15 Haziran 2011 Çarşamba

Aski baska yerde sanarken 2

1999 yilindan

Karanlık bir bekleyiş içinde(-yim), ben, ellerim, gözlerim, kalbim...
Aydınlığa duyulan inanç, özlem arttıkça, onun eksikliği de iyiden iyiye
kendi kendini çoğaltır oldu. Aşık olunmayanlara aşkın çarçabuk ispat edildiği,
gerçek aşklara duyulan aşkın ise bir tek an bile ifade edilemediği, edilse de
inandırılamadığı dönemlerde yaşıyor-um ben, kalbim, kim bilir belki de herkes.
Oyun oynayamayana, acemilere, Yeşil Çam Kahvesi'nde beklemeleri öngörülürken,
profesyonel oyuncular politika sahnelerinde tur atıp, nabza göre şerbet veriyor.
Tilkilerinin birinin kuyruğu diğerine değmiyor. Onlar alkışlanıyor, omuzlarda
taşınıyor, hep kalabalıkla yaşıyor. Oynayamayanların adı ise aktör aktris ...
Meteliğe kurşun atıyorlar. Kurşun yönünü şaşırıyor, kalpten yaralıyor.
Oyuncu Yeşil Çam' da kan kaybından ölüyor, Kızılay'ın ruhu duymuyor, ne de dolunayın.
Dolunayın canı sıkılıyor, bu sıralar kimsenin umurunda değil. Ne şiirler yazılıyor
adına, ne şiirler okunuyor ışığında. Dolunay insanlara küs, dolunay aşıklara küs,
düşüyor denizin kollarına. Denizin enginliğinde ışığını uzatıyor, alan yok. Kimsede
para yok, para eden aşk yok. Parasız aşk yok. Cebin ne kadar doluysa, aşkın o kadar
büyük. Cebinde umut, ümit, şiir, şarkı sakladıysan, aşk bir Mercedes'e binmiş gitmiş
çoktan. Senin cebindekilerin anlamı yok.

Ferhatla Şirinler, Leylayla Mecnunlar, Romeoyla Julietler, ya tozlu raflarda kalmış,
veya günlük gazetelerin üçüncü sayfalarında hortluyor. Yüzü sarı, gözleri yaşlı,
yüreği kanlı...Kalbi siyah beyaz matbaa harflerinde atıyor. Ne aşkın, ne aşkının
umurunda. Kimi kalemini alıyor, başlıyor yazmaya, hep bildik, hep öğretilmiş
kalıplarla aşkı. En aşık işte o. Kimi kalem tutmaz, yazı bilmez, sarılıyor aşkına.
Bilmez dedik ya, sarılır aşkına sımsıkı. Bilmez dedik ya boğar sarılırken.
Ölür kollarında aşkı. Öldüğünü bile anlamaz. Anlatamaz sevdiğini. Adı katile çıkar.
Katil hapishane duvarlarına yazar aşkını, yazdıkları bir uyanık tarafından yeniden
yazılır. Satılır, satılır. Yazan en aşık. Hapiste yatan katil.

1999 yılının son aylarına geldik. Mezarlar Milattan Sonraki 1999 yılın milyonlarca
ölüleri ile doldu taştı. Bin yılların evlerinde yaşıyor nice beden, mezardakilerden
daha ölü. Hastaneler dolup taşıyor yaralılarla, bin yılların evlerinde yaşıyor nice
yaralılar. Yaralarını saklamışlar gazetelerin arkasına, siyah beyaz matbaa
harflerinde atıyor kalpleri, tozlu raflarda kanıyor yaraları.

Rehabilitasyon merkezleri dolup taşıyor delilerle, bin yılların evlerinde yaşıyor
oysa toplumun en delileri. Hep beraber aynı kutuya bakıyorlar. Yaşamları
seyrediyorlar film diye, kendi yaşamlarını yaşayamıyorlar. Yaşamlarına en az bir
hayal ekmiş her biri.Bekleyip duruyorlar filizlensin diye. Memlekette su sorunu var.
Barajlar boş.

Yağmurlar yağmaz olmuş. Yağmurlar yağmıyor artık üstümüze. Yağmur bile ıslatmıyor
kurumuş yanaklarımızı. Gözyaşları çoktan tarih olmuş. Bin yılların evleri
ağlayamayanlarla dolmuş. Ağlamayan güçlü insanlar doğmuş.

Oysa tarih bu kadar 15 Haziran 2011 olmasaydı ve yazabilseydim keşke. Şöyle yazsaydım
mesela; Bugün 15 Haziran Carsamba. Bugün yine gülerek uyandım sıcacık yatağımda.
Kalkmak istemedim hiç yataktan. Sana baktım. Sıcacık nefesini nefesimle içime çekip,
seni seviyorum dedim. Seni seviyorum, seni seviyorum, seni seviyorum. Seni parayla
satın alınamayacak kadar büyük bir aşkla seviyorum. Pencerem açık sonuna kadar,
dışarıda deli divane esen rüzgar gibi seviyorum seni. Her esişinde içim biraz daha
titriyor ve biraz daha savruluyor sana .
Gökyüzü yıldız dolu, yıldızlar güllerce sevgim sana olan. Her biri aşkı anlatıyor,
koparsan da bitiremezsin. Samanyolu'nca seviyorum seni, pırıl pırıl, uçsuz bucaksız,
başlangıçsız, bitişsiz.
Denizler masmavi, okyanuslara uzanıyor her biri. Denizlerce çoğaltıp, okyanuslarca
seviyorum seni. Derinlerine dalıyorum her sabah ve her akşam ve her nefes alıp
verişimde. Bir vurgun, bir vurgun daha yiyiyorum derinlerden, seni daha bir seviyorum.
Yağmurlar yağıyor üzerime, üzerimize. Deli dolu yağmurlar. Seni yağmur damlalarınca
seviyorum. Yanaklarım ıpıslak.

Ve şöyle bitirebilseydim keşke. İyi ki sen varsın ve iyi ki tarih bu kadar 15 Haziran 2011....

P.S 1999 yilinda yazilmis yazinin sonundaki tarihler bugunun tarihleriyle degistirilmistir. Asil tarihleri ve askin kucuk "a" halinin yasandigi donemleri animsayamadigim icin kusura bakmayiniz!

Hiç yorum yok: