13 Nisan 2010 Salı

Yalan dolan midir hayat?

Hayat neden verildi bize? Kim oldugumuzu bulalim diye. Anamiz babamiz, kocamiz karimiz, cocuklarimiz ve es dostlar hep arac. Varliklariyla sorgulatiyorlar her animizi. Kimsin sen?

Peki bu senaryo icinde yalan nereye sigar?

Zaaflarimizi kapatmak icin soylediklerimiz, korktugumuz icin soylediklerimiz, yuzlesemedigimiz icin soylediklerimiz. Soyledigimizi bile farkedemediklerimiz.
Soyleyince ne oldugunu ne kadar dusunuruz acaba?

ben "uma" bu dunyaya kim oldugumu bulmak icin geldim. Tahammulum yok oyalanmaya. Surekli savas halinde biri gibi gorunurum, savasim kendimledir, az bilen vardir. Kavga ederken bile kulaklarim dinler bu nereye gidiyor diye. Aci geldiginde takip ederim korku nerede diye. Hicbir firsati harcamam. Gecmem gecistirmem. Kavgami ederim son zerreme kadar. O son zerrem de huzuru hissedene kadar surer kavganin seyahat suresi. Yaranin derinligiyle ve etrafimdaki aracilarimin yardima gonulluluguyle de alakalidir bu. Yalan soylemeyi secip gecistirmeye calisanlarla devam eder durur kavgam. Temcit pilavi gibi... Cunku ben kavgami ederken kendim icin, beni anlayamayip benimle kavga edenler bilmezler iclerindeki yaralari. Onlar sadece benim kavgaciligima cevap verdiklerini sanarlar. Herkesin zamani gelir oysa... Bir bir.

Araclarim gorevlerini bitirdiklerinde degisir yerleri digerleriyle ve yeni yaralar acilir. Degisirken bunlar istemeyi biraktiklarim da bir bir gonderilir hayatima.

Oyunu tek sebepten oynuyorum, uyanmak dilegim. Beni hala uyutmaya calisanlarin ninnilerine tikandi kulaklarim. Uyuyanlar icin de cok can sikici benim feryatlarim. Ne guzel surda uyuyorduk di mi?