22 Eylül 2008 Pazartesi

Annelik

12 yasindaydim, bir kizkardesim olmustu ben 9 yasindayken. Ben kendimi ne kadar dislanmis hissettiysem, kardesim o kadar kabul gormustu, goruyordu. Icimi oyle acitiyordu ki bu. Gizli gizli aglardim. Ailecek yaptigimiz ilk ve son guzel tatilde bir de Efes'de Meryem Ana'ya gitmistik. Meryem Ana kimdi acaba o zamanlar benim icin bilmiyorum. Yani bana onu nasil anlatmislardi. Tek animsadigim o gune dair, "Meryem Ana benim annem yok, benim annem sensin." diyip boynuma gumus kolyesini taktigim.
Anne olmaktan hicbir zaman korkmamama ragmen her zaman bir tedirginlik olurdu icimde, ya ben iyi bir anne olamazsam diye. Zaman gecti hamile kaldim. Hamileligimi hissettigim ilk gun Noel'di, Meryem Ana'nin Isa'yi dunyaya getirdigi gun. Iste o an animsadim butun bu baglantilari.
Meryem Ana'ya dua ettim, haber verdim korkularimi. Olacaksam onun gibi bir anne olmak istiyordum, olamayacaksam almaliydi verdigi cani.
Hamileligimin son aylarindan birinde annem Efes'e gidiyordu tesaduf. Ben ziyarete gitmeyi cok istemis bir turlu denk getirememistim. Annemden dua etmesini rica ettim. Ederim dedi. Hayir senin etmeni istemiyorum, senin benim duami etmeni istiyorum dedim. Annem gerildi az biraz. Ne diyecegim peki soyle, dedi. Soyledim: " Benim bu kadar hata, eksiklik, cahillik ve kotu aniyla karnimdaki bu cocuga annelik yapmam mumkun degil. Ben ancak ve ancak senin enstrumanin olabilirim. Sana teslim oldum, bu beden sana ait. Senin dedigin olsun" Annem buz gibi bir sesle, peki, dedi. Ben gozlerimi kapadim ve kendimi orda hatirladim. Bilmiyorum ne kadar sure huzur icinde kaldim. Taa ki Mira karnimda uyanip beni durtene kadar. Annem o an telefon acti. Mira'da bu meditasyonun bir parcasi olmustu. Uyurken uyanip beni de uyandirmasindan belliydi. Annem rahatlamisti. Dedigini yaptim kizim. Bir de sunu ekledim, dedi. "Bugune kadar ne yaptiysam yanlis yaptim, iyi annelik yapamadim. Hala ne yapsam bir yerde yanlis yapiyorum. Ben kizima annelik yapmaktan vazgeciyorum. O sana emanet. Senin dedigin gibi olsun...."

Uclu bir pakt olmustu. Hepimiz O'na teslimdik.

Iki sene doldu Mira'nin hayatinda. Olan hicbirseyin altinda benim ismimi goremedi kimse. Ben ici bosalmis bir hizmetliydim, O'na amade. Onun cocugunu ondan baska kimse iyi yetistiremez, ben ne anlarim annelikten. Annem bile olmamisken.

Annem olsaydi O olur muydu acaba hayatimda? Bilmiyorum... Ama annem olmamisken yerini O'ndan daha iyi dolduran olmadi, bunu cok iyi biliyorum.

20 Eylül 2008 Cumartesi

Sen 2

Seni yazmaya devam ediyorum. Bu ne cüret bilmiyorum. Seni yaziyorum diyorum ama beni yaziyorum hala. Senin beni tecrube edisinin, benden görünen yönünü yazabiliyorum ancak. Belki bir gün gelecek seni yazacagim diye tuslara basan parmaklarim, yerini kalbimden gelen senin sesinden dökülenlerin yazilmasi hizmetine adayacak. Simdi cogaldi artik seni yazan eller, senin yazdirdigin eller. Simdi herkese konusmaya basladin. Ya da herkes artik sana kulak kabartir oldu.

Yalnizim, hep oldugum gibi, hep oldugumuz ama bir turlu gormedigimiz, goremedigimiz, kabul edemedigimiz gibi. Aynada yansiyanlar hayatimda, yansimalarim. Yuzlesmelerle dolu bir yil daha basladi bu yil. Icim disima tasmis, daha acik gorunuyor hersey. Ofkeli gunler devam etse de asil ofke hala ofkeleniyor olabilmekte. Bilirken gercegi, sarilmis sarmalanmisken senle, hala bu dunyada ofkelenebiliyor olmak en buyuk ofkem.

Bir ney olmak icin kendimi sana teslim ettigim gunden beri bir bir aliyorsun elimde beni ben yapanlari. Bana verdigin hediyeler ise aldiklarindan kat kat daha fazla. Bos bos oturuyorum, bos bos yuruyorum, bos bos yaziyorum. Kalbim titriyor once, ne kadar bos oturdugumla alakali olarak. Tumden bosalttiysam icimi, gelisin hic gecikmiyor. Bir dala takilan gozum, bugune kadar gormedigi guzellikleri goruyor. Mucizelerini kesfediyor gun be gun. Sen olunca hersey ne kadar kolay. Herseyin senden geldigini kabul ettigimde ve herseyi benim icin yaptigini anladigimda. Oysa ne cok isyan etmistim, ne sayisiz geceler gecmisti seni reddederek. Onlarda bile seninle konusmuyor muydum? Kimim vardi ki senden baska? Kim var ki senden baska?

Yorgunum arada olmaktan. Senin olmadigin bir an olmadigini bilsem de, senden kopmus ne cok zaman var burda, bu oyun alaninda gecirdigim. Agliyorum avazim ciktigi kadar, agliyorum hickira hickira. Kalbim parcalaniyor herbir oyunda. Her biten oyun beni sona beni sana yaklastirsa da, yerine baslayan yenisi yine kalbimi kelepceliyor dunyaya.

Tek avuntum seni bilmek bir damla kadar da olsa okyanusunda. Tek avuntum seni hissetmek o ‘çok acıdı!’ dedigim kalbimin en karanlik kosesinde. Tek avuntum seninle konustugumda artik beni duydugunu bilmek. Tek dostum, tek esim, tek sevgilim, annem, babam herseyim. Seni kaybetmisim kimbilir kac asir. Tek avuntum varligindan suphe etmeyecek kadar yerlesmek sende.

Hadi artik. Gel! Beni rusvetlerinle susturamayacaksin bu sefer. Bu sefer SENsin tek istedigim, senden baska yok bildigim. Oyunda kaybolsam da birkac saatligine, goreceksin onlar da geride kalacak., gecmisi olmayan bu oyunda. Hep sen varsin. Hep!… Sen!...

Sen

Seni yazmak istiyorum, elim varir mi acaba? Bir kelime yazsam bin deryayi anlatsam, bin yazsam, bir anlasam. Seni anlatmaya kalksam dilim doner mi? Sesim kivaminda cikar mi? Haykirmadan durur mu ?

Ne elim yazabilir seni, ne dilim soyleyebilir seni. Sen herseyin ozu, herseyin basi, herseyin sonu. Sevginin kendisi, askin, gercegin, hayalin. Sen dunum olmayan, gelecege sigmayan. Simdi su an icimde buyuyen. Hissettigim, sardigim, sarmalandigim.

Goklere bakip ararken, buldum sandigim anlarda dumura ugradigim. Dokundugum sarsildigim. Nefesle icime cekip nefessiz kaldigim. Icimde tutup kalp atislarinda cogaldigim. Anlatmak istesem seni, nasil anlatirim ki? Kime anlatirim ki. Herkes senken hickimse yokken. Sen bendeyken, ben sende yavas yavas ilik ilik kaybolurken. Done done icine girerken, done done sen icimden cikarken.

Agaclarin renginde, kuslarin sesinde, dalgalarin kopugunde, bulutlarin kivrimlarinda… Baktigim heryerde, duydugum her seste sen varken, askinla askta kaybolmus ask olmusken, seni anlatmak istesem seni. Ne derim ki?

Uyusuyorum ellerimden ayaklarimdan. Donup duruyorum gogsumun icinde. Sancilarla, kramplarla, elektrik soklarla sarsiliyorum. Senle sarsiliyorum, sende yerlesiyorum. Her an biraz daha derinlere.

Gozumu kapiyorum, gozumun onunde donen devinen renkler. Rengarenkler. Karanligin icinde kamastiriyor renkleri. Gozlerim acik gibi seyrediyorum. Renkler donuyor ben renklerin icine giriyorum. Renkler aciliyor ben kayboluyorum. Heryanim karanlik gozumun onunde renkler. Renkler degisiyor, genisliyor daraliyor halkalar. Beyaz isik cikiveriyor bir anda. Minicik. Gormemle kaybetmem bir oluyor. Gozkapaklarim kapatmis gozlerimi ama gozlerim faltasi gibi acik araniyor isigi. Hep aradigimiz bu degil mi? Biz kim ki? Hep aradigiM bu degil mi? Bekliyorum renkler de yok simdi. Karanligin icinde bekliyorum derinlerde. Isik bir daha beliriyor, kayan bir yildiz gibi alnimin bir yanindan digerine kayisini izliyorum hizla. Bekliyorum, ARTIK biliyorum beklemeyi. Bekliyorum gelmeni. Neyi bekledigimi bilmedigim gunlere inat SENI bekliyorum artik, yalniz seni. Isik geri donuyor. Duruyor gozumun tam onunde. Iki bir oluyor. Bir de odaklaniyor. Isik geriye gidiyor uzaklasiyor, one gelip yaklasiyor. Aciliyor. Aciliyor. Gozlerimi kirpmadan kayboluyorum beyazinda. Beyaz maviye donuyor zaman zaman. Mavi portakal rengiyle, sariyla ceperleniyor. Gormedigim guzellikteki renklerinde kaybolmaya hazirim.Ne istersen onu yapmaya hazirim. Sana hazirliyorum kendimi, hergun, hergun, hergun….. Alicagin gunu bekliyorum, bosaliyorum bosaliyorum bosaliyorum, dolusum SEN olacak. Senden olacak. Bensiz kalacak. Karanlik, simsiyahilik degismeye basliyor, gece mavisi aciliyor, genisliyor. Bir cember gibi kafamin ustunden geciyor, butun vucudum dedigim gercek vucudumun boyutlarini bilmedigim cahilligimden, butun vucudum cemberin hapsinde. Tirnaklarini bana gecirmenle cirpiniyor icim. Ben boyle ASK gormedim.

18 Eylül 2008 Perşembe

Mira'nin Dogumu

Rahibe olamayacagim ortaya cikinca anne olmanin en guzel sadhana (spiritual practice) olacagini dusunuyordum. Hayalimde ise Rishikesh'in bana bunu vermesiydi. Sanki Rishikesh'te olursa anneligim bu anlamda onaylanacakmis gibi dusunuyordum. Swami Muktananda elini karnima koydu "bebek mi bekliyorsunuz?" dedi. "Yoo, bekliyor muyuz?" dedim. Guldu ve yuruyerek uzaklasti. Beni aldi bir heyecan. 3 test aldim degisik zamanlarda acaba hamile miyim diye ve yaklasik 2 ay sonra hamile kaldim. Hamile oldugumu bilmiyordum. Noel gecesi ashramin duzenledigi Christmas programinda korodaydim. Mother Mary'ye sarkilar soylerken birden kalbimden iceri birseyin girdigini hissettim. Ama keskin ve atlamam mumkun olmayacak kadar elle tutulur birseydi. Kalbim de acayip birseyler hissetmeye basladim. Iki gun sonra test yaptigimda hamile oldugumuzu ogrendik.
Hamileligimizin 5.haftasinda Rishikesh'te bir ultrasound merkezine gittik. Bebegin kalp atisi var mi diye. Ve kalp atisi duyulmadi. Beni aldi mi bir korku. Ya yasamazsa?!? Doktor bir hafta sonra tekrar bakariz eger kalbi hala atmiyorsa aldirmak zorundasin dedi. Bir haftanin uc gunu aglayarak, korkarak, melankoli ve aci icinde gecti. Ucuncu gunun sonucunda bir uyanis daha yasadim. Surekli ben Tanri'ya inaniyorum hicbirsey olmayacak diyordum. Birden farkettim ki inancim tek tarafliydi. Inaniyorsam ona, kotu birsey olmamaliydi. Ve o anda busbutun teslim oldum bir kere daha. Bu bebegi ben yapmadim. Onu veren de Sen'sin, eger Sen'in icin annelik yapmami istemezsen alacak olan da Sen'sin. Bu bebegin bu dunyaya gelmesini isteyen ve benim rahmime yollayan da Sen'sin, bundan vazgecip alacak olan da Sen'sin. Senin dedigin olsun!!! Ve ben tumden biraktim butun dusunceleri. Olacakmis olmayacakmis. O'nun bilecegi isti. Ben O'na kosullu degil tamamen guveniyordum. Yeniden ogretmisti bana guvenmeyi, teslimiyeti. Bir hafta sonra gittigimizde kalp atmaya baslamisti.
Swami Muktananda Rishikesh'e dondugunde onu selamlamak icin yanina gittik. Bir arkadasimiz bebek bekledigimizi soyledi, biz gulduk, O da guldu. They are having a baby demisti arkadasimiz(Bebekleri olacak). Swamiji: "beautiful baby!" dedi. Ben It's not Mine, it is YOURS dedim. (Bebek benim degil SIZIN, yani Tanri'nin)Swamiji gulumseyip "Nice" dedi. Ve bu inanis beni asla birakmadi. Ben hicbir zaman kizima hamile olmadim, ben hep O'nun kizina hamileydim.
39 hafta tamamen sorunsuz bir hamilelik gecirip, normal dogumla 45 dakika icinde, sabah ezaninda kizim Mira'yi dunyaya getirdim. O'nunla.

17 Eylül 2008 Çarşamba

Es Secimi

Amerika'ya giderken herkes bir Amerikali bulup, onunla evlenip, Amerika'da temelli kalacagimi dusunmustu (ben dahil). Oysa ben California'ya gidip bir Adana'liya asik olmustum. Amerika'da bana neden kalma problemin var sevgilin yok mu, onunla evlen dediklerinde, guluyordum ve zaten turk pasaportum var diyordum...

Hayatimin en uzun, en saglikli, en bagli iliskisini yasamistim orda. Turkiye'ye dondugumde ise onun da Turkiye'ye donusunu beklemistim. Oysa dondugunde ayni iliskiyi yakalayamadik. Ikimizin de beklentileri degismisti. Biz de degismistik. Sevgi ?? Sevginin degismedigini, degismeyecegini hep ayni oldugunu, degisenin de sevgi olmadigini Hindistan'a gelinceye kadar ogrenmemistim. 6 ay Turkiye hayatimizdan sonra yollarimiz ayrildi. Benim ise bu vesileyle Hindistana gitme kararim kesinlesmisti. Beni baglayan isim, esim ve evim yoktu. Ne bekliyordum gitmek icin...

Ve 9 aylik Hindistan yolculugum eger su anda esim olan sevgilimle iliskim devam etseydi asla yasanmayacakti. Hindistan araya girmese sevgilim esim olur muydu onu da bilemiyorum.

Hindistan suresince ayri oldugum sevgilim onca ay boyunca hic de ayri gibi gelmemisti bana. Swamiji ogretmisti o siralar. Hicbirsey disinizda degil demisti. Ozledigin birini dusun, nerde hissediyorsun diye sordugunda aklima o gelmisti. Once icimde, kalbimin taa icinde hissettim, sonra goruntusu gozumun onune geldi. Kalbimdeydi herkes. Once kalbimde sonra disimda. Yillarca sevgiyi kacmasin diye tirnaklarimla tutmak zorunda hissetmisken aslinda kanatlarini ozgurce cirpan bir guzel guvercin oldugunu ve herzaman burda oldugunu anlayinca icim daha bir cosmustu sevgiyle. Onu cok seviyordum. Ayri olsak da kalbimin icinden seviyordum. Kafami gogsune koyup yattigimda kendimi evde hissederdim, simdi anliyordum EV dedigim seyin "O" oldugunu. Onun kalbindeki ile benim kalbimdeki ayniydi. Ayni sevgi, asla degismeyen.

Kafamdaki sorulardan biriydi bu. Simdi ayriyiz ama ilk defa onu gercekten seviyorum. Peki ne olacak? Tanri askiyla oyle sarhos olmustum ki bir erkek kadin iliskisini ilerde yasayacagimi, yasamak isteyecegimi asla dusunmuyordum. Ben bu askla olsam olsam rahibe olurdum. Dolayisiyle simdi gercekten sevdigimi anladigim sevgili ile de baska bir iliskiyi paylasmam mumkun olmazdi.

Turkiye'ye dondugumde beni alandan o aldi. Uzerimde uzun beyaz elbise, beyaz sal, yuzum beyaz, gozlerim piril piril, kalbimde O. Ask ile gelmistim. Bu aski burda kime anlatsam beni anlar ki diye gelmistim. Oysa o beni gordugu anda anlamisti. Beni ilk defa kiskanmisti. Beni ilk defa ondan baska birinin daha cok mutlu ettigini ve beni ondan daha cok sevdigini anlamisti. Kendine rakip olamayacak bir ask ile gelmistim, gormustu, kiskanmisti. Ilk defa....

Birkac hafta gorustuk. Icimdeki sevgi oyle safti ki, onu oyle seviyordum ki. Ama oyle degil baska turlu. Etrafimdaki herkes neden donmuyorsun diyordu. Ve ben eski dilimle cevaplar veriyordum, cunku diyerek. Bir an geldi, durdum. Aylardir her duydugum ses O'nun sesiydi, her cumle O'nun cumlesi, her istek O'nun istegiydi. Simdi ne degismisti! Egom pek cabuk devreye girmisti. Aci cekmekten korkuyor yine OLANA guvenmiyordu. Kendimi teslim ettim. Olana, olacaga...

Bir ay icinde sevgilim Sevgili'nin kollarinda sarhos oldu. Ayri pencerelerden birbirimize bakarken birden kendimizi ayni pencereden gunese bakarken buldum.
Teslim oldum.

Birkac ay sonra mantralarla evlendik.... Balayinda 5 ayligina Hindistan'a geldik. Tanri'ya ibadet edilen ulkeye.

Planlar

9 aydir Hindistan'daydim. Vipassana Meditation Center Dharamsala'da 10 gunluk kampa katilmis, Rudraji ile yoga yapmis, rehberimi bulmus, kuzey yildizina dogru yurumeye baslamistim. I am not the Doer, yani yapan ben degilim felsefesini ozumsedigimden, nerdeyse hicbirsey planlayamaz olmustum. Zaten Hindistan'a ayak bastigim andan itibaren bana verilen en buyuk ogreti buydu. Plan yapma! Zaten yapilmis bir plan var. Sadece SIMDI de kal ve yasa. Ama Turkiye'ye ne zaman donecektim acaba? Nasil anlayacaktim ne zaman donecegimi? Annem telefon acti. Babanin emekli maasini cekip sana yollayamiyorum. Bir sene doldugu icin bankaya gidip imza vermen gerekiyormus. Ve sana su anda gonderecek param da yok. Iste kainat donus tarihini belirlemisti.

Ikinci buyuk sorunda donunce ne is yapacaktim. Turkiye'den ayrilirken bir daha asla ozel sektorde calismayacagim demistim. Benim icin en uygun olan yoga hocaligi yapmakti. Oysa o planiminda bir gece de avuclarimin icinden kayip gidecegini soyleseler asla inanmazdim. Swami Muktanan'da nin gidisinden sonra pek cok sira disi olay yasadim. Bunlari yazmanin gerekliligine inanmiyorum. Ancak o dondugunde bunlari onunla paylastigimda bana yogayi birakmam gerektigini yoksa bu yasananlar ve yasayacaklarimla bas edemeyecegimi soyledi. Yoga hocam Karin de Rishikesh'teydi. Ertesi gun kendisine gidip egitime devam edemeyecegimi ve nedenlerimi anlattim. Hakverdi ve benim icin sevindi. Swamiji onun icin de cok ozeldi. Eger boyle dediyse bir bildigi mutlaka vardi.

Oysa benim icin bunu kabul etmek o kadar da kolay olmamisti. Gelecek korkum vardi. Kimseye muhtac olmak istemezdim. Ne yapacaktim gecimimi saglamak icin?

Guzel gunesli bir gunde vucudumu tamamiyle ona teslim etmis yururken Rishikesh'in sokaklarinda Guru Nivas'in onunde durdum. Swami Muktananda'nin gurusu Swami Chidananda'nin resmi asiliydi iki katli evin kapisinda. Sokaga bakiyordu. Tam karsisinda da bir dukkan vardi. Degerli ve yaridegerli taslar satiyordu. Sahibi kapinin onunde oturuyordu. Guldum, ne sanslisin, kutsanmis bir dukkanin var. Beni iceri davet etti. Guzel bir sutlu cay ikram etti. Minicik ama heryerinde incik boncuk olan goz alici bir dukkandi. Bir anda aklima bunlardan alip Turkiye'de satabilecegim fikri uyandi. Bir hafta urun sectim goturmek icin. Son gun kararsizim. Acaba dogru seyi mi yapiyorum. Acaba yapmam gereken sey bu mu? Dukkan sahibine bilmiyorum ki acaba Turkiye'de satabilir miyim ki bunlari derken kapi acildi. Rishikesh'te o gune kadar herkesin tanistigi ilk turkken bir turk cift iceri girdi.
Ben gulmeye basladim. Bir saniye once soyledigim cumleyi tekrarladim onlara sectigim urunleri isaret ederek. Bayildilar ve kesin satacagimi soylediler. Ben keyif icinde internet kafeye gidip bu haberi kardesime vermek istedim. Chatte konusurken bana annemin bugun bir taki tasarimcisinin yaninda ise basladigini soyledi. Taki tasarlamayi ogrenecekmis....

Bilmiyorum anlatabiliyor muyum aslinda endislerimizin ne kadar yersiz oldugunu. Aslinda kainat ananin bizim icin herseyi muhtesem birsekilde ayarladigini ve bize sadece bu alanda oynamak dustugunu.

Iste bu acik secik Rishikesh gunleri o zamanlar bilmedigim bir sekilde beni bu gunlere hazirliyormus. Tanri oylesine saglam temellerle insa etmistiki inancimi, dondugumde ne yasadiysam da, nekadar canim acidiysa da, ne kadar sorun gecmis olsa da ve ne buyuk mutluluklarla simartilmaya calisilmis olsam da, bu inanc bir santim oynamadi yerinden.

Hindistan: Tanriya Ibadet Edilen Ulke



Hindistan'in asil ismi Bharat. Anlami Tanri'ya ibadet edilen yer.

Ben aslinda Amerikan, Alman, Fransiz farketmez ozel sektorun koleligini kabul etmeyecek kadar ozgur oldugumu kabul ettigimde Amerika'da yarim kalan yoga egitimini, Hindistan'a tasimaya karar verdim. Mukemmelliyetci bir yapim vardi babam sagolsun. Oyle 3 kursta yoga hocasi olamazdim. Ogrencilerden biri soru sorarsa da ya ben cevap veremezsem. Herseyi bilmeliyim. Yeri neresi. Google'da ara. Yoganin baskenti Rishikesh. En iyi kim biliyor. Iyengar'in bir baska senior hocasi Rudra. Ben mutlu mesut bir sene sonra Turkiye'deki kariyerimi dusunerek Rishikesh'e yerlesiyorum. Once bir otel. Etraf turuncu kiyafetler giymis Hint rahipleriyle dolu. Kendilerine Swami deniyor. Ben her sabah saat 5 de kalkip yollara dusuyorum. Aksama kadar suruyor egitim. Hersey guzel gorunuyor, sut liman. Ne olabilir ki? Ben Turkiye'de yeni baslamakta olan birseyi yapacak olacagim bir sure sonra. Ne para ne pul sorunu olacak. Herkes bayilacak bana. Butun pozlari super yapiyorum. Hatta bir dvd cekecegim hemen yonetmen arkadasimla. Bir ev tutacagim hem oturacagim hem ogretecegim. Hocalarim super, ben de....

Vizem bitti Nepal'e gidecegim donunce artik biraz da felsefe kismini arastirmaya baslarim planlari icindeyim. Yolda arkadasim bir kitap. Bir yoginin otobiyografisi. Bir olmus bir yogiyi, Yogananda'nin hayatini anlatiyor. Bir olmus! O'nunla!
Komunist babanin sosyalist kizi, Tanri'ya inanir mi? Inanmaz. Tanri benimle dalga geciyordu cunku. Ben tam herseyi duzeltiyordum o beni baska bir zorlugun icine atip hadi bakalim bu sefer kurtarabilecek misin kendini diyordu. Bana guluyordu, benim aci cekmemle mutlu oluyordu. Merhametsizdi, cezalandirirdi. Akilli davranmazsan aglatirdi. Beyaz saclari ve beyaz sakali vardi. Sismandi. Kitap akil almaz bir kitap. Mistik hikayelere bayilirim, hikaye gibi okudum bitirdim, aralarda inanmamaya devam ederek.

Vize isleri bitti ben gerisin geri Rishikesh'teyim. Param cok yok, daha ucuz bir yer bulmamda fayda var. Ama asil aradigim sessizlik. Sessiz kalma ihtiyaci icindeyim. Kaldigim otel cok gurultulu, kalabalik. Yalniz olmak istiyorum. Sessiz....
Kendime bir yer buldum. Orda yoga felsefesiyle ilgili dersler veriliyor. Super tam yerindeyim. Sabah kalkip derse gidiyorum oglene kadar, sonrasi geciyor kendi kendine.

1 ay daha gecti. Icimde enteresan seyler oluyor. Hersey bildik gelmeye basladi. Hersey anlam kazaniyor gibi. Burda herkes cadi. Kimse sasirmiyor aa biraz once seni dusundum, bak simdi seni gordum diyince. Su anda sunu mu dusunuyorsun diye sorup da bulunca kimse aaa nasil oldu da bildin demiyor. Veya boyle psisik seyleri konustugunda kimse sana uzayli gibi bakmiyor. Hic duymadigim sohbetlerde buluyorum kendimi. Aziz ve azize hikayeleri dinliyorum herkesten. Mucizeler, ruhani gucler...
Bambaska bir yerdeyim, benim geldigim yerlerden hicbirine benzemiyor artik.
Her zamanki gibi bir sabah, annemle yasanan bir telefon konusmasi. Annem kizgin, uzgun, endiseli hayatiyla ilgili. Guzel hislerle onu sakinlestirmeye calistigim icin terslendim. Ne yapsam farketmiyor. Aglamaya engel olamiyorum. Ganjin kenarinda oturmus gozyaslarimi akitiyorum. Yeni okudugum kitapta eger zevk varsa aci da beraberinde gelir diyor. Ben yumruklarimi sikmis ne aci ne zevk istiyorum diye agliyorum. Ganj icimden akiyor sanki, vucudum Himalayalara dogru genisliyor sanki. Anlayamadigim bir hal. Ganj da ben, Himalayalar da ben gibi. Vucudum titresiyor. Titriyorum saniyorum, ama titresiyorum. Yumruklarimi sikip yurumeye basladim, artik aglamiyorum. Ne acini istiyorum ne zevkini. Tanri bana guluyor. Oyun oynamaya devam ediyor. Onumde insanlar, kalabalikla beraber yuruyorum. Onumdeki insanlar sagda bir merdivenden asagi iniyorlar. Icimde birsey beni durtuyor. Burasi neresi ki diyorum. Takip ediyorum. Ganjin onune cikiyor inen merdivenler. Bir evin bahcesindeyim. Merdivenlerin yaninda 4 tane tas blok var. Ustunde burda meditasyon yap yaziyor (Meditate here). Emri almis asker gibi oturuyorum. Bilmiyorum ne kadar zaman. Ustumdeki yuku biri aliyor sanki, kalbim kus gibi hafifliyor. Yuzumde kocaman bir gulumseme kalkiyorum. Ne guzel bir yermis burasi. Inerken eve bakmistim kapisi kapaliydi. Donerken bakiyorum kapi acik, guzel bir tutsu kokusu beni iceri davet ediyor. Bir kucucuk salon, duvarlari boy boy resimler. Gurudev Swami Sivananda. Bir odasi, bir banyosu, bir kucuk salonu olan Ganj'in onundeki bu ev O'nun evi.
Gozlerim gozlerine kilitlenmis oturdum onunde. Kalbim kus gibi. Huzur heryerde. (http://www.sivanandaonline.org/public_html/)

Yan odada kalan kiz bir hocadan bahsediyor. Derste anlattigi seyi anlatiyor, verdigi ornekleri aktariyor diger arkadasina. Kulak misafiri oluyorum. Ama yeter artik dersten derse kosmaya da gerek yok. Ben artik sessizce bu odada kalmak istiyorum. Gel diyorlar, yok ne gerek var ben iyiyim diyorum. Ikinci gun yine konusuyorlar, merak ediyorum ama yine gitmiyorum. Ucuncu gun peki peki gelecegim diyorum. Sinifta herkes oturmus bekliyor. Kimileri yerlerde bagdas kurmus, kimileri sandalyelerde. Icerde 30 kisi kadariz. Ve geliyor beklenen ... Ismi Swami Muktananda. Kanada asilli. Sivananda Ashram bunyesinde konusmalar veriyor "Kimim Ben?" sorusunu soranlara, soracaklara, hayatlarinda ilk defa duyanlara. O Kim oldugunu bulmus, Bir olmus...

Arkasinda bir fotograf, gurusu, Gurudev Swami Sivananda. O sanki Kanadali degil de Swami Sivananda'nin oglu. Ailemi bulmus gibi bir his icimde. Birinci gun, ikinci gun, ucuncu gun. Swami Muktananda ayriliyor Rishikesh'ten. Yanina gittim. Gozlerime baktiginda goruyordu. Gordugunu kalbim biliyordu. Benim bir guruya ihtiyacim var dedim. Cunku anlayamadigim seyler oluyordu. Icimde disimda hayatimda. Ben burda neyim diye guldu. Icime su serpti. Yalniz degildim. Elimi tutacak bana bu hic bilmedigim yolda yol gosterecek, daha once yolu gitmis biri vardi artik.

