31 Ekim 2010 Pazar

Cadilar Bayrami

Bugun cadilar bayrami. Ilk bayramimiz, mubarek olsun. Gittik kapi kapi seker topladik. Insanlar cesit cesit kostumlere burunmuslerdi. Kimisi melek, kimisi seytan, kimisi canavar, kimisi uzayli. Uc polis gecti yanimizdan, onlar da kostumluler sandim. Meger gerceklermis.
Eve donus yolunda bir ev ahalisi korkunc kostumler giymis, yoldan gecenleri korkutuyorlardi. Mira'yi kucakladik ki arada kotu bir anisi olmasin diye. Sonra sessizce gulumseyerek canavarlara el sallayarak gectik.
Eve donus yolunda ben Mira'ya " annecim korkucak hicbirsey yok aslinda, o canavarlarin icindekiler insan" dedim.
Sonra durdu yine hersey. Asil korkulacak olan insanlarin icindeki canavar miydi? O da bir maske degil miydi? Ya da canavar kiligindakiler aslinda iclerindekini mi ifade ediyorlardi, ellerine gecen bu Cadilar Bayrami firsatiyla. Sonra kendimizi dusundum. Belki bu sene ilk oldugu icin biz kostum giyinmemistik. Acaba giyecek olsak ne giyerdik?

Gunluk hayatimizda kac kostumumuz kaldi? Kaldi mi ki?

28 Ekim 2010 Perşembe

Yazma ustune karalama

Ne zaman sıkıssa kalbim ilk geldigim yerlerden biri burasi. Ne varsa bu beyaz ekranda ve hizli hizli bastigim ardi ardina gelen harflerin birlesiminde. Ne varsa...
Harfler kelimelere, kelimeler cumlelere, cumleler acilan sirlara erdiginde, yuregimden ilik ilik akar O'nun aski. Rahatlamisimdir. Yerimdeyimdir.
Peki ya hep akarken, hep yuregimdeyken, hep yerimdeyken. Gitmez elim hic yazmaya. Nefesim sakin, sesim sessiz, yuregim genistir oyle gunlerde. Elim gitmek istese de sig gelir butun yazilacaklar. O'nu yazamazsin ki. O'nunla akarken O'nunla aktigini da yazamazsin. Uzaklasmak lazimdir biraz. Ancak o zaman anlarsin yasadigini, hissettigini, dokundugunu. Ruyadayken nasil ruya oldugunu anlayamiyorsam, uyurken nasil uyudugumu anlayamiyorsam, O'nunlayken bilemiyorum. Biliyorum bilmesine derinden. Dunya isik tutuyor, ayna oluyor, goruyorum.
Dun Mira'yi okula goturdum, hep bizden uzak duran bir arkadasi kosa kosa geldi boynuma atladi. Beni mi ozledin dedim, evet dedi. Yapisti kaldi yanagi yanagima. Oysa birbirimize merhaba bile demezdik. Sonra bir baska cocuk, iki yasinda. Bacaklarima sarildi, atti sonra kendini kucagima. Sonra bir cop kamyonunun soforu, camdan sarkip dunyanin en guzel en sicak gulusuyle bakti gozlerimin icine. Mira optu optu butun gun boyunca. Kocam sarildi farklisin bugun dedi.
Iste bulusmustuk, kavusmustuk. Bu sefer oyle havai fisekli bir bulusma da degildi. Daha agir basli, daha sakin, daha dingin. Yurudum yurudum, doganin koynuna. O'nunla en rahat olacagim yere. Yuruduk beraber. Agaca, buluta, gole, dusen yaparaklara karistik, adim adim yaklastik, dolastik.
Vucut kullanimina amade, dolandi durdu , bakti, guldu sevdi, dokundu, sarildi, tam istedigi gibi, istedigi kadar...
Sana ne yazabilirim ki beyaz sayfa. Ne derse onu yazabilirim. Ne kadar derse o kadar. Nasil derse o sekil. Ne bir fazla, ne bir eksik.
Geldi hosgeldi, simdi birazcik kenarda kafami cevirsem gozlerimiz degecek. Gitse hasretinden terter tepinecegim. Iste o zaman geri gelip yazacagim bahanelere esitleyerek sikayetlerimi. Kah adet sendromu diyecegim, kah dolunay.
Seviyorum; O'nlu olmayi da, O'nsuzlugu ve oynamayi da. O'nsuz oyun olmayacagini ogrendikce daha da seviyorum hatta ...
Geri donup okuyunca yazilanlari bir yanim utaniyor sanki bana gelmis gibi anlatmis kelimeler diye
Sonra guluyor diger yanim, ben dedigim kim ki bastan basa Sen diyor...

19 Ekim 2010 Salı

Yalniz hissedenler dernegi...

Cok sasirmiyorum, neysem etrafimin da o olmasina. Bu siralar ne okusam, ne seyretsem, kimle konussam, herkes kendini yalniz hissediyor. Anlasildigi uzere ben kendimi yalniz hissediyorum.
Anlasilmadigimi, sevilmedigimi, onemsenmedigimi, gorulmedigimi ve butun benzeri kadinsal endise kelimelerini siralayabilirim.
Egitimli birinin, kendini de begenen birinin, kafasina guvenen birinin, her gun hic degismeden ayni seyleri yapmasi, bunlari bir de dogup buyudugu toplumda yuceltmek icin degil, asagilamak icin kullanilan "ev kadinligi" ana basligi altinda yapmasi, o kadini zaman zaman ne hale getirir bilenleriniz eminim vardir.
Neler neler bilir kadin ama sabah kahvaltiliklari sofraya koyar, kaldirir, cocugu giydirir, okula goturur, getirir, yedirir, icirir, gezdirir, bir de cocugu iyi buyusun diye kasilmistir dogumundan bu yana da. Kasilmak degil aslinda ama cok onemsemistir. Sikayetci hic degildir. Aslinda bulundugu yeri cok sevmektedir ancak gel gorku adinin arkasinda sakli olan egosu hic de boyle hissetmez. Sukur ki bu iskenceyi hergun cektirmez egocagizi. Donem donemdir.
Bu siralar donem basladi, sandim ki adet oncesi sendromu gecer. Ya da dolunaydir gecer. 3 hafta oldu herhalde. Gecmedi.
Ben de daha derin bakmaya basladim. Ben herkese hizmet ediyorum, herkesi mutlu etmek icin ugrasiyorum, neden beni de mutlu etmeye kimse calismiyor diye soylendigini duydum ?
Sonra ben insan degil miyim, neden ben de bir sabah 9 a 10 a kadar uyuyamiyorum'a dondu. Insanliktan dem vurdu. Sonra ben de kadinim, diger kadinlardan farkim yok spirituel yasiyorum diye'ye dondu. Sonra ben bu kadinliktan memnun degilim'e dondu. Dondu de dondu...
Sonra film basladi. Ismi Bridges of Madison County.
Meryl Streep beni oynuyor filmde. 18 yillik bir evlilik. Kocasi cok durust, caliskan, temiz, kendisini de cok seviyor. Iki cocugu var. 16 ve 17 yaslarinda. Artik cocuklar pek birsey konusmuyorlar anneyle, buyumusler ya. Koca deseniz zaten yorgun argin gelmis, calismis calismis. Hep calismak var hayatinda. Meryl' de yemek pisiriyor, camasir yikiyor, evi temizliyor, ve ici kanayarak onlari seyrediyor. Nasil da gorulmedigini goruyor izleyici 5 dk icinde. Oysa ben 8 yildir ya da 38 yildir konusuyorum. Hala anlayan olmadi diyorum kendi kendime. Ama film iste.
Sonra bir fotografci cikageliyor Clint Eastwood. Kocasi ve cocuklarinin gittigi bir donemde 4 gun icinde karsilasip asik oluyorlar. Clint benim filmimde oynamiyor. Benim filmimde boyle durumlarda devreye Allaha bin sukur Swamiji giriyor.
Filmde Clint Eastwood kadina ihtiyaci olan herseyi veriyor, kadin oldugunu hissedecegi. Seviyor, sevisiyor, dinliyor, anliyor, guluyor. Besliyor da besliyor.
Swamiji "gurunun gorevi egoyu oldurmektir" diyor. Surunen egom, duyuyor sonunda. Bu sabaha kadar ben de kadinim, benim de haklarim var, eglenmek istiyorum diyen ses, kisiliyor. Cok konustu zira. Ve yerine geri geliyor Sesim. Sen ne kadinsin, ne erkek. Hatirliyorum. Zayifladigimi goruyorum. Olabilir, gormek onemli.
Sonra Mira bagiriniyor ortalikta, ben sustum ya, sira onda. Yapamadigi icin birseyi sinirleniyor. Sonra yine yapamiyor yine sinirleniyor. Sonra basariyor. Bak yaptim diyor. "Gordun mu bagirinca degil, tekrar tekrar deneyince basarabiliyorsun" diyorum. Duyuyorum. Ona ve esime bagirdigim butun gunler dusuyor, yerle bir oluyor. Goruyorum, deniyorum, degisiyorum, baska turlu deniyorum, degisiyorum, baska turlu ve sonunda basariyorum. Gordum ya, anladim.
Allah simdi anladigimi uygulamam icin yardim etsin diyorum.
Ruyamda kaynaktan sevgi geliyor, kuzene soruyorum. Onemli olan o sevgiyi vucudunun almasi ve beslemesi diyor. Aliyorum, besleniyorum.
Clint'de bir Mira'da, ruya da ...
Kendimi sevmesini ogreniyorum, kendime onem vermesini, ihtiyaclarimi farketmeyi, kendimi dinlemeyi, eglendigim seyleri yapmayi.
Satir sonuna geldim diye hissediyorum, bakalim gun neler gosterecek...

18 Ekim 2010 Pazartesi

Gomu...

Ne kadar derine gommus olursan ol, can varsa, hikaye bitmemisse hala, cikar dibinden toz toprak icinde. Ciktiktan sonra ne yapacagini bilsen de bilmesen de cikacaktir gunu gelince...

Ciksa da bitse ...

14 Ekim 2010 Perşembe

El aynasi dev aynasi

Anne bugun cok kotu gecicek iste, diyor Mira. Ben derin bir nefes aliyorum, zihnimden "sabir" diyorum. Cunku o gun sabah 7 de kalkmisiz, oyun oynamisiz, havuza gitmisiz, en sevdigi yemegi yemis oglen, okula gitmis bisiklete binerek, okuldan donerken hava bulutlu birazdan yagmur yagacak biz parka gidemiyor oldugumuz icin GUNUMUZ KOTU GECECEK SIMDI ANNE...

Baska bir gun yine bin ayri aktivite, hersey onun mutlulugu icin, butun yemekler, icecekler, meyveler, oyunlar. 5 dk sonra yemege oturacagiz.
Mira: Anne ben o yuvarlak kirt kirt seylerden yemek istiyorum.
Anne: Hayatim simdi yemege oturuyoruz, yemekten sonra yersin.
Mira: Off gunum cok kotu gecicek iste.
Anne: Nesi kotu geciyor guzelim?
Mira: Bir okula bisikletle gidemedik (cunku yagmur yagiyordu)
Bir tv seyredemedik ( seyretti aslinda ama 2 saat sonra kapamasi gerekiyordu artik)
Bir arkadasim bana gelemedi (3 dk once bize gel dersen kimse programini benim kiza uydurmak zorunda degil)
Bir dondurma yiyemedik (dondurmaci gormedik bile)
Bir anneyle oynayamadik (sabah 7'de kalkmistim ve o saatten beri yanindayim, oynamak istedigimde oyunumu begenmeyip beni durdurunca, ben de sadece yaninda duruyorum)
Her gun boyle.

Iste budur Uma'nin hayatinin bu doneminin yansimasi.
Hergun sukretse de haline, gecmisin aliskanliklari mi desem, yoksa temizlik nedeniyle mi desem, ne diyecegimi bilemedigim bir aciklamasi var iste. Neyse her gun sukretse de haline hergun "bugun kotu geciyor iste" dedigi (bir an bile olsa 5 saat bile surse) bir yer var.
Tanri da bana bakiyor ve bisikletle gidemezdin cunku yagmur yagacakti ama sen bilmiyordun bunu henuz diyor.
Arkadasin gelemezdi cunku onlarin yapilmis bir programi vardi ve bu senin onemsiz oldugunu gostermiyor diyor.
Tabii ne bisiklet ne arkadas konum degil, ama asil konuyu yazamayacagim bu sefer.
Bu olayin bir yuzu.
Diger yuzu, sukrediyorum yine tum kalbimle ki, bu dunyada kalbimin meyledecegi hic ama hicccc birsey yok.... Bana verdigi bu en buyuk nimeti adet oncesi yine unuttu zihin...Zihin kendi basina buyruk olunca bu donemde, gelen tum belalar kollar sonuna kadar acilmis olarak karsilaniyorlar. Allahtan kalp O'nun emrinde...
Bu da ikinci yuzuydu olayin.
Ve son olarak Hz Isa'ya inanmamis insanlar, ben neye uzuluyorum ki bana inanilmadiginda. Mum dibini isitmazmis derler ama bilemiyorum. Ya da Ma Ananda Mayi nin dedigi gibi, herkes kaderinde yazildigi kadarini alacak bu bedenden...

5 Ekim 2010 Salı

Yardim

Bugun guzel bir kalbin cok guzel bir yazisini okudum. Olmek uzere olan bir adam asik oldugu kadini bulmaya calisiyordu. Adam ölmeden once kadinla bulusamadigi icin Tanri'ya sitem ederken, Tanri adama; "seni O'na goturmeye geldim" demisti.

Donup gecmise baktigimda beni bir digerine goturen neler neler var diye, her yerde Tanri'nin parmak izlerini goruyorum. Oyle olmasaydi asla boyle olmazdi cumleleri geliyor ardi ardina. Biriyle paylasmaya kalksam bunu genelde ne kadar olumlu dusunen bir insan oldugumu soyluyorlar. Oysa ben olumlu dusunmeyi hic bilmem. Swamiji birgun gecmisinde cok acilari olan insanlar olaylara iyi bakamazlar diyordu. Kendimi bulmustum o cumlede. Hala beceremem olaylara olumlu bakmasini. Ama simdilerde bunun yerini alan sey dogru okuma.

Mira ingilizceyi sokmeye calisiyor. Soyle konusuyor blumakndlrjkalkjashfliuwhef I KNOW, hsdfjhwef janfk MAYBE, nvkjdf;ka SURE :) Kendimi aynen onun gibi goruyorum. Zaten en guzel aynam degil mi ? Okumayi sokene kadar Tanri gulerek bakiyor, saclarimi oksuyor. Yanlis okuyup ofkelendigimde, sariliyor, sabrediyor, bekliyor.

Anneme yolda giderken bu ne diye okuturmusum, butun tabelalari. Otobustekiler "Allah sana sabir versin kizim" derlermis. Sonra 3.5 yasinda almisim gazeteyi okumusum. Simdi de boyle isliyor duzen benim icin. Yol boyunca asili olan yazilari okutuyorum Swamiji'ye, Gurudev'e, Siddhi Ma'ya, Ramana Maharashi'ye, Mooji'ye, Papaji'ye. Okudukca onlar yaziliyorlar kalbime. Sonra birgun yanliz yururken yolda gordugum yaziyi okuyabiliyorum kendi kendime. Bazen de uyduruyorum, ama onemli degil uydurmam da. Melodi dogru. Mira'da goruyorum. Ayni yabancilarin konusma muziginde uyduruyor dili, araya da yerlestiriyor dogru kelimeleri.
Muzik dogru olduktan sonra, kelimeler bulacak bir bir yerini, kendi ritminde.

Tanri seni O'na goturmeye geldim diyor, beni Tanri'ya ne goturuyor? Mira'ya duydugum ofke, esimin beni incitmesi, yagan yagmur, pisirdigim yemek, yuzdugum su, yurudugum yol, okudugum yazi, yazidaki adam, adamin sitemi, sitemin nedeni....

Okumayi ogrendikten sonra butun yollar Bagdat'a cikiyor. Eldeki bulgurda Dimyat'a pirince gidesin diye hic oluyor.