12 Kasım 2011 Cumartesi

Sen nerdesin?



Gecenlerde cok sevgili hocamin paylastigi bir metinle oyle derinlerden hislendim ki, bugun yine ayni seyi dusundum. Iste o paragraf:


‎- Biliyorum. beni yüzümle tanıyorsun, beni yüz olarak tanıyorsun ve
hiçbir zaman başka biçimde tanımadın. yüzümün bana ait olmadığı gibi bir
düşünceye de sahip olamazsın.

- Yüzünün sana ait olmadığı nasıl iddia edersin? kim var yüzünün arkasında?

- Aynaların olmadığı bir dünyada yaşamış olduğunu farzet . yüzünü
düşleyecektin. yüzünü sendeki bir şeyin bir tür dışa yansıması gibi
tasarlayacaktın. ve sonra sana 40 yaşlarında bir ayna verildiğini düşün.
ne biçim bir dehşete düşerdin biliyor musun? bütünüyle yabancı bir yüz
görecektin! ve şimdi reddettiğin şeyi açık seçik anlayacaktın: yüzün sen
değilsin!


Ve simdi koltugumda oturmus ayni yeri didikliyorum. Kendini gormek icin aynaya bakmaya ihtiyac duyar miydin? Ben dediginde vucudunun neresi hareket ediyor? Ben dediginde kim uyanik? Bedenini mi dusunuyorsun ben derken. Peki ya birine birseyler anlatmaya calisirken ve kendini refere edeceginde elini "ben" dediginde nerene koyuyorsun? Dizine mi, basina mi?
Nereye gitti elin ilk?

Kalbine mi? Senden baska digerleri baska yerlerini mi isaret etti? Yoksa herkes elini kalbinin ustune mi goturuyor? Neden acaba?

Ben'in sahibi orda oturuyor olmasin. Iste "ben" dedigimde, elimde aynam yoksa, kalbim basliyor pitirdamaya, kivril kivril oynamaya. Hani farketmesem, delip cikacak bir yaramaz var sanki. Ya da daha guzeli geldi aklima, ayni kozasini yirtmaya calisan kelebek gibi. Aynaya gerek yok yani.




Hiç yorum yok: