de buldugumu bana onaylamak icin bana bir sinyal gonderiyor dedim. Belki sen de yaparsan sana da gosterir dedim. Yarim yamalak anladi. Ben derinnn bir nefes aldim. Ne cok ozlemistim gercekten. Sakince arkama yaslanip iniverdim kalbime, yuzumde kocaman bir gulumseme. Ve esimin treni geldi.

Onu aldik yola ciktik ve o an yanimdaki arabaya bir baktim ustunde "guru, icindeki guruya saril" yaziyordu arabanin yan kenarinda :))

Guru athletics :)

Kalbim patladi, yine sukrettim...Miraya soyledim yarim yamalak anlamaya calisti.

Ben,

Anladim...

O hep orda, siz yeterki gormek isteyin, mutlaka kendisini gosterecektir! Ve dogru yere baktiginizi size ispat edecektir :)

ASKla...

18 Şubat 2013 Pazartesi

Brahma Nandam






Brahma nandam parama sukhadam
Kevalam jnayana murtim
Dvandvateetam gagana sadrisham
Tatvamasyadi lakshyam
Ekam nityam vimalamachalam
Sarvadhee sakshi bhutam
Bhava-teetam triguna-rahitam
Sadgurum tam namami

Salutations to the inner guru, the inner guiding light. 
(icerdeki guruya selamlar, icerideki rehber isik)
Who is the embodiment of pure delight, 
(saf sevincin vucuda gelmis hali)
Who is the giver of supreme happiness. 
(en ulu mutlulugu veren)
Who is beyond the dualities of this material world; 
(bu materyal dunyanin ikiliklerinin otesinde olan)
Who is as infinite as the sky. 
(gokyuzu kadar sinirsiz olan)
Who is the sole aspiration and goal of life; 
(tek ozlem ve hayatin amaci olan)
Who is unique, eternal, pure, unwavering. 
(emsalsiz, ebedi, saf, tereddutsuz) 
Who sees with the eyes of wisdom; 
(erdemin gozleriyle goren)
Who is beyond emotions and beyond the three gunas 
(duygularin ve uc gunanin otesinde olan)
(binding aspects of our nature) (guna: dogamizi baglayici durum)
- Sattva (bliss) (tam mutluluk), 
Rajas (animal instinct) (hayvansal icgudu) 
Tamas (lethargy) (uyusukluk).


Icindeki rehber isikla, disindaki rehber isik arasinda hicbir fark yok. Sen hala insan oldugunu sandigin icin, sana insan bedeninde biri lazimdi. Ayni disinin arasina yemek kacmis kisinin kurdana duydugu ihtiyac gibi hani. Yemek cikana kadar kullnirsin, sonra ihtiyacin kalmaz birakirsin. Sen kendini insan sandigin surece, insan gorunumunde rehberin. Ne zaman biliyorsun otesini, o zaman gerek kalmiyor o gelen rehber bedene. Bedeni olmadan da yapiyor rehberligini. Yerinde, bir oldugunuz evde, kalbinde...

10 Şubat 2013 Pazar

Yasam


Hep ayri ayriyiz. Ben var ve bir de sen. Bazen biz var, ve bazen siz. Hep ayriliklarla yasiyoruz. Bir turlu anlayamiyoruz BIR'in anlamini. Birgun kavriyor kalp, diger gun kaybediyoruz zihnin oyunlariyla ugrasirken.

Ben ve benden cikanlarla kuruyoruz dunyalarimiz. Gorunen bir dunyamiz, dunya anamiz varsa da, aslinda milyarlarca dunyadan olusuyoruz. Herkesin kendi dunyasi. Ic dunyasi diyor kimi. Oysa icerde bolumuyor ki hayat. Herbirimizi topluyor, sariyor, sarmaliyor, sıkıştırıyor, bir kibrit kutusundan kucuk bir alana hepimizi ve butun kainati sigdiriyor. Kimi gunler kavriyorsun kalbinle, bir nefesi icine cektiginde iste diyorsun, bu kadar. Sonra verdiginde nefesi kayip gidiveriyor elinden kavrayisin.

Hep bu bilgiyle yasamak istiyorsun, oysa o kadar cok gun var ki, kaybolmaktan kendini alikoyamiyorsun.
Bir bakiyorsun almis bir baskasinin ruzgari seni, tasimis baska denizlere. Nerde oldugunu bile bilmiyorsun. Cogu zaman gecmiste, gecmisin bazi kapilarinin arasinda sıkışmış, kendini suclarken buluyorsun. Saniyorsun ki oyle olmasaydi o zamanlar, simdilerde kaybolup gitmezdin boyle baska diyarlarda.

Baska bir an yine kabul ediyorsun, simdinin gucunu. Gecmisin hizmetini. Gelecegin hayaliligini. Sukrediyorsun gelen erdeme.

Sonra bir koltuga oturup seyrederken dusen kari, dusunuyorsun, savastan dondukten sonra kendine gelemeyen askerleri.  (PTSD) Travma sonrasi stres bozuklugu'nun yasamlarini nerelere goturdugunu.

Sonra karlar birikince ust uste yine dusunuyorsun gecirdigin savaslari. Ve sana kalanlari.
Bugunlere sukrediyorsun. Guzel gunesli gunlere, ama bir kere daha bir kere daha bir kere daha anliyorsun, artik aciya yer kalmamis bu bedende. Bir aci daha degse ölmek istiyorsun. Ama isin iyi yani silahlarla degil, haplarla degil, bileklerini keserek degil, oturdugun koltukta, simdi, burda sadece durarak olmeyi ogrendigini biliyorsun.  Ve o gunu dort gozle bekliyorsun...

5 Şubat 2013 Salı

Bedel

Uzun uzun yazmaya geldim. Yazip birakmaya.
Gecen seneydi ismini bile hatirlamadigim bir filmdi. Hayal meyal hatirliyorum filmin film kismini. Bir adam bir melekle tanisiyordu, adam gelecegini degistirmeye calisiyordu. Cunku geleceginde karisi ölüyordu. Adam karisinin olumune neden olan herseyi bir bir degistirdi. Olum gelmesin diye herseyi yapti. Ve artik oyle emindi ki karisina birsey olmayacagina, ama karisi yine de öldü. Film kotu bir filmdi aslen, o yuzden belki de cok hatirlayamiyorum. Ama onemli olan kismi suydu. Adam melege gidip, herseyi yaptim, neden oldu, neden degistiremedim diye isyan ettiginde, melek adama "sen bir messengersin, bu da odemen gereken bedeldi" dedi.

Blog yazari Uma 2004 senesinde gurusuyla tanistigi gunden bu yana bir tek istegi var. Tanri'yla bir olmak. Kim oldugunu bilmek. 8 senedir gelen butun istekleri de birbir gorup, taniyip birakti. Daha hala gelenler vardir, onlari da birakacaktir. Ama gecen sene bu filme kadar cok cok kuvvetliydi bu dilegi.

Bazen kendimi aglarken buluyordum, neden, neden, ben sadece Sen'i istiyorum, neden burdayim?
Neden bunu yapiyorum, ben bir tek Seni istiyorum?
Ve butun bu dualarin sonunda hep icimde bir yerlerde hep esim ve kizimin beni geride tuttugu hissi vardi.
Boyle olmasi gerekiyor ki su anda evli ve cocukluyum diye teselli ediyordum kendimi.
Bazen onlar olmasa simdiye azize olurdum diye dusunurken yakaliyordum kendimi.
Bugun burdan bakinca komik geliyor tabii butun bunlar, ama herkes buyuyor, Uma da...

Ve film. Filmin son sahnesinde odemen gereken bedel buydu, dedigi anda melek, icimde bir sey koptu.
Ertesi gunu parkta Mira'yi izlerken icimden soyle konusuyordum, Tanriyi istemek de bir istek, ve onun yolunda rahibe olmak da. Su anda evli ve cocuklu olmakla, rahibe olmak arasinda hic fark yok, ikisi de oyun. Ben kendi yoluma devam edeyim boyle.

Sonra yavas yavas soyle derken buldum kendimi. Zamani gelince olacak, nasilsa, herseyin oldugu gibi.

Sonra aci geldiginde soyle yazdim Swamiji'ye. Lutfen lutfen uyandir, daha fazla dayanamiyorum.

Oysa ne guzel bir hayatim var. Ruya gibi, masal gibi, film gibi.

Ve gun geldi bir gun bir dosta konusurken kendimi duydum : " Tanriyi bile isteyemiyorum. Eger O'nu istedigim icin, peki gel kizim derse, ve beni yanina almak icin, esim ve kizimi benden alirsa (yasamlariydi kastettigim, cunku icten ice onlarin varliklariydi ya beni engelleyen) ben asla kendime gelemezdim. Iste o yuzden Seni istiyorum demeyi biraktim. Soguttum kalbimi. Akisina biraktim.

Taa ki bir kac hafta onceye kadar.  Mira hastalandi. Bogaz enfeksiyonu derken antibiyotik derken alerji ve biz acillik olduk. Esim bir gece once antibiyotige tepki veren Mira'nin gozleri ve dudaklari sisince, bogazi da sisip onu nefessiz birakip oldurur diye, bana sakin uyuma dedi. Butun gece uyanik kalmaya calistim, yaninda ona bakarak. Uyku cok agir geldiginde ise dua ettim "lutfen ben uyurken alma onu". Hep kendimi sorumlu tutmaktan korkuyordum, hep suclanmaktan, hep eninde sonunda suclunun ben olmasindan. Cocuklugumun programlari geri geri tepiyordu hep. Swamiji geldi aklima. Eylulde yanindayken "ben oldukten sonra cocuklarima ne olacak" cumlesi uzerine soyle demisti; " sen öldüğünde cocuklarinin ruyanin parcasi oldugunu goreceksin" . Ve hastaliktan cikarken Mira ben de buyudum biraz daha.

Cok guzel bir hayatim var, ruya gibi masal gibi film gibi ama "gercek" degil. Tek bir gercek var O. Ve hersey ben, sen, Mira, esim, bu hayat, ve bu hayatin icindeki hersey O'nun icinde yerini buluyor.

Swamiji'ye yazdim korkumu gordugumu, ve simdi hazir oldugumu. Her bedeli odemeye.

ASK'la...

13 Ocak 2013 Pazar

Hicbirsey kisisel degil



Yazarak rahatlamaya geldim ama ayni zamanda hayattaki en onemli ipucunu vermis olacagim.

Butun bir gunun ister huzur icinde sakin gecsin, ister kosturmaca ve seksen tane is yaparak gecsin, saat 4 olup kizin geldiginde baska bir dunya acilir onunde. Gunun oncesinde yasanan hersey anlamini yitirir o andan sonra. An simdidir. Gerektigi gibi hizmet edersin, yedirir, icirir, giydirir, yikar, odevlerini yapar, oynarsin. Ya da onun kendince yasayisini seyreylersin sadece. Kimi gun gelir, ne yapsan vizilti halinde cikar sesi. Actir yemek verirsin, onu istemez mesela. Oyun oynamak ister oyun oynarsin, ortasinda krize girer. Bir sey seyredeyim der, seyreder sakin sakin, bittigi anda, ofke krizine girer. Durup surekli dusunursun, nerde yanlis yapiyorum, daha ne yapabilirim, bana bunlarin 1000/1 yapilmadi cogu zaman dersin, ama bunlarin hicbiri seni serinletmez. Cozum hep nerden cikip gelir biliyor musun, hicbir sey kisisel degil. Sen eger durursan merkezinde, kizin bir yere devrilir aglar, bir tepene cikip ziplar, bir tepinir, bir serilir, en sonunda cikar bakla agzindan, bugun okulda kar topu oynarken arkadasimin kulagina geldi kar, oysa ben baska yere atiyordum o tam o sirada onume geldi, kulagina geldi. Ogretmen kazaydi, olur boyle seyler dedi ama ben yine de cok cok uzuldum. Cunku arkadasim cok agladi. Ozur dilerim dedim ama bana cevap vermedi. Sanirim beni affetmedi. Ve bir tur daha aglar, sarilirsiniz birbirinize askla, biter gider butun gerginlik, gun askla sona erer.

Sabah uyandigindan beri hizmet edersin gerektigince. Kahvaltiyi hazirlar, ortaligi toplar, camasirlari katlarsin. Sirada baba-kiz odev vaktidir. Ama bir klasik haline gelen bu fasil dovusle biter. Baba ben yapamiyorum, der, icinden ofke cikiyordur, cocuklugu aklina geliyordur. Gider odeve baslarsin beraber. Senin cocuklugun da beterdir bu konuda. Her cumlenin basi sen gerizekali misin, pratik ol, kafani kullan, salak olma diye hitap eden babani da alip yanina, baslarsin odeve. Babani duyarsin her daim kulaklarinda, ama ellesmezsin daha fazla, bol bol nefes ala vere bitirirsin odevi. Sonra oda toplama fasli. Cok organize kizin, istedigi sey, istedigi gibi, istedigi yerde durmayinca krize girer, gider sakinlestirirsin. Babandan pratik olmayi ogrenmis senonun organizasyonunu degistirmeden, durumu kurtarmak icin careler ararken nefes alip verirsin derin derin, bunu da halledersin. Sonra oglen yemegi hazirlayip, onu yemem, bunu yememlerle mantik ve saglik cercevesinde kucuk nutuklar atarak onu da derin nefeslerle atlatirsin.

Artik resim dersine gitmek icin hazirdir. Baba kiz gidecekler, kiz hazir baba hazir ama hareket yok. Baba zaman gelmedi sanir, anne hazir oldugunu soylemistir ama kendini anlatamamistir. Kendi yasinda birini gorunce karsisinda, ve o kisiyle de anlasmazlik hissedince kontrol kaybolmaya baslar. Baba, sakinlesmen lazim senin diyerek, yani laf ederek gider evden.

Sakinlesmem lazim! Odevi yaparken 3. dakikada sinirlenen babadan bir daha haber alinamamisti 3 saattir. Sakinlesmek? Ofke karindan yukari dogru cikmaya baslar suratle. Tam o sirada, 3 saat once babaya soyledigim sozler aklima gelir. Baba sinirlidir hala. Sakinlesmenin yolunu bilmemekte. Geri adim atilir. Bloga gelinir, anlatilir. Hicbirsey kisisel degil. Sen merkezinde durup etraftaki oyunun oynanmasina izin verirsen, kisisellestirmezsen hicbirseyi, hatta sana "SEN" diye hitap edilen cumleleri bile ustune alinmazsan, iste o zaman gorursun gercegi.

Simdi yaziyorum, derin derin nefes almaya devam ediyorum. Cok kendimde oldugum soylenemez ama en azindan farkindayim. Farkindaligim devam ederse bugunu de boyle atlatiriz selametle :)

8 Ocak 2013 Salı

Kadin


1 hafta once saclarimi kazittim
2 hafta once esim elimden tutup dansa kaldirinca beni mutfakta, once istemedim dansetmek, katilasti butun vucudum, sonra sarildim. Oyle degil, dedi. Kollarini erkek gibi tutma, kadin gibi koy, eller omuzumda olacak. "Benim kadin tarafim kotudur" dedim, ezberden.
20 yil once, bir tokatla baslayan kavganin sonucu kadinimi terkettim anne evimde.
20 yil boyunca adim adim erkeklestim, bilmeden, isteyerek.
Once erkek gibi ozgur oldum. Erkek gibi hesapsiz. Istedigim saatte girdim eve, istedigim saatte ciktim. Istedigim zaman yedim, istedigimde ictim. Erkek gibi capkinlik yaptim, umursamadim. Uzulecekleri kaale almadan sadece kendi mutlulugumu hesapladim, erkek gibi. Bencilligin dibine vurdum. Bana ne kardesim, hosuna gitmiyorsa yapmasin, yasamasin, konusmasin'la bitti cumlelerim. Rest cekip durdum herseye.
Efe vari konustum kimi zaman, agiz dolusu kufurlerle.
Erkekler cok cok sevdi beni, en super kadin oldum onlarin gozunde, cunku hic kadin gibi degildim.
Kadinlardan uzaklastim bir bir. Cekilmez oldular gozumde. Dedikodulari, zayifliklari, herseyi dramatize etmeye meyilli halleri, kontrolsuz duygusalliklari, kiskancliklari. Midemi bulandirdi cogu zaman. Eski kadin halimi gordum onlara bakarken, kendi kadinligimi terkettigim gibi onlari da terkettim bir bir. En yakin kiz arkadaslarimi.
Ayaklarimin ustunde durdum, evler degistirdim, isler degistirdim, paralar kazandim, ulkeler degistirdim. Hicbirseyden korkmadim, hicbir sey beni sindirmedi. Pasiflik gunleri bitmisti, hep ileri hep ileri, aktiftim artik. Bir donem o kadar guclendim ki yaptigim yorumlarla, bakislarimla, hatta sadece varligimla kucumsedim etrafimdakileri. Gucluydum, onlar da guclu olsalar ezilmezlerdi. Tahammul etmedim hicbir zayifliga, kendimdekine etmemisken baskasindakine nasil edebilirdim.
Sonra Hindistan malum yeni dogum. Guru'nun gucu kalbim devreye girdi cocukluk gunlerimdeki gibi. Hatirladim kalpten verilen kararlari, sefkati, anlayisi, toleransi, sabri. Bunlar yetti sandim herhalde. Bu cerceveyle hayatta kalmaya calisiyor kadinligim son 8 yildir.
Dun naturapath randevum vardi. Rahatsizliginin sebebi disi (feminen) yanini gormezden gelmen, dedi. Sadece bir yaninla saglikli olamazsin, disi ve erkek birbirini tamamlar, disi yanina da ihtiyacin var dedi.
Gormezden geldigim kadinligim, son iki yildir hastaliklarla tokatliyordu beni ama hala bakacak yurek bulamiyordum.
Terkettigim kadinligimla kaybetmistim yaraticiligimi, sakinligimi, sessizligimi, yumusakbasliligimi, ozverililigimi, pasifligimi, sicakligimi. Tacize ugramis kadinligimi iyilestirmeden terketmistim. Erkek olunca iyilestim sanmistim. Inanir misin, daha yeni anladim.
Artik acidan korkmuyorum, artik erkek yanim sayesinde gordum kendi icsel gucumu. Ozgurlugumun tadini aldim. Sinirsizligimin. Belki bu noktaya gelemezdim erkek yonumu bu kadar guclendirmesem. Simdi hazir oldugumu hissediyorum. Hazir olmasam bu kadar apacik da cikip gelmezdi bunlar karsima zaten.

Surec nasil ilerler bilemiyorum, ancak bugun birinci adim, sariliyorum, cok uzun yillar oldu, cook geride kaldi ama, hayal meyal hatirliyorum, aslinda ben cok guzel bir kadindim...

PS. Bu yazinin ustune posta kutuma dusen satirlari eklemeden edemedim. Bir kitap alintisi, esirgeyemedim:


"We are born to enjoy life. Unfortunately, life is not always enjoyable. To protect us from the horror of emotional distress, our bodies are equipped with a very sophisticated protection system.
This denial system protects us from permanently feeling bad from the emotions we dont have the capacity to address due to lack of maturity or knowledge, or a weakness in our support system.
This denial system, the "guardian" is in charge of hiding the emotions until we are able to meet the conditions that will allow us to digest them and grow from them.
Since we are born to enjoy life, every single part of our body is entitled to participate in this enjoyment.
When we hide an emotional charge somewhere inour body, this place doesnt feel bad because it has become numb. But by the same token, it cant feel good either.
The role of our guardian is also to let us know when we finally meet the requirements to be able to face our emotions. Once we are mature enough, stable enough, strong enough and have a sufficient support system, the guardian lets us know this through a symptom.
A symptom is then an attempt from our deeper inner self to let us know that it is time to change, time to grow, time to heal" - Gilles Marin (from the book Five Elements, Six Conditions - A Taoist Approach to Emotional Healing, Psychology and Internal Alchemy)