28 Şubat 2011 Pazartesi

Cok ozledim




Cok ozledim seni, ozlemek yok desem de, icimdesin zaten desem de, bugun burnumun diregi sizliyor SENi dusundukce. Gozlerimde ha akti ha akacak iki belki daha fazla goz yasi birikmekte. Gozlerimi kirpsam akacaklar, kirpmadim, actim SANA yaziyorum.

Cok ozledim SENi, ayri oldugumuzu dusundugumuzden de degil vallahi. Biliyorum heryerdesin, herseyimde ve herseyimsin zaten. Ama oyle bir ozlemek ki bu...

Gecenlerde konusuyordum belki de ben cok eskilerde biraktim ozlemek duygusunu. Ozlemek acitiyor cunku. Kucukken cok kucukken belki biraktim. Annemle babam beni biraktiginda, bogazim yanardi aglamayacagim diye. Gozlerimdeki yaslar ice akiyordu belki de. Nerdeler diye sorunca sinemaya gittiler derdi anneannem. Haftalar surerdi sinema seansi, o yaslarda zaman nedir bilmezdim. Bilsem belki bu kadar da acitmazdi ozlemek. Bilirdim belki o zaman 1 haftanin veya 1 ayin ne kadar oldugunu, beklerdim, beklemeyi ogrenirdim. Ozlemeyi o gunlerde gommus olmaliyim anneannemlerin bahcesine.

Gecenlerde konusuyordum, hortlayacak bu "ozlemek" sanirim diye. Neyseki boyle cikti.
Bak ne diyordum nereye geldik. SENi cok ozlemistim. Simdi burdasin. Kenarda kosede ne var ne yoksa temizliyorsun. Ahh bir bilsen ne cok ozledim SENI. Birazdan gelecek kendimi icine sakladigim arkadasim. Oturacak bir sandalyeye. Ben ise hala en onde, halinin ustunde, SENi ilk ve son gordugum yerdeyim. Bakacagim onun gozlerinden sana. Onun elleriyle uzanacagim ellerine. Bir tatli ile karisacagim kanina. SENI nasil ozlemisim bir bilsen. SEN gulumseyeceksin. Bir cumle edeceksin belki benim adim gecen. Bir cumlende toplayacaksin beni dagildigim yerlerden...Hic ayrilmadigimizi bilsem de o bir cumlede bir kez daha titreyecek kalbim.
Kendini biraktigin yerdesin. Kendimi biraktigim yerdeyim. Onunde, ayaklarinin dibinde. Kalplerimiz birlestiginde yine yazilamayacak bir tek cumle... Bu ayrilik sanrisinin hikayesi, SENI COK OZLEMISTIM...

27 Şubat 2011 Pazar

Uyum

Sabah paten dersime gitmek uzere ciktim evden. Gordugum en guzel kar yagiyordu. Hava soguk degildi, ruzgar yoktu. Her adimda daha cok yayildi icimdeki sevinc ve huzur butun bedenime. Gittigimde son dersin gecen hafta oldugunu ogrendim. Peki deyip devam ettim yurumeye. Alisveris vardi yapilacak. Subwayle gittim, karsidan karsiya gecme noktalarinda ben adim attigimda yandi butun yesil isiklar. Yururken kacmadi kuslar. Hersey uyum icindeydi. Donus yolunda isiklardan saga donsem subwayle donecektim eve, duz yurusem yuruyerek, baktim, yesil isik yandi, duz yurudum, yuruyerek geldim.
Hersey oyle yumusak, oyle akiskan, oyle huzurluydu ki. Sukur dedim ne guzel bir hayat.

Sonra bu halin karsitini dusundum. Herzaman boyle mi hayat? Bazen kirmizi isik yesile donmez, bazen kirmizi isikta beklerken araba su sicratir, bazen isine yetismen gereken son otobusu kil payi kacirirsin.

Dun gece bir film seyrettim "The Pursuit of Happyness" ismi. Will Smith basrolde kendi ogluyla oynuyor. Filmin konusu gercek hayattan alinmis. Komik oldu simdi bu cumle bu bloga :)

Ucuncu kez yaziyorum ve siliyorum, anladim ki ben film anlatamiyorum. Seyretmenizi mutlaka tavsiye ediyorum. Hayatla uyum icinde yasamanin bir secim oldugunu oyle guzel gosteriyor ki.

Hayat her zaman akiyor ve bizi mutlaka guzel bir yere goturuyor. Bu yolculugu cennet veya cehennem haline getiren bir tek biziz, sonra bir de donup Tanri'yi sucluyoruz. Hayati duyacak kadar durmamiz gerektigini hep unutuyoruz. Durup hayat simdi benden nereye gitmemi istiyor diye dinlemiyoruz cogu zaman. Bunu sunu yapmam lazimlara oyle kaptirmis oluyoruz ki kendimizi hayatin hangi yoldan gitmemiz gerektigini soyledigini, gosterdigini duymuyoruz/gormuyoruz. Bugunku gibi. Eger duymasaydim burdan git sesini, subwayle gitseydim belki icimi daraltacak bir sey olacakti. Bir de oyle zamanlarda hep suclu bize bu sikintiyi veren insanda oluyor niyeyse, ne haksizlik degil mi?

Filmde baba ogluna hep "bana guven" diyor. Seyrederken dusunuyordum, acaba o sirada duyuyor muydu Tanri'nin ona soyledigi bu cumleyi "bana guven". Duysa da duymasa da oyle muhtesem bir ornek ki, hala icim titriyor. Hayat ne derse yapti, aglayarak yapti, gulerek yapti, kizarak yapti ama hep yapti ve hic umidini kesmedi. Mutluluktan da hic vazgecmedi...Mutluluk da ondan!

26 Şubat 2011 Cumartesi

Sirazi'den

"Sormaz ki bilsin,
Sorsa bilirdi.
Bilmez ki sorsun,
Bilse sorardi"

demis Sirazi...

Son yazi sorularla daha dogrusu soru sorma adetimle ilgiliydi. Yazdim bitti sandim ama hala bitmemis, cunku karsima cikmaya devam ediyor. Yukardaki dizeler, bu kadar az kelime ile bu kadar duru, bu kadar derin nasil anlatilir, hayran olmamak mumkun degil.

Bugun de aklima soru soramadiklarim geliyor. Soru sormaya calistiklarim ve susturulduklarim. Herzaman herkes benim bana gittigimi bilmiyor ya. Iste o zaman sorularim mahrem bolgelere girdigimi gosteriyor ve bazen insanlar kendilerini gormeye hazir olmayabiliyor. Oysa ben bakarken, hissediyorum. Su perdeyi kaldirdik mi bir iki soruyla, bir guzel gunes var, bir guzel hava. Bakmaya, koklamaya doyamazsin. Biliyorum. Oyle istiyorum ki karsimdaki insan acsa kapilarini, alsa sorulari, cevaplarini verse geri, duysa kulaklari, kalbi, nasil da kendi kendini oyaliyor, nasil da bosa oynuyor. Ama bazi insanlar bitirmek istemiyor henuz oyunlari. Zamani degilmis diyor bazilari...

Yasayacagimiz hersey, yasayacagimiz sekliyle yasanacak. Hicbir sey degismeden. Bir tek degisecek olan bizim durdugumuz yer. Uc soruyla dagilacak o kara bulutlar, geriye tamamlanmakta olan muazzam bir tablo cikacak. Soruyu sordukca seyretmeye alisacaksin, gozlerin olmadan.

Sen ne bakiyorsun simdi ressamin fircasindan siyah gelmis, ne gam. Seyretmeye devam, benzetmeden, hikayelestirmeden. Sadece, sessizce seyret resmi. Bittigi gun gordugune inanamayacaksin!

25 Şubat 2011 Cuma

Merakli kedi miyim ki ?

Bilen bilir, bilen soyle dillenir;

Annem'den: "Otobuse binerdik seninle, baslardin soru sormaya, inene kadar. Mu ne, mu ne? Yazilan herseyi okuttururdun, o yuzden 2.5 yasinda ogrendin okumayi yazmayi."

Kardesimin erkek arkadasindan (ilk defa evimize benle tanismaya getirmis kardes erkek arkadasini. Yemek sofrasindayiz ben soru sordum, cocuk kardesime donup: "evet dedigin gibiymis" dedi ve gulmeye basladilar

Esimden: " Sana ne! Kim demis, nasil demis, niye demis, ne zaman demis? Bizi ilgilendiren birsey olsa soylerdim"

Mira'dan: Kizinca soru soran bana "Sen bisey soyleme"

Swamiji'den -madem zaman yok o zaman nasil Isa 2000 yil once yasadi soruma cevap- "Ben biliyorum, sen biliyor musun peki, puff!"

ben: soru sormazsam nasil ben olurum ki...

Soru sorarim hep, dibine kadar sokarim boylece elimi. Elim girince en dibe anlarim, yuregimden, bana ne dedigini, anlarim. Titresimini duyarim yuregimde.
Her zaman mi ? Yok!
Soru sorarim cokca, sorularimi seyrederim, 3'u 5'i gecer bakarim ki Ben'le ilgili hic bir yere gitmiyor, "off bana ne yaa amma cok soru sordum" der kesip atarim.
Herkesi Ben bilirim. Herkesi Ben'in sesi. Herkesi Ben'in habercisi.
Soru sorarim.
Esimin bir yuzunu gorurum soru sorarim. Sanar hesap sorarim. Oysa hesabim kendimledir bir tek. Icimde oynayan sey nedir bu surati gorunce diye merak eder, derine inmek icin soru sorarim. Sorular kazmam kuregimdir benim. Herbir kurekle geri atarim ise yaramayan topragi. Hazineye giderim herbir kurekte. Ellerim suratim cal camurdur, bilirim. Herkes guler, ben bilirim :)
Kizarlar uzulurum, ama icimden gulerim...

Sonra bazen de tersi isler susarim. Sadece gulerim. Guler sarilirim, guler, gulen sarilir, digeri guler, huzur icinde yaslanir seyrederim alemi iste o vakit. Ne ben, ne sen, hersey BIR'den...

22 Şubat 2011 Salı

Ne öğrendin sana verdiklerimden ?

Beklenen dogumgununun ustunden 10 gun gecince randevulasmis annemle doktoru Omer. Eskiden anneme asikmis Omer. Omer ben seninle doguramam dese de annem, Omer razi etmis onu. Hacettepe Hastanesi'ymis inis ussum. Yatirmislar annemi, igneyi vurmuslar gelsin sanci diye. Gelmis, sonra gitmis. Suni sanciyla beni durtemeyeceklerini anlayinca vakumla cekecegiz o zaman demisler. Omer ogrencilerini de cagirmis egitim icabi. Annem yuzunu ustunu orttukleri carsafla kapamis, utanmis. Herkes beni bekliyormus. Babam haric. Babam baska bir kadinin yanina gitmeyi tercih etmis o gece. Korkmus herhalde. Zaten evlenir evlenmez hamile kalinca annem, cok kavga etmisler. Babam cok erken, daha kendimizi dogrultmadik nasil olacak cocukla demis, annem doktorlar alirsak bir daha cocugun olmayabilir diyorlar, demis. Bu kavgalarin ustune bir de annemin korkulari gelmis. Rontgenle ogrenmis cunku benim varligimi. Eyvah demis, simdi ya sakat dogarsa! Kabuslari bitmek bilmemis 9 ay boyunca. Birinde uc kulakli, birinde burunsuz. Sekil sekil gormus. Sevmesi heyecanlanmasi olmustur herhalde, ama bu korkularin yaninda sonuk kalmis olsa gerek ki ben hic duymamistim anlattigini.
Cekmisler beni vakumla, cikmisim. Temizleyip annemin yanina getirmisler, "bu ne demis? kopek yavrusu gibi, killi. Bu benim cocugum olamaz." Hemsire "Al cocugunu kucagina!" diye cikismis. Annem almis ama herhalde igreti. Emzirmeye calismis, emmemisim. Insan sevilmedigini hissedince istahi kesiliyor herhalde.
Babam gelince kuvozdeki bana bakmaya gelmisler diger butun bebeklerin durdugu yere. Onlarca bebek icinde bir tanesi varmis, ayak basparmagini kuvozun deliginden disari cikarmaya calisan. Annem iste bu demis. Oymusum.
O gune dair anlatilan en sevgi dolu kisim burasidir. Kuvozden ayakparmagimi cikarmaya calismisim. Gerisi hani tirnaklarinla kara tahtayi cizersin bir ses cikar ya, iste oyle bir tinidaydi kulagimda.
38 sene gecti uzerinden.
Bu sabah uyandim. Mira bilmeden dogumgunumu, fransizca sarkilar calan guzel bir cd koydu muzikcalarina. Guzel kocam sarildi simsiki, optu yanagimdan "iyi ki dogdun" dedi. Huzur icinde kalktim yataktan. Esim bilgisayari ac da annenin yolladigi videoyu seyredelim dedi heyecanla. Video yapmisti benim icin annem, ama yukleyememis, henuz daha gormedim ama icim oyle sakin ve keyifli. Guzel kalpler unutmamis kalplerinden dokmusler dileklerini, sukrettim varliklarina. Bu dogumgunu ben butun dogumgunlerimi temize cektim...
Ne ogrendim;
- karninda bebegin varken, Tanriya guveneceksin, verecegi her ne ise sukredecek ve onu askla karsilayacaksin
- dogan cocugunu bagrina basacaksin, her nasilsa
- emzireceksin baglanacaksin, ki zamani gelince ayrilacaksin
- dogumgunun kutsal, sana Tanri bir beden bahsetmis, bu kutsalligi sadece bir gun degil, her gun onurlandiracaksin
- dogumgununde yasanan tatsiz olaylari yakin arkadaslarina anlatacaksin, cocugun icin ozel bu gunu bunca agir yukle doldurmayacaksin
- annenin ve babanin insan olmayi ogrenmek icin bu dunyaya gelmeyi sectiklerini hep bileceksin, herkesin oldugu gibi onlarin da hatalari oldu, olacak, anlayacaksin, kabul etmeyi ogreneceksin
- benim icin dogumgunu onemli degil diyenleri duyacaksin, ama baskalarini mutlu etme zevkini asla birakmayacaksin.
Cunku gordum ki, sen birilerini mutlu ettiginde, Tanri da seni mutlu etmek icin ugrasiyor.
Ama gordum ki, baskalarini mutlu etmeye calisirken mutsuz oluyorsan, ne baskalari mutlu oluyor, ne sen, ne de Tanri...
- her nasil bir ortama dogduysam dogayim, biliyorum ki olan, yasanan hersey bana bugunku beni getirdi. Sukrediyorum, her birine,
annemle babamin oynadigi oyuna,
kendimi bu kadar sevilmiyor hissetmeseydim yillarca,
o sevgiyi baskalarinda aramasaydim yillarca,
baskalarinin beni sevdigiyle dolabilseydim bu yillarda,
nasil bilebilirdim BIR TEK SEVGI var, kimsenin mulkiyetinde degil.
Beni SEVGI'ye dondurmek icin oynayan butun sevdiklerimi -Annemi, topraga karismis babami, simdi beni telefonla arayan civil civil sesli kardesimi, esimi, sevgili ailesini, cocugumu ve butun yoldaslarimi-ASKla kucakliyorum...

19 Şubat 2011 Cumartesi

Misafirlik

Simdi misafirlikten geldik, her cumlenin ustune dusunme halim bugunde baki.
Bir ciftti gittigimiz, erkek Mira'ya bayiliyor. Hep pesinde. Ama Mira hic yuz vermiyor. Kiz da cok seviyor Mira'yi ama erkek gibi pesinde dolanmadigi icin, Mira evden ayrilirken opmeye ve sarilmaya doyamadi kizcagizi. Evin erkegi "abi bu is 4 yasinda da ayni, buyudugunde de ayni. Ne zaman bir kizin pesinde gitsen hic yuzune bakmaz, ne zaman laf etsen, sacma sapan davransan dibinden ayrilmaz." dedi.

Dogru soyluyor oyledir dunyanin hali. Dunyadir bu, ikiligi bakidir onun da. Iyisi varsa kotusu, beyazi varsa karasi, kacani varsa kovalayani vardir.

Dunyaya ait olmadigi ordan bellidir ASKin. Ask bir tek daha da yaklasmak ister atese, daha da yanmak. Umursamaz elleri mi yanmis, gozleri mi kanamis aglamaktan. Umursamaz sadece yurur icine icine.

Sen dunyanin pesinden gidersen kolesi olursun, arkani donersen o kovalar seni neyle seni en cok etkileyebilecekse onunla. Kosmussan dunyanin ardindan, isini de kaybettirir sana, evini de, sevdicegini de. Sirtini donduysen ona, arabalar sunar en luksunden, isler sunar en kariyerlisinden, evler sunar en konforlusundan, esler sunar en guzellerinden.
Oysa Tanri oyle midir? Durur hep kapinin onunde. Calar her defasinda, merhaba, burdayim ben biliyorsun di mi diye cicek acar, kelebekle kanat cirpar, bulutla ucar, gunesle yakar. Burdayim diye el sallar. Sen O'na bir adim gidince O sana kosar....

Hala sasiriyorum; hal boyleyken, yuzumuzu hep Tanri'ya donsek, bu bahaneyle sirtimizi dunyaya, guzel olmaz mi ?

12 Şubat 2011 Cumartesi

Saklambac

Onum arkam sagim solum Tanri. Dayanilmaz oldu bu Uma icin...

"Bu da gecer"in birazcik oncesine donunce manzara soyleydi. 85 m2de bir Uma. Disari cikinca gordugu gozlerde Tanri'yi goruyor, agacta, yurudugu yolda, sukrediyor, gunese, nefese, uyandiran soguga. Evine geliyor. Merhaba dedigi her seste Tanri'yi goruyor, duyuyor, goremezse ariyor. Baktigi her fotografta, seyrettigi her videoda, okudugu her yazida. Tekrar evden cikiyor, asansorde gecirdigi 15 saniyede aynada Tanri'ya bakiyor. Gunler gunleri kovaliyor, derinlik daha da derin bir hal alinca, dipten atilan Tanrisal kancalar, veya agacin derine inen kokleri kalinlastikca, saglamlastikca, bir ciliz ciglik duyuluyor.

Bu sefer manzara suna benziyor. Simsiyah uzay, sessiz, yildizlarla kapli. Bir miniminnacik kutu, icinde Uma. Kutu kuculdukce kuculuyor, uzay buyudukce buyuyor. Uma sikistikca sikisiyor. Sikisinca bagiriyor.

Tanri oturmus bir tabureye elinde bir tornavida, Uma'sal seyleri kaziyor. Is guc gitmisti, arkadas aile gitmisti, eglence gezme tozma alisveris coktan gitmisti, coluk cocuk var, onlar da kazimayi sonlandirmak icin ellerinden geleni yaptilar, yapiyorlar, sagolsunlar.

Uma konusamaz oldu, dinleyemez oldu, dinlenemez oldu...

Onum arkam sagim solum Tanri, Uma cildirdi...

Beter olsun di mi :)

P.S Bunlar Uma'nin cikarimlari, kimbilir O'nun cephesinde durum nasildir. En iyisini O bilir !

11 Şubat 2011 Cuma

Bu da gecer

Kelimeler diye yazdim yazi, sonuna bu da gecer dedim, gecti.

Suandaki de gececek!

Iliskisinin bulundugu durumdan cok uzuntu duyan bir erkek Mooji'ye anlatiyor durumu. Mooji soyle soruyor. Su andaki probleminizi sormayacagim, bundan 3 problem onceki konu neydi? Cocuk cevap veremiyor. Peki o zaman 2 problem onceki konu neydi? Cocuk onu da hatirlayamiyor. O zaman bu gelip gecen problemlere bu kadar cok onem vermemek gerek diyor.

Hepimizin bir rolu var oynuyoruz. Iyi de oynuyoruz, oynamaliyiz da. En iyi oyunu cikarmaliyiz bize verilen rolle. Ama role bu kadar baglanmanin kime ne faydasi var?

Bu gece oyunun yeni bir sahnesi sergilendi. Oyuncular oynadilar. Seyirci seyretti.
Darisi diger perdenin basina...

Kelimeler

"Iki istek arasindadir mutluluk" vardi ya, bugun anladim ki mutluluk iki istek arasinda bile degil. Iki kelime arasinda. Bir kelime ile diger kelime arasinda kalan boslukta.

Cok konusabilecegim bir donemken bir el beni oyle bir ice cekti ki, ve oyle de sakinlestirdi ki, simdi daha iyi anliyorum niye azaldigimi.

Uc bes gundur eger O'nun rizasiysa konusmak kendiliginden oluyor ama eger degilse, agzimi bicak acmiyor. Kulaklarim desen ayni durumda. Hala tahammulum yok hikayelerle gelen kelimelere. Ne kendi hikayeme ne sevdikleriminkine.

Biraz kabalasmis gibi gorunsem de oyle degil durum. Icim daha once deneyimlemedigim kadar daha sakin.

Bu da gecer...Yerine kimbilir ne gecer !

8 Şubat 2011 Salı

Korku, gurultu, kaos...

Hayatinizda ruhaniyet yoksa birer robot haline gelirsiniz, hayatiniz mekaniklesir diyor Amma.

Bu kadar mi cok korkuyoruz Tanri'dan. Bu kadar mi layik goremiyoruz ya da kendimizi.
Nedir bu kadar cok kelimenin ardindaki sebep?

Yuruyoruz yolda, yoldan cikarken basliyor aci. Once sizi seklinde, sonra aciya donusuyor, sonra yakiyor, yerinde duramiyorsun acindan. Git yerine diyor. Git yoluna.
Biz ne yapiyoruz? Arkadasimizi ariyoruz. Anlatiyoruz derdimizi. Soyle oldu, boyle oldu, bu da oldu su da oldu. Karsidaki cevap veriyor. Tabii oyle olur, suna da boyle olmustu, bunun da busu olmustu. Zaten yoldan cikmisken, aranilan kisiyle iyice rotamizi kaybediyoruz.

Sus diyor, susssss.... Bir kac gun sussana. Bir soyle baksana kendine.
Niye gelmis aci sana, sorsana, izini sursene.
Ona buna suna soyleyince noldu acina?
20 sene once psikologun biri bana oyle demisti. Iyi ki acilarini herkese anlatmissin yoksa kaldiramazdin?
Kime kaldiramayacagindan cok yuk verildi bugune kadar. Acilarimi anlata anlata uzaklastim yoldan. Herkes sirtimi oksadi, ahh zavallimmm, vah zavalliimmm, diye
Cikip bana "beter ol" don arkani da dogru yolda yuru diyecek bir yuregi tam yoktu ki. Insan ne ekerse onu bicermis, varmis cekmem gereken, cekecegim kadari, kapaliymis gozum, cekmisim.
Cok gurultu var, cokkk! Icim almiyor. Kelimeler kulaklarimi tirmaliyor. Herkesin, hepimizin ben'ini koruma savasi midemi bulandiriyor.
ben'i oldurmeye calisiyorum dedim biraz once. Bu da degil ki yaptigim. Calistikca buyuyecegini bilenlerdenim. ben'i beslemeyi biraktim, yolumu degistirdim. yonum yanlisti yine, rotami cevirdim.
bitti mi ? daha ne kadar var? kim bilir? kimin umurunda. yol bu, yolcu burda. yoldan cikinca yiyor bir tokat, devam ediyor yolunda yurumeye, hepsi bu.
ofkeli mi, yok degil.
kirgin mi, hic degil.
hayalkirikligi mi yasiyor, biraz.
hayalkirikligi yasayan kim ?
gordum kim oldugunu, verme lokmasini!
susss, bir gun sus, uc gun sus, susabildigin kadar sus.
bu dunyaya yetip de artacak kadar gurultu var, birak sensiz olsun.
yuru kardesim yuru, sen kimsin ?
aynada gordum dun seni, susmussun, gozlerimin icine baktin, duydum.
geliyorum, ben'siz...

4 Şubat 2011 Cuma

Tanri ile Narada

www.derki.com'daki Jale Onder'in yazisiyla yeniden hatirladim bu hikayeyi. Bugune cok uydu, koymadan bloga edemedim...

Tanrı ile Narada adlı bilge yan yana yürürlerken gözleri engin bir boşluğa dalar.

Bir süre sonra Narada Tanrı’ya dönüp sorar: “Ey yüce Tanrım, bu dünyanın ve orada yaşayan bütün yaratılmışların hayatının görünümlerinin ardındaki sır nedir?”

Tanrı gülümser ve susar.

Yola devam ederler.”Evladım” diyerek ufka bakar Tanrı.”Güneşin sıcağı beni susattı.Bu yoldan biraz daha gidersen bir ırmak bulacaksın.Irmağı takip et, bir kasabaya geleceksin.Oradaki evlerden birisine git ve bana bir bardak soğuk su getir.”

“Hemen” der Narada ve yola koyulur.

Bomboş arazide dakikalarca yürüdükten sonra gerçekten bir ırmağa gelir.Irmağın öte yanında bir yerleşim alanı vardır.Narada derli toplu gözüken bir çiftlik evine yaklaşarak kapıyı çalar.

Kapıyı gözleri ışık saçan, şahane bir kız açar.

Kızın gözleri ona Yüce Tanrı’sının gözlerini hatırlatır.

Narada bu gözlerin içine baktığı anda Tanrı’nın talimatını ve oraya geliş amacını unutuverir!

Narada bu şahane kızla evlenip çoluk çocuk sahibi olur.İşlerini büyütür.Kasabanın güven duyulan lideri olur; böylece hayat anlamlı ve başarılı bir şekilde yıllarca sürer gider.

Taa ki Muson yağmurları kasabayı ve tüm sevdiklerini sellerle yok edene kadar.

Narada’nın bedeni azgın sularla oradan oraya savrularak tepetakla ırmağa sürüklenir.

Saatler, günler, belki de aylar geçmiş gibidir.

Sonunda gün aydınlanmış, fırtına dinmiştir.

Ancak ortalıkta ailesinden en ufak bir iz olmadığı gibi başka bir canlı da görünmemektedir.

Irmakta önünden enkaz yığınlıkları sürüklenmekte, havada ölümün kokusu duyulmaktadır.

Artık her şeyi elinden alınmış, sevdiği ve değer verdiği ne varsa suların girdaplarında yitip gitmiştir.

Ağlamaktan başka yapacak bir şey yok gibidir.

Derken Narada aniden bir ses duyar.

Adeta kanını donduran bu ses, “Evladım, senden istediğim bir bardak soğuk su nerede” diye sormaktadır.

Narada döner; ve yanıbaşında duran Tanrıyı görür.

Irmak kaybolmuştur; onlar yine sonsuz bir çölde yalnızdırlar.

Tanrı bir daha sorar: “Tam beş dakikadır bekliyorum burada, suyum nerede Narada?!”

Narada Tanrı’sının ayaklarına kapanarak, “Ahh nasıl unuttum, beni bağışla!” diye feryat ederek yalvarır.

Tanrı gülümser ve şöyle der: “Peki Narada, dünyanın ve üzerinde yaşayan bütün yaratılmışların görünümlerinin ardındaki sırrı şimdi anlıyor musun?”

Hic unutmamak dilegimle.... ASKla...

1 Şubat 2011 Salı

Can

Duwity'nin gidisi yine goturdu beni biryerlere.
Iki hafta kaldigi evimizde her sabah heyecanla yanina gittik, yemini verdik. Akvaryumu temizlerken ben caktirmadan elimi uzattim, parmagimi belki gelir de deger diye. Bazen yanina oturdum goz goze bakistik dakikakalarca, agzini acip kapamasini benimle konusmasiymis gibi gordu gozlerim. Acaba ne diyor ki diye kulak kesildi yuregim. Parmak ucumu dayandigi cama uzattigimda, akip gidiyordu parmaklarimdan sevgim ona dogru.

Sonra Duwity gitti. Agzini oynatmadi bir daha. Akvaryumun icindeydi. Elimi sokamadim suya. Degemedim ona. Suzgecle incitmemeye calisarak aldim ve bir mendile sardim gommek icin. Oysa icinde can varken can atiyordum elime gelse diye.

Mira 18 aylikken havale gecirdiginde de ayni sey olmustu. Kucagimda mosmordu. Kaskati. Gozleri geriye donmustu, agzi aralik. Olu gibiydi. Duruyordum oylece. Kucagimda Mira. Oyle agir isliyordu ki zaman. Baktim yuzune. O bakmaya doyamadigim yuzune. Can gidince bedenin nasil da oylesine kaldigini gordum. Sevilenin Can oldugunu gordum.

Babamla 1 saat kadar ayni odadaydik. Sarilip opemiyordum, koklayamiyordum.
Bir kedim/kopegim olsa opmeye doyamazdim, sarilirdim kucaklardim. Sonra onlarin öldüğünü dusundum, elleyemiyordum.

O kokusuna doyamadigin bebegin, sevgilin, annen, baban, gittiginde o duydugun guzel kokuyu duyamiyordun.

Can'di.
Mira'yi sevdirten, kediyi opturten, baliga guldurten Can.
Keske her daim gorebilsek o giysilerin altindakini. Giysilerden gecip.

Nasil ayiklayacaksin 2 kilo hamsiyi dedim. Kagit gibiler dedi. Diyince hatirladim. Kagidi, kagit olmadan onceki agaci. Unutmustum bile agacin icindeki can'i. Kagida yazdim cizdim, karaladim, attim. Hic dokunmamisti. Ama balik onumdeydi, icindeydi can. Sonra balik onumdeydi, icinden cikmisti can.

En kucuk zerresini bile gorebilmek duam hic kacirmadan.
Oyle guzelsin ki !
Tasin icinde Sen, kusun kanadinda, bebegin kahkasinda, sevgilinin nefesinde, annenin kokusunda...