Hayatim kitaplardaki mucizeler gibi yasanmaya baslamisti. Hergun bir baska mucize oluyordu. Mucize buyuk bir kelime, sanmayin Ganj yarildi icinden bir Tanri cikti bana dedi ki gibi seyler bunlar. Mucize diyorum cunku Swami Muktananda'nin gidisiyle baska bir donem baslamisti. Dersinde bana beni tumden degistirecek bir cumle kurdu. Senin inandigin Tanri Walmart'da 99 cent'e satiliyor, Tanri kalbinde. Tanri kalbindeki huzur. Huzuru ne zaman hissedersin, icin titrer, titresir. Iste bana inan, cocuk gibi inan, O Tanri dedi. Ve ben inandim. Inanmaktan baska hicbirsey yapmadim. Ne saatler suren meditasyonlar, ne araliksiz soylenen mantralar. Hicbirsey. Tek yaptigim cocuk gibi inanmakti. Artik biliyordum ki O bana gercekten sah damarimdan daha yakindi. Kalbimde yasiyordu. Evi orasiydi. Onun orda oturdugunu kabul etmemi beklemisti sabirla. Ve ben yuregimden kabul ettigim gun itibariyle bana yanlis yapmadigimi gostermek, beni cesaretlendirmek icin yapmadigi kalmamisti.
Bu satirlar pek cok kisiye komik gelecektir. Yasayanlarin ise icinin titreyecegini biliyorum. Swami Muktananda Tanri'ya dokunabilirsin demisti. Oylesine Kendini gosteriyordu ki hayatimda, saniyordum ki elimi uzatsam degecegim. Heryerdeydi. Heryerimi sarmalamisti. Huzuru oyle derin, mutlulugu oyle sinirsizdi ki. Nefessiz kaliyordum cogu gun. Yalvariyordum n'olur dayanamiyorum biraz cekil diye. Benimle dalga geciyor diye aglarken neydi degisen. Uc gunde ogretmisti ki oynayan o degil bendim. Bir kitapta okudum sonralari soyle diyordu: " Bizler parkta oynayan cocuklariz. Buraya oynamak icin geldik. Annemizi istedigimizde annemiz bizi baska bir oyuncakla oyalamaya devam edecek. Taa ki yurekten anne diye aglayip onun kucagindan baska hicbir yerle tatmin olmayacagimiz gune kadar. Iste o gun geldiginde annemiz bizi kucagina alip bizi eve goturecek"
Yeterince oynamistim, bilmeden. Su anda hala oynuyorum bilerek. Kim oldugum sorusunu bulmadan. Yolculuk devam ediyor. Swami Muktananda rehberliginde.

Yoga Nedir?

Amerika'dayim. Kafamdaki seslerden oyle yorgunum ki. Susmalilar. Ne yapacagimi bilmiyorum. Her daim beni delirme noktasina getirdiler. Ben konusurum, onlar
konusmaya devam ederler. Ben susarim onlar hic susmazlar. Uyku nedir bilmezler. Gunduz dusuncelerde, gece duslerdelerdir.

Reno'dayim. Dadi oldugum evin dedesiyle sohbette. Hic susmuyor diyorum. Ne kadar yorgun oldugumu soyluyorum. Hapisanede gorevli bir rahip dedemiz. Bir meditasyon dergisi verdi. Iki gun boyunca okudum. Zihnim cok sever yeniyi. Hmm daha once boyle bir sey duymamistim. Dur hemen bir uzmanlasayim. O benden once heveslenmisti bu ise. Basina geleceklerden habersiz. Dedecigimiz bana geri dondugumde bir meditasyon kursu bulmami ogutledi. Tamam dedim. Sari sayfalara sarildim. Aradim. En oluruna gittim. Merhaba ben meditasyon yapmaya geldim. Gunlerden persembe. Meditasyon pazar gunleriymis. Ama geldik bu kadar. Bedava bir yoga dersi varmis. Yoga yaparsam bu beni meditasyona hazirlarmis. Ne oldugunu hic anlamamis bir sekilde peki dedim. Ders basladi bitti. Ilk ders sonunda beni dansci sandilar. Daha once yoga yapmadigima inanmadilar. Biraz simardim ister istemez. Cok sevdim yoga denen seyi. Cocuklugumdan beri zaten bacaklarimi acmaya calisirdim, amuda kalkardim. Tamam iste benim icin bicilmis kaftandi. Pazar gunku meditasyonla yoga kadar ilgilenmemistim. O gunden sonraki gunlerimin en buyuk mutlulugu her aksam is cikisi kosa kosa yoga dersine gitmek oldu.

Yoga ne diye sorsaydiniz o zaman, vucudumuzu esnettigimiz spor hareketleri derdim.
Derslerden biri, bir hoca bizi bir pozda tutuyor. Sag bacagim onde kirik, sol bacak duz ve gergin arkada, eller silah atesleyecek gibi kenetlenmis kafamizin ustunde. Bacagimin ustundeki kaslar yaniyor. Aciyor, oyle cok aciyor ki. Hoca konustu: "Aci her zaman var. Onemli olan acinin icinde durmayi ogrenmektir". Yoga bir anda benim icin bedensel kimlikten cikip ruhumun derinliklerine demir atmisti. Benim aradigim formul buydu. Ben zaten mutlu bir ruhtum. Ama aci geldiginde o aciya dayanamiyor, altust oluyordum. Gelen aci butun diger acilari cikariyor ve ben bunlarin icinde ne yapacagimi bilmeden kivraniyordum. Hocalardan bir digeri sen yogayla kutsanmissin dedi 1-2 ay sonra. Ogretmelisin. Cok guldum. Bilmedigi birseyi nasil ogretir insan. Ogren o zaman, sonra ogret dedi. Ogretmek icin ogrenirsen daha iyi ogrenirsin. Peki dedim. Belki bu benim icin Amerika'da yeni bir kariyer olurdu. