24 Eylül 2010 Cuma

Ask da Ask

Nerden geldi bu gevezelik anlamadim ama bir konusasim yani yazasim geldi bu siralar anlamadim hic. Konu ask olunca akan sular duruyor herhalde. Cok sevdigim o guzel kalple ayni seyi paylasiyoruz sanirim bu noktada askta uzmanlasmisiz :)

Konu ask olsun yeter ki, ne oldugunun onemi yok konusurum, yazarim, okurum, dinlerim. Ama oyle basit asklar ilgimi cekmez. Biri birini gormus ici soyle ilik ilik akmis oyle degil bahsettigim. Leyla ile Mecnun gibi diyecegim ama cok klasik olacak. Acili olmali, donusturebilmeli. iliklerine kadar acitanlardan olmali, yasadigini anlamali. Karnina agrilar girdirene kadar guldurmeli veya kahretmeli. Gecenin ikisinde, ucunde, besinde kalbinde agrisiyla uyanmali. Acisindan nefes bile alinamamali. Gordugu her renkte, tasta toprakta, ona dair bir iz bulmali. Yolda yururken sokak cocuklari sevdiginin ismini haykirmali. Kalbi mengene icinde sikismali, acimali acimali.
Bir umit isigi arada yanmaya kalksa, umit derken donus degil, yeniden birliktelik degil sadece bir haber, bir kipirti, yer gok oynamali. Depremler olmali, saglam binalar yikilmali.
Iste oyle asklardan bahsediyorum ben.
Iste o asklarin sonucunda buldum ben SEN'i. O asktaki adamin gozune bakarken eriyordum ya hani, kalbim sizlardi, titrerdi ya hani, iste o titremenin SEN oldugunu ogrettiginde Swamiji, yazmistim ya daha once inandim ona cocuk gibi. O titremeyi takip ettim gecmisin izlerinde. Hatirladim o anlari, hatirlayinca da titriyor ya, cunku hic bitmiyor ya ASK. Goz gitti, gonul geldi, gonul gitti, O geldi. Acemiligim cok oldu baslarda. Nasil buyur edecegimi bilemedim. Cunku ben bir tek adam sevmesini bilirdim, adam gibi sevmesini bilirdim. Hep ayni yoldan O'na yurudum. Once adamimin gozlerini, sonra gonlunu buldum, sonra kendi gonlumdeki kipirtida durdum. Burdasin dedim. Hep burdasin diye O'nu buldum. Gecmis denen yerde hep O'nu aradim, hergun yine O'nu buldum. Megersem ne de oyuncuymus, nasil da oynamis. Cocukca, art niyetsiz, sadece ASK icin. Buldum ya, bulunca bir bayram yeri oldu/m. Koluma dokundu, sacima dokundu, sardi sarmaladi. Disimdaki herseye bulasti. Bulastikca donusturdu. Sifreleri cozdurdu. Daha cok cok vardir ama ogrendim ki bir tek ASK var gerisi egzersiz.
Simdi Mira bana sariliyor I love you so much diyor, bakiyorum gozlerine, gozlerinden gonlune, gonlunden O'na. Sevdigim Mira mi? Degil!! Benim O'nu sevmem icin once O'nun bana izin vermesi gerekiyor. O bana seni seviyorum diyor, ben O'na. Mercan Dede demisti; senin O'nu istemen icin once O'nun seni istemesi gerekiyor, diye. Ben kocama yaziyorum seni cok seviyorum, diye. Gozunu buluyorum, gonlune kayiyorum, O'nun kucaginda buluyorum kendimi. Sonra Sufi'yi dusunuyorum. Evine gidiyorum, gozunu buluyorum, gonlune kayiyorum, hooop yine O'nun kucagindayim. Brajeshwari'yi okuyorum, gozunu goruyorum, gonlune degiyorum, O'nun kollarindayim. Sonra dus'un odasina gidiyorum universiteye. Gozunu buluyorum, gonlune kayiyorum, sonu malum yer, EV....

ASKla...

23 Eylül 2010 Perşembe

Hayal mi hedef mi?

Gecenlerde bir lise arkadasimla meshur facebook ortaminda bulustuk. (Gecmisten pek kimseyi geri getirme hevesinde olmadigim icin, lise arkadaslarim pek yok listemde. Baska sebepler de var da, onlari simdi konusamayacagim. ) Kirmizi yanakli, sisman, lule lule simsiyah saclari olan, saclari hep bir yerlere dagilan, surekli nefes nefese bir kizdi. Gecmise bakinca oyle kalmis fotograf gozumde. Bir de siyah babet ayakkabilanin icine giydi kalin soket coraplarini animsiyorum. Gomlegi eteginden dagilirdi ogleden sonra. O da bizim gibi cok mu kudururdu orasini animsamiyorum ama terlemis hatirliyorum bol bol. Yuzu gulec ve islak. Bir de en cok hatirladigim sinifa, okula, hicbir yere sigmayan kocaman kalbi. Aslinda pek yakin degildik ama dusundugumde bu manzaradan cok surekli kalbi gozumun onunde.

Bir edebiyat dersinde kompozisyon sinavimiz vardi. Ben o sira gundemde annemlerin bosanma hikayesi oldugu icin onu yazmistim. Yillardan lise 1 idi. Yani okuldaki 5. senem. Ve hilafsiz herkes benim mutlulugumu kiskanirdi. Sen ne kadar mutlu bir insansin, ahh keske ben de senin gibi mutlu olsam, ne guzel guluyorsun, ne guzel hep guluyorsun. Hep bunlari duyardim. Komik ama ya da ironik diyelim, bunlar genelde babam annemi dovmus biz karakola gitmisiz, orda ifade vermisiz veya babam annemi dovmus biz bicaklari saklamisiz olasi cinayeti engellemek icin gecelerinin ertesi gunlerine denk gelirdi. Ben icin icin gulerdim. Evet derdim. Ya da ilham verirdim sen de cok guzelsin, cok guzel guluyorsun gibi. Ilk defa o gun, o kompozisyon dersinde yazmistim acilari o kagida. Kimseye hicbir sey anlatamasam da, evin o kavga dolu halinden kactigim limanin okul ve arkadaslarim oldugunu yazmistim. Onlarin benim icin ne kadar ozel ve onemli olduklarini, tek tuttundugum sey oldugunu. Sonra babamin bosanma sonucu evden gitmesiyle neler hissedecegimi yazmistim. Bana cay koydurmak istediginde, ki ben odamda ders calisiyor olurdum, cay kasigini cay bardagina hizli hizli vururdu, duymazdan gelemezdim, duyulmayacak gibi degildi, bir de beraberinde icinde adimin gectigi bir Kafkas sarkisi soylerdi. Bu beni hep ofkelendirse de, babamin gidisiyle bunu ne kadar ozleyecegimi yazmistim. Kompozisyon sinavindan 10 almistim ve hoca okumam icin israr etmisti. Hayir desem de sanirim icindeki arkadaslarima ne kadar ihtiyacim oldugu kismini, onlarin da duymasini istiyordu. Ciktim kursuye okumaya, birinci paragraf bitmemisti ki aglamamla kesildi okuma. Sonra baska biri devraldi, sonra baska biri. Oylece okudular. Bittiginde pekcok kisi agliyordu. Bu benim anlattigim kirmizi yanakli kocaman kalpli arkadasim aglamaktan bitap dusmustu. Ders sonunda sarilanlar bile vardi boynuma. Boyle zamanlarda kaskati olur benim icim, pek kabul edemem. Yani o zamanlar oyleydi, simdileri bilemiyorum. Ben oyle kaskati sarilmalari kabul ettim. Allahtan haftasonuydu da araya iki gun girdi. Pazartesi ben utana sıkıla geldigimde pek kimse birsey konusmuyordu. Bakislar biraz farklilasmisti ama normallerdi cogunlukla. Ilk tenefuste bu arkadasim yanima geldi. Haftasonu radyoda babamin bana soyledigi sarki calmis, beni animsamis, cok aglamis. Icim acimisti. Sanki birini acitmisim gibiydi. Onu teselli ettim, hala agliyordu cunku :) Canim benim.
Cok uzattim, asil konuya gelince, ben bu arkadasimi buldum, o kocaman kalbi yine yakinimda olsun istedim. Cok az konusabildik. Cok yogunum yazacagim sana mutlaka deyip cekiliyordu cogunlukla. Bir ara Luksemburg'a beklerim sizi dedi. Bir ara 4 ayri sehirde ofisler var gidip gelmek zorunda kaliyorum dedi. Temsilci veya asistan gibi bir gorevi oldugunu dusundum. Hic bilgilerine de bakmamistim. Sonra denk geldi niyeyse baktim, cocugu var mi diye herhalde. Baktim Vice President olmus :) Yani Avrupa'da 4 ayri sehirde ofisi olan bir firmanin Yonetim Kurulu Baskani. Kalbim oyle bir kabardi ki anlatamam :) Bu hissi bir baska lise arkadasimda daha yasamistim, o da cok cok sessiz kibar bir kizdi. Simdi bir aktris olmus ve hem de cok basarili bir aktris, oduller aliyor film festivallerinde, yardima muhtac ulkelere de gidiyor, duyarli da yani ayni zamanda. O zaman da gozlerim dolmustu mutluluktan. Cunku hayalleri vardi, hedefleri buydu. Cok calismislardi. Hatta kirmizi yanakli arkadasim evlenmisti ama cocugu yoktu. Soramamistim ama belki de isi secmisti, cocuk yerine. Diger aktris olan arkadasim hala bekardi.
Butun bu gelismelerin ardindan yattim yatagima. Sen ne oldun Uma dedim kendi kendime. Neye basladin ve neyi basardin? Senin neyinle kim nasil gurur duyabilir acaba diye dusundum. Sonra babami hatirladim birden. En yalniz oldugu donemlerden birinde bana: "Insan bir seyi cok isteyince olmuyormus demek, ben en cok iyi bir ailem olsun istemistim" demisti. Yatagimda kalbime soktum bu cumleyi. Annemi dusundum. Nasil yokluk cektigini, nasil taciz edildigini hayati boyunca, nasil zorluklarla calistigini, bizi buyuttugunu. Sonra kendime baktim bir daha. Onlarin hayatlarina noktayi koymustum. Acilarini sifalandirmistim. Bitmisti. Simdi yine geldi gozyaslari. Hosgeldiler. Demek gercekten dogruyu gormusum...
Hep bir ailem olsun isterdim. Bu istek tohumunu belki de babamdan miras aldim. Hep rahat yasamak isterdim, zengin degil ama sıkıntısız, bunu da annemin cektigi yoklukta yazmisim sanirim. Hep dogru, durust, caliskan, guzel, sadik bir kocam olsun isterdim. Hep sevdigim, hem de cok sevdigim, sevgimi gosterebildigim, onlara vakit ayirabildigim ve onlar icin her turlu ortami yaratabilecegim guzel cocuklarim olsun isterdim. Hep yurtdisinda yasamak isterdim. Hep yazmak isterdim. Hep herkesin kalbine umut ve sevgi tohumlari ekmek isterdim. Hayal midir, hedef midir bilemem ama basarmisim Allah'in izniyle. Hatta yanlis oldu cumle, Allah istedigim herseyi vermis bana. Sabah uyaninca oyle cok sukrettim ki kocama, kizima, hayatima, aldigim nefese, herseye ama herseye. Anneme sarildim kalbimden anne rahat et basardik dedim, babama sarildim icimden huzur icinde uyu gecti kotu gunler dedim.
Yine Neem Karoli babayi aniyorum simdi bunlari yazarken. Anmiyorum da o bana guluyor muzip muzip. Diyor ki sen Ben'i isteyesin diye senin her istedigini verdim. Artik istedigin hicbirsey kalmadi BEN'den baska. BEN dedikce gozumun onunden geciyorlar BIR BIR; Siddhi Ma, Neem Karoli Baba, Ramana Maharishi, Gurudev, Swamiji, St Francis, Mother Mary...
Bir bayrak yarisindaymis gibi, biri digerine devretti bu bedeni, bu kalbi. Ben ne derim ki simdi. Gozyaslarimi gunesinize akitmaktan, kalbimin sukranla tasmasindan, askla isminizi anmaktan baska ne diyebilirim ki....

22 Eylül 2010 Çarşamba

Bir Papaji uyanisi daha!

Papaji veya nam-i diger Poonjaji. Bir videosunu seyrettim gecenlerde. Bir konu bu kadar basitlestirilebilir, birine bu kadar mukemmel rehberlik edilebilir. Satsang'lardan biri. Bir kiz not yollamis; "Papaji soracak sorum yok, sadece izin ver seninle oturayim ve bana goster." Kizi cagiriyor. Otur bakalim. Oturmak istedin, geldin oturdun simdi ne istiyorsun diye soruyor.
Ben'i bulmak istedigini soyluyor kiz.
Papaji: "Nerde o "ben"
Kiz: "Burda" (isaret ediyor etrafini)
Papaji: "Eger icerdeyse iceri git, eger disardaysa disari cik"
Kiz: "Icerde"
Papaji: "Eger icinde ise ne kadar uzakta ?oraya gitmek icin neye ihtiyacin var ? tren, ucak, araba? iceri gitmek icin simdi neyle gitmeyi tercih edersin? Ihtiyacin yok onlara di mi iceri gitmek icin? Peki o zaman kimsin ?

Kiz: "Mesafe yok oraya gitmek icin ("no distance") "
Papaji: O zaman hic hareket etme. (Don't move!)
Hic birsey dusunme (Do NOT start a thought!)
Zihnini oynatma, o da bir hareket (Do NOT activate your mind, it is movement)
Birak zihnin hareket etmesin (Let your mind do not move)
Birak aklin bir saniyeligine hareket etmesin ve soyle bana nerdesin? (Let your intellect do not move for one second and tell me where you are ?)
Hemen ilk aklina geleni soyle.
Kiz: "Burdayim (Here)"
Papaji: Burda kal, burda KAL (Stay here, stay here)
Mutluluk bu, ozgurluk, uyanis, gorebilecegin tek sey (This is bliss, happiness, freedom, enlightenment, all that you can see!) "
Ve o AN anliyor kiz, gulmeyle aglamayla karisik bosaltiyor icindeki butun birikmisi. Muhtesem bir an! Ve bir o kadar da basit :)
Yazdigimdan anlasilmadiysa buyrun kendiniz seyredin :)
http://www.youtube.com/watch?v=YWwe8HzUJu8&feature=player_embedded#!

21 Eylül 2010 Salı

Guzel yazarlar...

Ah ne guzel yazilar okudum, ne guzellerdi. Icim pir pir. Hani masmavi bir denizin onunde mayonla beklemek gibi. Simdi icine atlamak istiyorsun suyun. Mevsimi bilmiyorum ama. Donmaktan korkuyorum herhalde. Veya deniz mevsimi kapandi da ben hala mayomu giyip ah bir girsem diye bakiyorum. Ya da denizin olmadigini anlamisim, mayomla durmaktan rahatsizim.
Secmeye gerek duymuyorum, hepsi bir.
Yazacak oyle cok sey var ki. Ama hepsi gecip gittigi icin yazilmalari gelmiyor hic. Donem donem yazmisligim var ayri ayri, bir bir. Simdi oyle guzel yazarlar var ki gozumun, gonlumun onunde, beni bir rahat birakmiyorlar. Oyle nefis yaziyorlar ki, her kelimelerinde, her o buyulu cumlelerinde butun hucrelerim dagiliyor, onlar oluyorum. Sonra yorumlari okuyorum, gulumseyerek sanki bana yazilmislar gibi. Akil hastaliginda farki yok gibi gorunse de birlik bilinciyle oldugunu biliyor kalbim :) Ask'la bagliyim hepsine. Ask'la sukran duyuyorum kelimelerine, kalemlerine. Yazdirana bir daha, bir daha, bir daha asik oluyorum.
Yazmali miyim diye durup dusunuyorum. Benim kelimelerim artik bu kadarlar. Eski kelimelerimi, tutkumu, askimi onlarda gorup mutlu oluyorum, hepsi bu. Ha ben, ha onlar :)

17 Eylül 2010 Cuma

Kitapci

Bugun West Bloor'a gittim. Cok keyifli, guzel ve siradisi dukkanlarin yan yana oldugu bir tatil kasabasinin ana caddesine benziyor. Mira'ya bir iki ihtiyacini almaktan mutlu yururken, bir kahveci gordum. Canim cukulatali birseyler icmek istedi, kahvemi aldim. Kahvecinin yaninda giriste gozume guzel bir kitapci carpmisti. Kahvemi de orada icemeye devam ederim niyetiyle almistim. Tipki filmlerdeki gibi :))) Sonra girdim kitapciya. Nefis kitap kokuyor. Super renkler, birbirinden baska boylar. Asigim ben kitaplara :) Her sira ayri, psikoloji kitaplari, cok satanlar, sosyoloji kitaplari, biyografi...
Psikoloji standina koymuslar Eckhart Tolle kitaplarini, guluyorum :) Tabii cok psikolijik bir konu. Hatta Tanri bilinci diye, psikolojik olarak sartlaniyor da olabiliriz. Bu standda umitliydim, ama gozume birsey carpmayinca, laf attim gorevliye. "Yeni tasindim Kanada klasikleriyle ilgili bilgi alabilir miyim? Okumaya baslayacagim." Icimde bir yer acayip tatmin oluyor. Okur-yazarim. Bos degilim, bak geldim simdi de sizin kulturunuzle dolduracagim kendimi. Butun bunlari seyrettigim icin rahatim, cunku icimde bir bosluk yok doldurulacak goruyorum. Zevk, eger yerini bulursa tabii ki. Gorevli cok guzel kitaplar gosteriyor. Bakiyorum icine, disina, arkasina. Ama icim almiyor bir turlu. Ismini begendigim bir kitabi ve yazarinin Hintli olusunu ve romanin Hindistan'da gecmesi ve aileyle ilgili olmasi itibariyle de ikinci kitabi secip tekrar psikoloji rafinin onunde buluyorum kendimi. Bir olta bekliyorum. Biliyorum bir kitap var, beni bekleyen, benim bekledigim. Cunku icimde o bosluk olmayan yerde birsey tatmin olmamis durumda. Kitapciya kitaplari koklamak, bakmak, klasiklerden birini veya bir kacini almak icin girmistim, biliyordum. Ama tatmin olmayan yere bunu anlatamiyordum. Ve tam o an ezberimden bir cumleyi gozumun onunde gordum. Mother Teresa: "Everything starts from prayer" Hosgeldin Swamiji :)
Biliyordum buralarda oldugunu :) Beraber olsak da daima, yeniden bulusmak guzel kitapci raflarinda.

P.S Eminim kitaplar icime girdikce, parmaklardan cikacaklar olacaktir :)

16 Eylül 2010 Perşembe

Aciyor..

Dun Sorrowful Mother feast'iymis. Mother Mary'nin Jesus'i carmihta gordugunde yasadigi aci ama bir o kadar da guclu durusu gozumun onunde. Ben de gayet sorrowful mother'im bugunlerde. Acilar var heryerimde. Ve kendime baktigimda oyle guclu bir motif de gormuyorum. Yalniz "hissetttigim" birsey var. Seffaflastigim. Hem de fazlasiyla. Icimi goruyorum, hatta sanki herkes goruyor, ya da icimden hersey ve heryer ve herkes gorunuyor. Mira ustumu tutuyor cekiyor. Kolumu cekiyor, sacimi cekiyor, itiyor. Yaptigi hersey beni rahatsiz ediyor. Ben rahatsiz oldukca limitler daha da zorlaniyor. Soz dinlememesinden rahatsizdim, bagirmaya basladi, bagirmasindan rahatsiz oldum, vurmaya basladi, ondan rahatsiz oldum isirdi, ondan rahatsiz oldum tukurdu. Dun karateye vermeyecegim Mira'yi bizi oldurur birgun dedigimi duydum. Guya saka yapiyordum, ama kendimi gordum gayet ciddiydi icim. Duyduklarima inanamadim... Sonra herseyin ASK'ta eridigini hatirlattim kendime. O bagirdikca sarildim, vurdukca ellerine sarildim icim eridi, isirdi kucakladim. Kizgin degildim artik, rahatsiz da degil, ama huzun vardi bir yerlerimde. Gece yattiktan sonra hic konusmak gelmedi icimden. Oturdum bir koseye, mantralarimi yaptim yine. Biliyordum gececegini, bir amaca hizmet ettigini. Sorunun Mira degil, bana birsey ogretmek icin yasandigini. Ogrenene kadar yasanacagini... Ben dahil herkes dil bilmedigi icin boyle, ondan bunlari yapiyor, vucudunu kullaniyor, kelimelerini kullanamadigi icin dese de, evet bu Mira'nin kismiydi ama benim kismim baskaydi.
Sabah Gurudev'in gunlugunu okuyordum. "An aspirant must be sensitive and yet possess a body and nerves completely under control. The greater the sensitivity becomes, the more difficult the task. Noises which pass unnoticed by an ordinary person are torture to one who is very sensitive. Develop the inner power of the self. Centralisation of ideas will stop the out-­going habit of the mind." diyordu.
Yagmur sonrasi bulutlarin acilmasi gibi oldu yine :) Fikirler, boyle olmasi lazimlar, cocugumu soyle yetistirmeliyimler hepsi birden kapi disari edildiler gordugum an. Ben mi ettim, hayir! Sadece gordum atildiklarini. Ihtiyacim kalmadi.
ASK ...
Su anda burda yok, ama uzgun degilim. Yoklugunu da biliyorum artik... Kap ne kadar genisse, O o kadar dolabilir. Mira ve esim olmasa kap nasil genislerdi ki...
Mira'nin kismi ne zaman ve nasil ve ne sekilde devam eder, o da O'nun isi. Bize kabul etmesi dusuyor bir tek.
Dun iki kisiye yazmaya calismistim bu olanlari. Dallarinda uzman iki kisi. Ama iki yazinin da yarisinda icimden bir ses tekrar tekrar ayni seyi soyledi: "You have nothing to DO" Senin YAPACAGIN hicbirsey yok! Ve tabii yazamadim...
Bunu bir bilmek yetmiyor... Her an yasamak icin iste o cekistirmelerde birakmak gerek kendimi ve teslim olmak aciya....
Darmadagin bir yazi oldu ama iste aynen oyleyim :)

13 Eylül 2010 Pazartesi

Zaman zaman

Uzunnn zaman oldu yazmayali. Icim kayniyor arada ama elim hic gitmiyor. Tembellik bu biraz da. Kotu besleniyorum bu aralar. Kendime zarar verecek yiyecekleri seciyorum, nedenini bilmiyorum, sadece seyrediyorum. Itirazim da yok.

Aile uyeleri istedi diye facebook alemine katildim ben de. Fotolar, videolar, gune dair kisa cumleler, insanlarin durumlarina yorumlar. Kendimi ne kadar ifade edebiliyorum acaba?

Bugun ortaokuldan bir arkadasimi gordum tesadufen birinin listesinde. Cok severdim, hala cok seviyorum, gorunce kalbim titredi. Neler oluyor da bitiyor iliskiler, hikayeler. Ben onlarin neresindeyim simdi kimbilir? Benim hikayemin bittigini soyledigim kisiler benim kalbimdeler, ben de onlarin kalbinde miyim? Benim onlari umursadigim kadar umursadilar mi ki beni? Umursamak yanlis kelime aslinda, kalpsel bir iliskiyi kastediyorum aslinda. Umursamak cok egosal. Kalbimde olanlarin kalbinde olup olmadigimi dusunmek de bir o kadar egosal amma velakin :) Peki ne olur egosal dusuncelere girip baksam. Baktigimi goruyorum, onemli olan bu degil mi?

Icim sizladi pek cok profile bakarken. Neler neler yasadigimi hatirladim her gecen sene de... Hindu inancinda son incarnation'i yasayanlar cok degisik deneyimler ama agir deneyimler yasarmis. Bu son hayat herseyin temizlenmesi gerekiyor diye. Tek tesellim bu boyle hissettigim gunlerde. Yoksa gecen yillarin agirligi biraktigimi bilsem de, adet oncesi donemlerde birden karsima cikiverebiliyor.

Bu da ayri bir komedi. Neden acaba bir dolu ay boyunca guzel guzel yasarken, zaman zaman nedir bu geri tepmeler. Hala kirintilar var demek. Var tabi, baksana icim acidi diyorum bakarken. Nedir ki acitan. Kimin cani aciyor? Ne olmustu da aciyor icin? Kendini ne olarak goruyordun sen, ama digerleri seni nasil taniyordu?

Peki ya simdi? Sen kendini ne olarak goruyorsun, ve digerleri seni nasil taniyor?
Simdi icin ne kadar rahat, kimseyi umursamadan kalbin huzur icinde isil isil bakiyorsun. Gecmise bakarken gozumun onune inen karanlik perdeler de ne? Bugun yapan ben degilim, o zaman ben miydim? Bugun olanlara sukrediyorum, onlar olmasa edebilir miydim?

Hep bunlar avuntu gibi gorunse de, gercek kalbimde. Adet oncesi sendromlarin kocama veya kizima patlamasindan iyi oluyor gecmise patlamalarim :))

Menapoza girmeyi benim kadar isteyen biri yoktur herhalde :)
O zaman bakalim neler yazilacak bu sayfalara???