30 Kasım 2010 Salı

Ev

"Yaz" demisti oysa bana.

Annem size sormami istedi, ona soyleyeceginiz bisey var mi dedigimde, Swamiji uzaklara dalmisti her zamanki gibi sonra geri gelmis, sakince asagi benim gozlerime donup, "annene soyle, yalniz oldugu zamanlar yalniz degil, O'nun huzurunda. Bunu bilsin ve mutlu olsun, ve digerlerini mutlu etsin" demisti.

Yazdigim emaillerimden birine cevap olarak da soyle soylemisti;"kocana ve cocuklarina hizmet et, onlari mutlu et. Bu hayatta Tanri'nin cemalini goreceksin"

Okumayi bildigim gibi duymasini bilmiyordum sanirim dune kadar. Bunu bildigi icin sanirim bana "yaz" demisti. Ancak kelimeler bu bedenden cikip kagida veya benzerlerine dokuldugunde anlayabiliyordum halimi.

Peki mesaji tam 3 yil once duyan bu beden ne yapti? Duydu mu? Duymus gibi mi yapti?
Duydu da kafada mi yazili kaldi, yoksa cevap kalbe indi mi?

Sorulari yazarken cikiyor zaten cevaplari, tekrar etmeye gerek yok.

Eger yurege inmis olsaydi kulaktan iceri gelen, kafa da takili kalmasaydi yasanmazdi dun yasananlar.

Ruyamda sigara iciyordum, sabaha karsi uyandigimda bir sıkıntı var sanırım, diye icimden konusmustum. Sonra yeniden uykuya dalmistim.

Sabah daha gozkapaklarim acilmadan gun, yasatacaklarini hazirlamisti. Hayat gelmisti yanibasima, bir eliyle karnimi sıkarken, bir yandan beni ordan oraya itelemis, kakalamis, "silkelen" diye bagirmisti.

N'oluyorrrr derken dilim, iceride bir sey hic kipirdamamisti. Sahnenin arkasinda kalan seyretmisti. Hayatin nasil acimasizca silkeledigini.

Neden silekelemisti hayat? Swamiji'nin videosunda soyledigi gibi ellerimizi acip nehrin orta yerinde akmamiz gerekirken okyanusa, bu beden kenardaki tasin ustunde neden yosun var diye sormustu?

Tutunmazken binlerce seye, geriye kalan birkac tasin, rengine, sekline, durusuna takilan bu beden alabilecegi en sert cevabi almisti hayattan.

El cekildi, birakildi beden nehre, durdugu, olmasi gereken yere. Beden silkelenmekten acimis, yorgun. Seyreden biri var, huzuru hep yerinde...

Lak lak pencerelerine dokulen kelimelerimi geri cagirdim.
Digerlerini mutlu etme gorevini anneme biraktim.
Eve geri dondum, cocuguma, kocama.
Sorumlulugum kimseye O'nu anlatmak degildi. Kendimi anlamaya calisirken burda konusabilirdik satir aralari.
Swamiji bana "konus" dememisti.
Dinlerken de, konusurken de hep O'nu arasam da, gorevim kocam da ve cocuklarim da O'nu bulmakti. Gerisi taslarin ustundeki yosunlara, sekillere takili kalmakti.

Simdi ev'deyim...

25 Kasım 2010 Perşembe

Dokulsun incilerim

Bu siralar cok sey ogrendim, ogrendim diyemem aslinda anladim, anladim da diyemem aslinda gordum. Goren goz oldum, gordum.

Gurudev utangac olan gercegi bulma yolunda dogru kisi degildir der. Cunku utangaclik egoya aittir. Ego kendini bisey sandigindan, soyleyecegi seyin digerleri tarafindan nasil duyulacagini, kendisinin digerleri tarafindan nasil gorunecegini cok onemser, kendine guveni de olmadigindan utanma olarak disa vurulur durum. Cok utaniyorum nerden baslasam ki der, nerden baslasam da yanlis anlasilmasam.
Bu gecisi cok iyi biliyorum cunku o yoldan yuruyup geldim, simdi ise pek bir arsizim. Sukur an'a.
Hersey cok sevdigim bir arkadasimin bir cumlesiyle basladi. Annesinin yaninda kalip obez olmak istiyordu. Cumleyi okudugum anda aklima Bhagavad Gita'da "ne cok, ne az yiyen, ne cok ne az uyuyan, yogaya uygun degildir" yazdigini animsadim. Soylesem dedim, sonra durdum. Son zamanlarda hep gozumun disari nasil da donuk oldugunu ve disardaki insanlarin davranislarini nasil da yargiladigimi animsadim. Yargilamak degildi aslinda belki, hani beyaz yalan ve yalan farki gibi. Iyi niyetliydim ama farketmiyordu sonucu. Gozum baskasindaydi.

Yazmaliyim bunlari dedim. Neden yoga hocasi olmadigimi yazmaliyim. Ogrencimin biri gelip bana sorarsa, "hocam son gunlerde cok kilo aldiniz", "evet evde canim sıkkınken dolabi acip abur cuburlari ariyorum. Bugunlerde sorunlarimla basedemeyip aburcubur yiyerek teselli buluyorum" dersem o zaman bana demezler miydi, "sen nasil yoga hocasisin, zihnin seni esir almis, sen kontrol edemiyorsun onu". O zamanlar yani cok yillar once et yerken sorsalardi bana, "hocam yoganin ilk maddeleri yama, niyama, onlarin icinde hicbir canliyi incitmeyeceksin yaziyor, nasil oluyor bu is?" o zaman ne cevap verecektim? "Ben incitmiyorum, baskalari incitiyor" mu diyecektim. Olmazdi.

Bir sonra, aklima geldi konusurken baska bir guzel kalple, Rama Krishna alkolik takipcisi icin ne demisti; " Tanri sevgisi icinde buyudukce, dusecek yanlis olanlar birbir. Neden ona ickinin zararlarini anlatayim ki simdi?"
Hatirlamak guzel, aynanin bugusunu siliyor. Hatirladikca zihinden inmeye basladim yavas yavas tekrar yerime, kalbime.
Kalpte resim bambaskaydi; annesinin yemeklerini yiyip obez olmak isteyen guzel arkadasim, annesinin askla pisirdigi yemekleri yedikce degisiyordu. Anne yuregiyle yapilmis enfes yemeklerdi cunku onlar. Yemek bile denmezdi isimlerine. Ne kadar cok yersen o kadar iyiydi. Anne mutlu olurdu. Anne oyle sevinirdi ki, ozledigi kizina, kalbini icine koyup pisirdigi yemekleri yedirirken, onun hepsini istahla yedigini seyrederken, iste o an, an dururdu, an ASK olurdu. Annenin gozunden babaya, babadan kizina, kizindan herkese gecen... ASK dolanirdi bedenlerde, adina yemek demisler, yemek bile denmezdi oysa ona.

Sonra gordum asanalari yaptikca temizlenene vucutlari, temizlendikce yenemeyen etleri, vucudun kabul edemeyislerini. Soylenemeyen beyaz yalanlari, dinlenemeyen kufurleri, yazilamayan yargilari, goruldu sanilan resimleri, perdenin ardindaki gercekleri.

Bir ogrendiysen bir paylasacaksin, kendine de saklamayacaksin, birine deger dokunur, belli olmazdi.

Ogrendim mi, yok oyle diyemem, anladim mi, o da degil. Gordum gonul gozuyle, kalbe indikten sonra.

Bir baska guzel arkadasim bir video yollamis, "little grandmother Kiesha'nin Zurich konusmasi". Diyordu ki zihinle yasamayi birakip kalple yasamaya baslamazsak, dunya cocuklarimiza kalmayacak. Bu dunyayi biseyler yaparak degil, sadece kalpten yasayarak ve SEVGI olarak kurtarabiliriz. Dunya anaya bunu borcluyuz.

Bir sonraki gun tesadufen Mooji cikageldi bilgisayarima.
Dedi ki; Bilincten bir parca olarak dogdun geldin. Biri sana isim verdi. Sana Uma dedi. Anlamaya calistin ne dediklerini ve benimsedin zamanla sen Uma'sin. Yillar gectikce iyice ogrendin. Simdi yolda yururken biri Uma derse, hemen donup bakarsin, seni cagiriyorlar diye.
Oysa dogdugunda bir ismin bile yoktu.
Simdi dusun, isminden onceki GERCEK SEN, BILINC'in kim oldugunu hatirlamasina ihtiyac var mi? Zaten biliyorsun kim oldugunu, su anda O'sun...

Iste butun bu ardi ardina gelenler sonucu simdi guzel guzel akiyorum. Gozlerimin ici guluyor. Disardaki herkesi davet ettim geri kalbimin icine, burda hepimize yetecek ASK var...

21 Kasım 2010 Pazar

Santa Clause Parade



Bugun Santa Clause gecit toreni vardi. 500 bin kisi katiliyormus her sene. Santa'yi severim ama oyle cok da bayilmam. Noelin anlami benim icin agac suslemek, isiklandirmak ve Noel sarkilari dinlemektir. Bir de camdan baktigimda yagan lapa lapa kardir. Isiklar soner evde, disarisi bembeyazdir, odandaki cam agacinin ustundeki renkli isiklar ritmle yanip sonerler. Dalarsin duvarindaki yansimalarina. Kulaginda kutsal kelimeler. Kalbin acilmis. Tenin sakin. Huzurundasindir...

Hristiyan bir aileden gelmedim. Aksine annem musluman, babam ise ateistti. Ateist oldugunu soylerdi ama icten ice de cekinirdi Tanri'nin varligindan, annem oyle soylerdi.

Benim hristiyanlikla ilk bagim Meryem Ana tapinaginda Efes'tedir. Hristiyanligi ve hatta muslumanligi da bilmedigime inandigim tarihlerde. 12 yas civarinda kim hangi dini bilebilir ki. Meryem Ana tapinagina cikarken, benim annem yok, benim annem sensin diye yuruyordum. Tipki Rishikesh, Hindistan'da ne aci var ne zevk diye hirsla yurudugum gibi. Oyle zamanlarda hic beni yanliz birakmamis Tanri. Meryem Ana'da hemen kucak acmis. Isa'yi kendimi bildim bileli cok severim. Nedenini de hic bilmem.

Bugun Mira icin gittik Santa Clause gecit torenine. Once yeni vali el sallayarak gecti onumuzden. Daha yuruyecek 6 km yolu vardi. Sonra polis sefi. Sonra atli polisler. Atlar bu kadar mi guzel olurdu. Atlarin hemen ardindan atlarin o sirada yaptigi kakalari temizleyen palyacolar. Ben en cok onlari sevdim. Atin ustunde, pelerini giyip el sallayan polis olmak cok kolaydi. Ama hem gulup, hem komiklik yapip, hizli hizli bir sonraki grup gelmeden yere dusen kakalari temizlemek baska birseydi. Ben en cok onlari sevdim, hala icimi kabartiyorlar hatirladikca. Sonra cizgi film karakterleri, filmlerden kahramanlar devam etti. Aralarda bando takimlari degisik Noel sarkilariyla yuruyorlardi. Her Noel sarkisinda insan aglar mi? Aglarmis.

Tavsanlar, arilar, saksi cicekleri, sonra bando ekibi

O come let us adore Him
O come let us adore Him
O come let us adore Him
Christ the Lord

diye calarak gectiler, ben soyleyerek akittim gozyaslarimi.

Bir baskasi
Joy to the world
The Lord has come
diye caldi, ben soyledim, akittim gozyaslarimi.

Simdi kiliselerdeki Noel sarkilari da soylenmeye basliyor bu ay itibariyle.
Daha Noel gelmemisken bu kadar aglarsam, bilemiyorum durumum nice olacak.
Bir de niye agladigimi bilsem...

Illuminite



Cumartesi gunu hep beraber ciktik yola. 2 derece hava ile once esimin en sevdigi donought'cinin acilisina gittik. Hayalkirikligina ugradi gorunce dukkani. Daha buyuk ve gosterisli bir yer beklemisti cunku. Hayalleri kirilinca, sectigi donought da guzel cikmadi. Sonra bir kac cocuk parki dolastik, Mira costu eglendi. Sonra bir alisveris merkezinde soluklanip, ihtiyac giderdik. Haliyle soguk olunca hava biraz da isinmak gerek icerilerde. Sonrasinda da gidip karnimizi doyurduk bir vegetarian restaurant'da. Ve butun gunu bu sekilde gecirme sebebimiz geldi catti.

Oldum olasi havai fiseklerini, atesli gosterileri sevmisimdir. Dun tatil sezonu icinde aydinlanma seremonilerinden ilki gerceklesti. Guzel bir gosteri hazirlamislardi. Gokyuzunde dolunay bulutun arkasina gire cika bana gozkirparken, modern bir dans gosterisi seyrettik. Ardindan benim Latince oldugunu iddia ettigim, esimin ise bu kesin kus diliydi dedigi bir dilde uc uzun bacakli beyaz kus, melek, kadin, adam karisimi canlilar ciktilar meydana. Kadinin kafasindaki samdan isiklandi bir sure sonra. Isterik kahkahalar atan kadin etraftaki ates tasiyicilarini isaret ediyordu. Kirmizi pelerinler giymis kizlar ise atesi getirdiler. Sonrasinda da atesi cogaltip, en sonunda 52000 isik ile suslenmis agaci aydinlattilar.
Merak edenlere http://www.wintermagic.ca/node/2789
Bu arada bir daha baktim da, nasil da insanlar farkli farkli yorumluyorlar. Ben diyorum kusa benzer, kadin adamlar, orda yaziyor Ice Queen, buz kralicesi :)
Neyse ben hep kendi gozumden yazmiyor muyum?
Mira babasiyla gosteriyi yakindan seyretmek uzere benden ayrildiktan sonra, yalniz kalan ben yanan atesin, fiskiran isik selalesinin, havai fiseklerin ve gosterinin en sonunda calan First Noel'in icinde kaybolup gitmistim. Gozyaslarima hakim olamiyordum. Hem agliyordum hem de Isa'nin dogumunu haber veren bu Noel sarkisinda neden agladigimi dusunuyordum.
Isiklar yuregimi aydinlatmis, ates kanimi kaynatmisti. Huzur icinde derin bir nefes aldim, cigerlerim usudu. Gozlerim Mira'yla esimi aradi. Gordum kalabaligin icinde, sukrettim varliklarina hayatimdaki.
Sukrettim ustumde parlayan dolan aya.
Sukrettim Isa'nin dogumuna...



May the blessings of God rest upon you,
May His peace abide with you
May His presence illuminate your heart
Now and forever more

19 Kasım 2010 Cuma

Blog hakkinda oylesine

Seyrettigim filmi seyretmeyi hic sevmem. Mira babasiyla yeni filmini ucuncu kez seyrederken ben de ne yapsam bilemeyince bloga sardim, dizaynina. Baktim neler var diye. Denedim onu bunu, Gurudev'in ve Swamiji'nin yeni fotograflarini koydum ama olmadi. Sonra bir cimenlik buldum. Yemyesil. Burda yapraklarin nerdeyse tamami dokulmusken, yakinda heryer bembeyaz gorunecekken, bu ekranin yesillenmesi, bahari getirmesi fikri cok hosuma gitti. Hemen sectim. Zaten cimenlikte ben yatmis yazarken yazilari, yanimda Gurudev ve Swamiji ile burnumun dibindeki ben diyim dandelion cicegi, siz cevirin karahindiba veya aslandisi dilekler icin bekliyordu. Dilegim kalmadi ufleyecegim diye dusunurken aklima Mevlana yilinda o cok begenilen fotograf geldi. Dandelion uflenmisti, veya ruzgar dagitiyordu ve herbir kopan birer dervis olup donuyordu dunyanin uzerinden. Sonra gulumsedim ne guzel uydu diye. Cimenlerin uzerinden yazarak, yazdikca donerek, donuserek, dunyadan kopuyordum. Sonra Swamiji'nin bir gul'de bir yildizdan dogdu dedigini hatirladim. Dervisler de done done yildizlara giderdi, dogduklari yere. Sonrasinda da Allah bilir nereye :)

Uzayi da ekledikten sonra sira melek kanatlarimla tekerlek dondurdugum resmime gelmisti. Bir arkadasim beni gordugu gibi cizmisti o resmi, cok ozeldi, o yuzden profilde duruyordu ama degistirirken herseyi, dusundum, hala teker dondurmek istiyor musun ? Hayir. Melek olmak? Hayir. Melekler bile Tanri'ya yalvarirmis, insan formunda bizi dunyaya gonder ki, senin bilincine erebilelim, diye. Insan olarak gelmisim, melek olmak istemedigime eminim.

Om en guzeliydi. Herseyi baslatan... O hale donelim dedim. Niyet ettim.

18 Kasım 2010 Perşembe

YOUR REAL ENEMY by GURUDEV

SIVANANDA DAILY READING FOR 19 NOVEMBER


The senses are your real foes. They draw you out and disturb your peace of mind. Do not keep company with them. Subdue them. Restrain them. Curb them just as you would curb your enemies on the battlefield. This is not the work of a day. It wants patient and protracted sadhana (practice) for a very long time. Control of the senses is really control of the mind. All the ten senses must be controlled. Starve them to death. Do not give them what they want.
Then they will obey your orders implicitly. All worldly-minded persons are slaves of their senses, though they are educated, though they possess immense wealth, though they hold judicial and executive powers. If you are a slave of meat-eating, for instance, you will begin to exercise control of your tongue the moment you give up the meat-eating habit entirely for six months. You will consciously feel that you have gained a little supremacy over this troublesome sense of taste which began to revolt against you sometime ago.

Worldly pleasures intensify the desire for enjoying greater pleasures. Hence the minds of worldlings are very restless. There is no satisfaction, and mental peace is absent. The mind can never be satisfied, whatever amount of pleasure you may store up for it. The more it enjoys the pleasures, the more it wants them. So people are exceedingly troubled and vexed by their own minds. They are tired of their minds. Hence, in order to remove these botherations and troubles, the rsis (sages) thought it best to deprive the mind of all sensual pleasures. When the mind has been concentrated or made extinct, it cannot force one to seek for further pleasure, and all botherations and troubles are removed for ever and the person attains real peace.

---

The mind can do nothing without the help of the senses. And the senses cannot do anything without the help of the mind. Desire moves the mind and the senses and makes it outgoing. Abandon desires and control the mind. Thinking means externalisation or objectification. Thinking is samsara. Thinking causes identification with the body, with `I-ness', `mine-ness', time and space.

Stop this thinking through vairagya (dispassion) and abhyasa (practice). Merge yourself in pure consciousness where there is no thinking. This is the absolution; this is jivanmukta (liberation).

17 Kasım 2010 Çarşamba

Ruzgar

Bhagavad Gita Bolum 10/ 31

Among purifiers, I am the wind; among warriors, I am Sri Rama. Among fishes, I am the shark; and among streams, I am the Ganges.

Temizliyiciler icinde RuzgariM.
Su anda saatte 70 km ile esiyorsun disarda.
Oysa icim sakin.
Vatayimdir, dagilirdim ruzgarlarda. Bu ruzgarda nasip ediyorsun Seninle beraber donup dolanmami.
Arkamdan itiyorsun, ilerliyorum, onume geciyorsun, duruyorum. Soguyorsun usuyorum.

16 Kasım 2010 Salı

Kurban edenler el kaldirsin

Bugun elim gitti yanlislikla ntv habere basiverdim. Sonra elim daha da sacmaladi ve kurban hikayelerinden birine basti. Hikaye deyince hafife alinmasin, gercek bu yazacagim. Kurban bayrami. Biri dana almis. Tam kesmek uzereyken dana kacmis. Dana onde, adam arkada kovalamaca baslamis. Dana epey kostuktan sonra kendini denize atmis, baslamis yuzmeye. Adam ve adamlari da bir sandala binmisler baslamislar kurek cekmeye. Dana onde, sandal arkada. Dile kolay 3 km. Can hiras bir kacis. Dana sahile cikmis, belediyenin adamlari bir sure sonra uc igneyle indirmisler danayi yere.
N'oldu simdi?
Ne anladik bu hikayeden.
Ben sunu anladim.
Tanri adama bir firsat sunmus kurban etmesi icin.
Adam almis danasini. Vermis parasini, saymis ben diyeyim 350 sen de 800 bin lira.
Almis danasini gelmis evine. Kesme vakti dananin rizasi yok. Dana kendi kosar mi, kosmaz. Kimdir danayi kosturan O.
Dana kosmus adam kovalamis.
Adam neyi kovaliyor.
Danayi.
Diiiiiiiiiiiiittttttttttt
Yanlis cevap
Adam parayi kovaliyor.
Kurban, kurbanlik, allah hepsi uctu gitti.
Sandalda kurek cekerken goruyor dananin nasil kudurmus kactigini. Aklina geliyor o esnada Tanrisi.
Allahim sen kurbanimi sakinlestir diye dua ediyor.
Duasi dana sahile cikinca kabul oluyor.
Belediye gorevlileri sakinlestiriyorlar danayi uc igneyle.
Adam kesiyor danayi; kesiyor ki paraciklarini kurban etmek zorunda kalmasin.
Keske diyorum yaziyi okurken adam uyansaydi da, dananin zamani gelmemis, Tanri kacirdi danami, helal olsun verdigim para, danaya can olsun, kan olsun, Allah kesmisim gibi niyetimi kabul etsin diyebilseydi...
Ama dunya benim istedigim gibi donmuyor. Donmeyince icim aciyor, aciyinca uyku tutmuyor. Uyusam da sabah kalkinca migdem bulaniyor yine mi ayni ruyaya uyandik Tanrim diye....

Durustluk

Gecen gunlerde soyle bir esivermistim. Simdi ruzgarsiz bir gun. Yaziyorum yine. Icimden geldigi gibi.
Oncelikle sunu buyuk harflerle yazacagim, burasi icimin disari ciktigi yer, yani neysem oyum. Yalansiz dolansiz, hilesiz hurdasiz.
Sonra burasi kimse icin degil kendim icin, biri icin olsa kendime ters duserim cunku bilirim There are No Others. Bilirim!
Sonra yanda duran ilk fotograf Gurudev Swami Sivananda'dir. Beni kendi evine cagirip beni bahcesinde meditasyon yaptirtan. Ve bedeninde bile degilken. Yani dunyalilarin tabiriyle vefat etmisken. Sonrasinda alttaki fotograftaki Swami Muktananda ile sesini duyurmustur, diyeceklerini dile dokmustur. Benim ne oldugumu bilmek bir yana, ne olacagimi, ne olmam gerektigimi, nasil olacagimi, nelere ihtiyacim oldugunu bilen BIR'dir. Evlenirken Swami Muktananda hicbir seyi hasir alti etme demisti. O bilmiyor mu benim icimden neler cikacagini. Hem de nasil iyi biliyordu. Ama cikmasalar ne olacakti? O dolamayacakti... Ne cirkin gunlere sahit oldu bu gozler, aglaya aglaya kan canagi oldu, bunca seyi ogrendikten sonra bunlar ne, nasil benim hayatimdalar diye yazdim, yardim istedim, cevap tek cumleydi, "kendini olanlarla identify etme. Sen Gurudevin cocugusun. Sen Ilahinin cocugu." Hatirladim gercek kimligimi. Ardimda biraktim yargilayan gozlerimi.
Her allahin gunu temizlik devam ediyor. Bazi gunler digerlerinden daha cirkin, bazi gunler digerlerinden daha buyuleyici. Ogrendim gercekte demirlenmeyi gunun sonunda. Cikiyorlar iste birbir.
Gecen gunlerde esti bir deli ruzgar. O yoga ogretmenini allaha emanet ettim, dustugumuz yer de O'ydu, ciktigimiz yer de. Ogrendim sayesinde hicbir yerde kalici degiliz. Icimizi temiz tutmaliyizve dilimizi. Esinin gelisiyle de nasil ofkemi hala kontrol edemedigimi gozledim. Onurlandirdim onun da ugrayisini hayatima.

Vesile oluyor yine cok iyi hatirliyorum. Baskalarini kaybetmemek, baskalarinin gonlunu almak, kendi islerimiz icin ellerimizde tutmaya calistigimiz gunler kendimizden baska kimseyi kandirmadigimiz gunlerdir. O gunler coker basimiza hem de butun agarligiyla, bedelini yine bizden baska kimse odemez.
BILIRIM, INANIRIM, UYGULARIM. Disariyi oyalamaya calistigimizda gormeliyiz, aynadir disarisi kendimizi nasil oyalayip kandirdigimizin. Tek yol vardi geri donen, yolu durustlukten gecer...

Simdi yine geri donuyorum geldigim yere, bir dahaki cikisa kadar...

Groundhog Day

Bir film vardi seneler once, arada yayinlanir yine tvlerde. Bir gazeteci bir kasabaya gider ve hep ayni gune uyanir. Ne yapsa cikamaz o gunden. Sanirim ta ki gercek sevgiyi bulana kadar. Sonunu cok iyi animsamiyorum, her zaman oldugu gibi.

Bu sabah uyandim, yataktan kalktim ve kusmak istedim.
Yine uyandik bu dunyaya diye bir igrenme hissi, anlatmam mumkun degil.
Hayatimda sikayet edecegim bir tek anim yok sukurler olsun. Yani konunun hayatim olmadigi gun gibi asikar. Ama bu bulanti!

Yine mi uyandik bu ruyaya Tanrim dedim.

15 Kasım 2010 Pazartesi

Bayram Yazisi

Hep hayvan dogamizi kurban etmek onemli olan diyorum ve bugun yine yeniliyorum.
Dun borek yaptim, iki dilimini de bugun oglen yemegi olarak Mira'ya ayirdim. Esim dun aksam boregin yaninda dolanirken, sulanma borege onlar Mira'nin yarin oglen yemegi dedim.
Uzaklastirdim boreklerin yanindan. Sabah yine gulumsedim suratina, begendiysen yine yaparim sana o boreklerden, onlar Mira'nin dedim.
Sonra sabahtan Mira'yi derse goturdum ve eve dondum. Havanin guzelligini firsat bilip borekleri isitip, oglen yemegini parka goturecektim. Hem yer, hem eglenir diye dusunmustum. Tezgaha bir gittim ki boregin etrafinda 30 tane karinca. Sarmalamislar dort bir yanindan, yiyecekler veya evlerine tasiyacaklar. Dunden beri bilincaltima kazidigim o Mira'nin oglen yemegi cumlesinin etkisiyle, hışım gibi aldim tabagi ve karincalari ufledim lavaboya, elimle kovaladim tabakta kalanlari. Sonra tabagi bosalttim baska kucuk bir tabaga. Bunlar saniyeler icinde oldu. Elimi yikamak icin dondum lavaboya, actim suyu yikadim borekten yaglanan ellerimi. Boregi isittim, paketledim, ciktim Mira'yi aldim ve parka gittik. Planladigim gibi.
Sonra bir an durdum, tabaktan ufledigim karincalari dusundum, ve bir iki dakika sonra lavaboya actigim suyu. Acaba hepsi kurtulabilmisler miydi? Yoksa lavabodan akip gitmisler miydi?
Kizimin yemegini dusunen hayvani icgudum, karincalarin durumunu bir saniye bile dusunmemisti...
Tabagi temizlerken oldurmemis uflemistim, ama sonrasinda unutup gitmistim onlari.
Ne fark etti. Koc, koyun, inek buyuk karinca kucuk mu?. Öldürmek aynı, ölüm aynı değil mi?

Ne yaptigimi bilmiyordum, affola...

Ne yaptıklarını bilmeyen binlerce insan için de duam aynı....

Iyi Bayramlar...

14 Kasım 2010 Pazar

Ruhani yolla maddi kazanc saglamak...

Pazar dersi yazisina bir arkadas yorum birakmis. Yoga veya diger spirituel konularda maddi kazanc saglamak isteyen kisilere karsi nasil bir ortak tavir almaliyiz diye.

Bunun cevabi aslinda bu sitenin icindeki yazilarin toplaminda var. Ama tabii kimsenin geldigi gibi ilk gunden yazilari okumasini beklemem! Kimse okusun beklentim de yok aslinda ...

Ben ilk yoga ile tanistigimda Amerika'nin en pahali eyaletinde bir dersi 15$, bir ay sinirsiz katilim ise 100 $ civarindaydi. Ruhani konularda hicbirsey bilmeyen biriydim. Fitness nasil ucretliyse tabii ki yoga da ucretlidir ve odedim neyse bedeli ve katildim derslere.
Sonra Iyengar teacher training kursuna katilmak icin de bir bedeli vardi katilimin, odedim ve katildim.
Bir saniye neden bu ucreti odedim diye dusunmedim. Cunku o bir egitimdi. Ayakparmagimdaki kemiklerden, boynuma kafatasima kadar gerekecek butun bilgileri verdiler. Butun hareketler. Hastaliklarin karsiliginda yapilacaklar. Simdi hatirlayamadigim pekcok bilgi. Cok degerliydi, ve cok da degerli ve ozel bir hoca tarafindan verilmisti. Egitimin bitiminde dunyaca onaylanan Yoga Alliance'da da hoca olarak isminiz yer aliyordu.
Bir saniye bile sorgulamadim bunun neden bir ucreti var diye.
Tertemiz bir studyoda, muhtesem hocalarla ve iyi propslarla calistim.
Sonrasinda Hindistan'a gittigimde yine Iyengar'in senior hocalarindan biriyle calistim. Super komik bir rakamla bir ay boyunca sabah gun dogumunda meditasyonla baslayan ve devaminda yaklasik 5 saat suren bir baska egitime katildim, bir saniye bile dusunmedim verdigim rakami. Cunku bir bedeli vardi ogretilen seyin. Ve bedelini odedim.
Simdi gelelim diger konulara, meditasyon, reiki, ogreti...
Hayatimdaki uc diger konu.
Vipassana meditasyonu ile tanidim ilk gercek meditasyonu diyebilirim. Dharamsala'daydi. Herkes icinden geleni veriyordu, vermek zorunlu da degildi. Sadece bu meditasyonlarin devami icin bu katkinin onemli oldugu soyleniyordu. 10 gun orda yenilip, icilip, yatiliyor ve hoca esliginde meditasyon yapiliyordu. Gittigimde cok param yoktu o nedenle cok da bir katkida bulunamamistim kimse de bunu umursamamisti. Gecenlerde bir arkadasima yolladim Vipassana meditasyonunu, bana "o kadar para veremem" dedi. Bir rakam belirlemisler katilim icin. Hmm dedim.
Reiki inisiasyonunu dagda yasayan bir saddhudan aldim. Para kazanmayan kendi basina dagda yasayan bir saddhu'ydu. Kasabada acayip fiyatlara reiki inisiasyonu veriliyordu katilmadim. Ayirabilecegim miktari saddhu'ya verdim cok sevindi, ismi de Shiva'ydi...
Ogretiye gelince;
Yine Hindistan'da, Rishikesh'te, cok guzel bir odada, Ganjin kenarinda aldim. Swami Muktananda'dan. Neden parasiz bu satsang diyenlere, "benim size verdigim bilginin karsiligini veremezsiniz de ondan", derdi.
Size kim oldugunuzu anlatan degil, ogreten degil, transfer eden ISIK, bunun pahasinin olmadigini soyluyor.
Inisiye oldugum ashramda konaklamak, yemek yemek, butun ayinlere katilmak hepsi "by donation"di. Yani senin icinden ne kadar geciyorsa. Kimse senin pesinden de gelmiyordu bir odeme yapmadiginda.

Simdi bana arkadas ortak tavir ne yapmaliyiz diye sormus. Hayatta hic ortak tavir benimsemedigim gibi, kimseye de boyle bir tavsiyede bulunmam mumkun degil. Cunku ogreti de bana transfer edilen puzzle'in diger bir parcasi da suydu; "There is no OTHERS"
Yani bu gerceklikle etrafimdaki insanlarla yasiyorum ben.
Ogrenecegim herseyin bedelini veririm, bedeli olmayan seylere bedel konmussa bana da sacma geldiyse, gitmem.
Digerlerinin ne yaptigina da karisamam. O onun iluzyonudur cunku. Ha karismami isterse karisirim da tabii ama karisanin ben degil O oldugunu bilerek ancak...
Paradan bahsediyoruz en nihayetinde. Parayi veren kim?
Parayi veren O da, biz nasil harciyoruz, icimizde harcarken neler hissediyoruz, nasil saklayip nasil paylasiyoruz. Ortak tavirdan ziyade bence bunlarla ugrasmak daha onemli.
Cevap yazabildim mi bilemiyorum, yine kendi kendime hatirlattim gidiyorum :)

Askla,

Halil Cibran vs Osho

Halil Cibran'dan okudugum satirla Osho'dan okudugum satir sayisi ayni gibidir.
Halil Cibran'dan aldigimla Osho'dan aldigimi ise karsilastirmam mumkun degil cunku boyle bir derecem yok benim henuz.
Bir onceki yazinin yorumundan cikan birseyleri yazmadan gecemedim.
Herkesin bilgisi baska baska. O bilgi geliyor, dogrulugunu arastirma sansin olsa da olmasa da, icerdeki programin nasilsa inanc gelisiyor.
Bazi insanlar cok suphecidir, gozleriyle gorene kadar inanmazlar. Bazilari da inanirlar ne soylense.
Hicbirinin onemi yok. Her insan kendince programlarla dunyaya geliyor. Ve ne kadar gorebileceksek perdenin ardinda o kadar gorerek de gidecegiz.
Kimimize nasip olacak perdenin kalkisi, kimimiz perdelerin desenini degistirecegiz, yeni perdeler asacagiz. O bilir.
Halil Cibran'da O'ndan geldi, O'nunla yazdi. Osho'da O'ndan geldi O'nunla yazdi.
O yazdi, imza HC oldu, O yazdi imza Osho oldu.
Ne farkeder.
Onemli olan bir onceki yazidaki gibi, su Uma ne anladi okudugundan. Neresi aydinlandi.
Hayatimda karanlik yerlerin nasil sacma cumlelerle aydinlanip, dugumlerin cozuldugunu biliyorum. O yuzden Uma filmindeki her karaktere sukrediyor, geldikleri ve getirdikleri icin...
Herkesin KUTSAL olduguna da inaniyor, hepsi ayni amaca hizmet ediyor cunku.
O'nun izni olursa uyaniriz birgun, simdilik ruyaya devam...

12 Kasım 2010 Cuma

Guru kimdir ??

When man empties himself, God fills his entire being. When God enters man and fills man's entire being, man is no more man but becomes the Light itself.

Swami Chidananda.



Neden kizdim bu kadar bilemiyorum. Ama uc kisi okuyorsa bu yaziyi en azindan kulaktan kulaga dolasir umidiyle yazmak istiyorum.
Neden boyle bir istegim var onu da bilmiyorum. Haksizlik gibi mi goruyorum acaba?
Kime O'na mi ... Cok guldum simdi buraya kadar yazdigima.
Neyse bugun bir guzel insanin blogunu okurken bir yorumda takili kaldim;
Yasam kocunuz neseli olsun, dertli yasam kocunuz olursa size dert olur.
Guru ararken de oyle sana uygun olmalı, aynı dili konuşabilmeli, aynı yolda ilerleyebilmeli demis arkadas.

Sanirim guru ile esi yani kari koca aramayi karistirmis olmali.

Guru aranmaz. Bir omur arayabilirsiniz, oyle kalabilirsiniz.

Gurunuzun yontemini elestirip; "hmm su noktalardaki dusunceleri ayni benim dusuncelerimle ortustu, biraz daha bakayim, eger iyice hosuma giderse o benim gurum olsun" diyemezsiniz.

Guru sizinle ayni dili konusmali; ayni dilden kastimiz ne acaba? Sanskritce mi ? Arapca mi? Arameic mi?

Guru bulur, sonra senin hosuna giden ne varsa dagitir hayatinda. Sabahlari uzun uyumalar hosuna gidiyorsa bir bakarsin bir bebegin olmus, sabah 4 de kalkiyorsun

Uzun uzun konusmalar mi hosuna gider, bir kocan olur, mih, agzini bicak acmaz, siser siser patlarsin her allahin gunu.

Sevilmek mi istersin, tokat ustune tokat attirir sana, doner doner O'nun kucaginda aglarsin.

Guru seninle ayni dili mi konusur?

Guru konusmaz da ... Sesi yoktur. Senin sesin olur bazen sesi, bazen bir dilencinin.

Guru bakmaz. Gozleri uzaklardayken, eli kalbinin en derininde kaziyordur tortularini, acilarini.

Guru secilmez. Gitmem diye direndigin bir salonda konusurken seni zorla oraya getirir. Nasil geldigini bile anlamazsin.

Tanri olta atar sana, Guru ceker oltayi.

Bilemezsin ilk once Tanri kimdi Guru kim.

Sonra bakarsin, gordugun eti goremez olursun, isik gozunu kamastirir. Bir atomdan kucuk olup sigar heryerine, kainattan buyuk olup sarmalar seni icinde.

Uzaginda sanar ozlersin, ozledigini dusundugun anda hic o kadar da yakininda olmadigini yasatir sana.

Cumlede kalan "sana sah damarindan yakinim" kelimelerinin hakikatte ne oldugunu deneyimletir.

Hem de hic konusmadan.

Hic bakismadan.

Hic yaklasmadan.

Hic ayrilmadan.

Guru ? Seni karanliktan aydinliga cikarandir diye yazilir aciklamalarda.
Gozundeki perdeyi kaldiran. Aynanin bugusunu silen.
Dunyandaki butun luzumsuz binalari yerle bir eden.

Sevdigin veya reddettigin butun kitaplarin icinden cikar. En ucuz ask kitabindan veya bir eskimis fizik kitabindan. Kur'an'dan, Incil'den, Tevrat'tan, Bhagavad Gita'dan ...
Annenden konusur, olmus babandan.
Hic anlamazsin herseyi nasil bildigine. Yillar once olmus kardesinle kavgani sen unutmussundur, O hatirlar hatirlatir sana bir sorunun arasinda. Bakakalirsin. Sen oysa o yillarda O'nu tanimamistin. O seni mi seyrediyordu peki?

Gurunun bedeni de yoktur soylemis miydim? Birakip gitse vucudunu, -boyle derler Hindistan'da öldü demezler, cunku bilincli bir eylemdir, vucudunu birakmistir- bazilari uzulur aglar ardindan, sonra anlar ki artik sadece bedeninde degil heryerdedir...

Sonra bir daha hic unutmamak uzere anlarsin ...

Sonra hatirladikca aglarsin; seni kimsenin bilmedigi kadar bilmesine ragmen, butun sirlarina, butun hatalarina, butun eksiklerine, butun buyukluklerine kadar; seni nasil bu kadar sevdigini anlayamazsin, cunku hic sevilmemissindir boylesi, boylesi ILAHI...

P.S; Yorumundan bahsettigim kisiye email yazmadan edemedim. Dolayisiyla cevap hakkini es gecmedigimi soylemek istedim...

11 Kasım 2010 Perşembe

Awakening

If you know you are dreaming
You are already awakening....

-Mooji

Tekzip

Bizim evin herseye inani benimdir :) Herkes O ya. Dediyse vardir bir anlami der hemen inanirim.
Dun gelen bir emaille ogrenmistim Kanadali askerlerin Canakkale'de oldugunu. Ve sonrasinda dunku yazinin bir kismi cikmisti.
Aksam da esime anlattim.
Bizim evin doubting Thomas'i da yani suphecisi de esimdir :)
Bu sabah arastirmis isinin arasinda
Bu da onun sozleri oldugu gibi ;

biliyorsun boyle seylere onem veriyorum ben..

Kanada Canakkale savasina sadece Newfoundland regiment'i gondermis. Isin ilginci newfoundland o zamanda Kanada'ya bagli degil. :)
Canakkale savasinda bu birlikten sadece 30 kisi savastan, 10 kisi hastaliktan olmus.

remembrance day, genel olarak tum savaslarda olen askerlerinin hatirlanmasi. ayrica kanada'ya ait bir anma da degil. commenwealth, yani ingiliz imparatorlugu'na ait bir hatirlama gunu.

Saygilarimla :)

P.S Neymis bir daha duydugunu yazmadan once en azinda bir yere bakarak dogrula :)
Ama onemli olan ne duydugum ne yazdigim degil ki, ne hissettigim.
Hissettigimi gormeme bahane olan, gercegi yeniden gormeme yardim eden bu yanlis anlasilmaya tesekkur ediyorum :)

10 Kasım 2010 Çarşamba

Anma Gunu

Bugun cok onemli bir sir verecegim... Yazdikca cikacak sirrim.

Bugun Ataturk'un ölüm yildonumu. Allah rahmet eylesin, huzur icinde uyusun. Olenin arkasindan konusulmaz derler ama ben konusacagim cunku ölüm de yaşamak gibi oldugu için konusabilecegime inaniyorum. Konu Ataturkle degil benimle ilgili cunku. Ben dogmak icin ölmek isteyenim.
Bugun sevgili Sufi'nin blogunda cok guzel bir Ataturk yazisi okudum. Cok begendim, cok da hislendim. Ama ben Ataturk'u hic sevmem. Hicbir sebebim yok isin tuhaf yani. Yani Turkiye Cumhuriyetini kurmus, bir millete ozgurlugunu vermis. Bir suru sebep sayabilirim, saymama gerek yok. Acin her yeri her yerde yazili sebepler ve ben yadsimiyorum. Ama ben Ataturk'u sevmiyorum. Bazen dusunuyorum acaba Konya'da dergahimi mi kapadi eskiden diye?

Annem cok sinirlenir ben boyle konusunca. Tam Cumhuriyet kadinidir kendisi. Babamin ise kesin kemikleri sizliyordur. Ismet Inonu'nun sag koluydu ya bir zamanlar. Ama o zaten benim su anda inandigim seyleri biliyorsa mezarinda, daha da cok sizliyordur kemikleri.

Diger bir inanisim da sudur; Ataturk %100 O'nun elcisiydi. O istemese, Ataturk'un hic bir sifati yetmezdi boylesi buyuk bir mucizenin gerceklesmesine.
Simdi asil icimi bugun kurcalayan konuya geleyim;
Bugun 10 Kasim Ataturk'un olum yildonumu
Yarin 11 Kasim I. Dunya Savasinda Canakkale'de olen Kanada'li askerlerin anma gunu
Yarin Mira okuolda gunun cocugu.
Sinifta yapilan aktivitelerde o ogretmene yardim edecek.
Kanada bayragini o tutacak. "O Canadaaa" diye o soyleyetecek milli marsi.
Biz Mira Turk'um demek zorunda olmasin, yani ID si degil OZ'u onemli olsun diye geldik bu ulkeye. 150 ayri memleketin insaniyla beraber yasiyoruz bu sehirde.
Ve yarin 11 Kasim. Mira bir Turk olarak bayragi tutup, Kanada marsini soyleyecek, ve kirmizi cicek boyayacak resim dersinde, Canakkale'de Turkler tarafindan oldurulen Kanadali'lari anmak icin.
Bir yerde okumustum bir yerde 1 yildan fazla kaliyorsan, orayala ilgili yarim kalmis bir karman vardir diye. Kanada'ya goc ettik, yarim kalmis bir karmayi tamamlamak icin belki. Acaba ben Canakkale'de sehit mi olmustum??

Ataturk'e bir gun bir Ingiliz dik dik bakiyormus. Ataturk baslangicta ses etmemis ama sonunda yaverini yollamis sordurmaya derdini. Canakkale'de babami oldurdu demis dik bakan Ingiliz.
Yaver mesaji tasimis Ataturk'e. Ataturk donmus yavere soyle demis; "git sor bakalim babasinin Canakkale'de isi neymis?"
Ne isim varmis degil mi Canakkale'de eger sehit olduysam.
Boyle ucuk kacik yerlerde dolastiktan sonra Merkez'e inme ihtiyacim var.
Butun bunlar bos...
Ataturk, Turkiye, Kanada, Mira, Toronto...
Isimler
Benim topragim, senin topragin, benim madenim, senin tren yolun
Mulkiyet
Ulu onder, kahraman, cesur, talihsiz...
Sifatlar
Benim kahraman dedigime sen dusman dersin
Benim katliam dedigime sen bayram dersin
Senin akin, benim karamdir
Bunlarin sonu yoktur.

Eger ki goremiyorsak en ufacigindan bir kelimenin ardindakini, eger goremiyorsak en ufacigindan bir yaratigin gorevini, eger goremiyorsak bugun nasil da nefes alabildigimizi, bu savas bitmez.
Butun gemilerin demirleri O'na demirlenmedikce bu dunya donmeye devam edecek. Oyun bir diger gune naklolacak.
Bu savas bitmez.
Ne Ataturk'e olmustur olan, ne de ölen Kanadali askerelere
Olan, kalana olmustur, kendini O'na demirleyemeyene, gercegi goremeyene...

Dun bir cumelisini okudum Haruki Murakami'nin; "Pain is inevitable, suffering is opptional" diyordu. (Aci kacinilmazdir ama izdirap istemli'dir)
Karari siz verin demiyecegim, cunku bu secim coktan yapildi.
Acinin otesine gecenler akacaklar hayatla
Istirap icinde yananlar, kendi cehennemlerini bir odunla daha korukleyecekler...

Dogmak icin olmeye geldim ben... Kimse kusura bakmasin...

Bakiyoruz oyleyse goremiyoruz...

Mira okula baslayinca, sinifindaki arkadaslarinin anneleri ile tanis olduk. Arkadas demiyorum arkadas benim icin degisik bir kelime gibi. Yani simdi dusunuyordum yaziya baslamadan once benim arkadasim oldu mu hic diye. Oldu ortaokulda, sonra lisede, sonra universitede. Ortam oldu, insanlar geldi, sonra bir neden belirdi, o nedenden dolayi samimilesildi, sonra samimi kalinip etikelisime girildi. Sonra dagilindi, gidildi...

Simdi obur pencereden emaillestigim biri var, o benim arkadasim mi diye sorarsam kendime, o hep vardi derim. Arkadas kelimesi bana gore degil yani.

Insanlar bir nedenden dolayi bir araya gelirler, sonra o neden biterse ayrilirlar, ve bu dunyanin sonu degildir. Okyanustaki dalgalar degil miyiz biz, nasil ismimiz kalir, cismimiz kalir okyanusun icinde oldugumuzu anladiktan sonra...

Yine nerden basladik nereye geldik. Bu siralar daginigim, seyrediyorum. Ayni zamanda da derli toplu icerde.

Mira'nin okuldan arkadasinin annesi ile cokca konusuyoruz. Genelde o konusuyor ben dinliyorum. Cunku soyleyecek cok sozu var. Gozlemliyor. Bakiyor her tarafa, inceliyor herkesi. Merak ediyor. Dev aynasindaki ben gibi... Konu bu zaten. Ona kendimden farkli bakmadigim icin, kendimden uzakta da gormuyorum. O nedenle elestiremiyorum da :) Elestirebilirim de yani kinamak gibi elestirmiyorum.
Dun parkta bulustuk sabah jimnastik derslerinden sonra. 11.00 - 12.00 arasi uygundur diye dusunduk, ogle yemeginden once, biraz gunes alsinlar ... (super dusunceli anneleriz)
Sonra onlar oynarken, 5 cocugu ve de 1 kopegi olan, henuz yuzunu asikken goremedigim bir anne, iki cocugu ve de kopegiyle parka geldi. Bu arkadas bana egilip, "simdi bu kadinin bu saatte ne isi var parkta. Tam ogle yemegi saati. Bu cocuklara ne yediriyor? Gofret mi veriyor ogle yemegi niyetine? Cok mu Avrupali bir anneyim ben bilmiyorum ama boyle olmaz ki!" dedi. Epey sinirlenmisti. Ben gulumseyerek dinledim. Bilmiyoruz ki ne oldugunu, kizdirma kendini bosu bosuna dedim.
Sonra o hep gulen bes cocuklu kadinla tesadufen park cikisi karsilastim. Ayakustu sohbet etmeye basladik, Mira kopege opucukler verirken. Uc cocugu ilk okulun degisik siniflarinda ve sabahcilarmis. Onlara sicak beslenme getirmis. Cocuklarinin soguk sandwiclerle beslenmesini her zaman istemiyormus cunku (ne dusunceli anne degil mi?)
Sonra okulda kendini sinirlendirmis anneyle karsilastik. Bu sefer de baska cocuklarin Mira'yi nasil kizdirmaya calistiklarini anlatti. Olsun yeterince ingilizcesi yok, anlamamistir dedim gulumseyerek, zaten anlasa da o onun yolu olacak, hayatta surekli mudahele edemem ki, dedim.
Ama deyip itiraz etmek istedi, sen bugun biraz dinlen istersen, oglen ki kadin da o kadar kotu degilmis, cocuklarini dusunuyormus diye anlattim olayi. Evet, sanirim bu siralar benim kotu gunlerim dedi ve pufurdayarak evine gitti.
Bakiyoruz, baktigimizi sandigimiz her an, baktigimizda gordugumuz sey sadece simsiki tuttugumuz fikirlerimizin yansimasi. Oysa olayin hep bir de diger tarafi var...
Bu olay benim bir yansimam. Biri bana birsey sordugunda ilk cikan cevabi veririm genelde.
Sonra zaman gecer bu cevap kafama geri donerse, dusunurum icimde, verdigim cevap ne anlama geldi karsida acaba diye. Sonra ben ne demek istersem diyeyim, baskasinin ancak kendi fikirlerinin yansimasi olarak dediklerimi anlayacagini farkederim. Bazen duzeltirim yanlis anlasilma olabilecek yerleri. Sonra konusanin da, dinleyenin de BEN oldugum gercegine dayarim sirtimi. O'na emanet ederim.

9 Kasım 2010 Salı

Merkez'e baglanmak

Gecen gun blogu acis sebebimi (ki yazamamistim, kalem alinmis, merkez us yazilmisti), bugun yazmaya calisacagim. Gecen gun aklima dusurdu cocuk-kadin "merkez" kelimesini. Kelime aklimda dolanir ve benim merkezime koyduklarim neler acaba diye dusundururken, anilar anilari kovaladi. Yine bir arsiv dolduracak kadar genis bir kadro foto-ani belirdi gozlerimin onunde.
Baktim tek tek gelen eskimis fotograflara;
Hatirlayamadigim kadar uzun bir zaman etrafinda donduklerim, bir bir...
Insanin hic mi basi donmez, hic mi midesi tutmaz...
Ortada bir Xman ben don babam don
Ortada bir sorun ben don babam don
Is ayni
Ev ayni
Ne ciddi isti donmek. Donmeden yasanmazdi. Kalp atisi kadar gercekti benim icin, olmazsa olmazdi.
Oysa dondukce olan hep ayniydi. Dondugum sey donme hizimdan ortada eriyor, ben ise firlayip gidiyordum yorungeden, parcalara ayriliyordu hucrelerim.
Sonra haydi en bastan tekrar otur, topla bir bir; kalp nerdeydi, eller, parmaklar, saclar...
Toplamaya hep dis noktalardan baslardim. Once etraf esyalar toplanirdi, sonra ust bas, sonra organlar birbir...
Yorungeden firlaya, uca, kaybola gun gunu bitirdi.
Bir gun babam olmustu, birkac ay sonrasi annemle kardesim agir bir trafik kazasi gecirmis olumden donmus, sevgili diyip bagrıma basıp evleniriz fikrinin etrafinda dondugum, igne oyasi gibi isleyip genislettigim beyaz atli prens hayalim ise beni terketmisti. Patrona zeka tasladigim icin isten de atilinca, artik donecek bir merkezim bile kalmamisti...
Bense uzayda kaybolmus bir 2221973 nolu gezegendim. Kucuk prense el sallar onun etrafinda da donerdim gorsem, ama onceleri oldugu icin karsilasmamiz, o da yoktu ortalarda.

Bu liste boyle uzamaya devam ediyor. Iyisi mi kisa keselim :)

Merkezim ne zaman O, hayat ahenkle donuyor, ben bir semazenim*, parmaklarim O'na kilitli...
Ne zaman merkez flulasiyor Oz'den ziyade bedenden oteye gecemiyor gozlerim, o zaman yine eskisi gibi, ayni hizla firliyorum yorungeden, kayboluyorum.
Kayboldugum yerin de O oldugunu bilince artik, donusler uzun surmuyor, toparlanmaya gerek kalmiyor.
Done, kaybola, kavusa Merkez'e Merkez'le Merkez'de :)


* www.semazen.org: parmagimi O'na kilitleme sizinle geldi sindi icime :)

Askla,

5 Kasım 2010 Cuma

Merkez Us

Merkez Us'ten sesleniyorum. Uyan!
Hala baskalarinin seninle ilgili dusunceleriyle gulumseyip, hala baskalarinin bu dusuncelerini umursamayanlarin dusunceleriyle asiyorsun suratini.
Demistim, gulusunu seviyorum. Kac kisiyle soyletmistim. Ilahi bir ozellik gulumseme, gulumsemen eksilmesin, diye.
Anneannen oldum soyledim, arkadasin oldum, sevgilin, ogretmenin, siradan biri, onemli biri. Demek icin girmedigim kilik kalmadi.
Hala terazinin diger tabagini nasil tutabiliyorsun.
Ne zaman BIR'leyeceksin.
Hala sozunu dinlemeyen bir 4 yasindaki guzellikle sinirlenip, gununu karalara bagliyorsun.
Kimse kimseyi yumusak yumusak uyandirmaz, uyandirma oyle olmaz. Tokadi yersin, UYAN der, diyorsun iki dakka once, sonra ikinci dakikada suratina yedigin tokatla dagiliyorsun, kosuyorsun dualarinin icine. Dualar ne verecek sana? Nereye gidiyorsun? Kactigin kim, sigindigin kim? Sana yolu gosterenle, seni yoldan cikarmaya calisan farkli mi?
UYAN!
Yeter artik oyalandigin, Kendin'e gel.
Temizlenirken parca parca olman gerekmiyor.
Temizlenirken kirli hissetmen.
Kanita mi ihtiyacin var Ben'im oldugunu anlaman icin.
Senin icinde dolandigima inanman icin baskasina mi ihtiyacin var HALA???
Eger evetse cevabin, seni bana getiren o insanla, kopartir atarim seni kollarimdan ayni insanla.
Yerden kaldrimaya calisirsin kafani, havaya dogru, koptugun TOPRAK Ben'im, dogruldugun HAVA Ben.
UYAN!
Sevindigin seye bak.
Icin oyle bosalmis ki, Ben sana dolmusum ve diledigimi senin bedeninle yapabilmisim.
senin bedenin....
senin bedenin...
nerde bedenin???
BEN'de bedenin.
bedenini konusmaya bile hacetin olmaz, sussa dilim.
UYAN!
Opucukler dagitabilirsin ASKimla, dudaklarin senin degil.
Gidilecek yollarin oklarini yazabilirsin kaleminle, elin senin degil.
Bana dogru gelenlere ayak izlerini birakabilirsin, ayaklarin senin degil.
UYAN!
Kalbini hep acik tut, ceneni kapali.
Gozlerin Bana baksin, uyandir ruyalari.
Kulak kesil sesime, dinle sularin sesini sesimle...
UYAN! Uyumak yok artik sana...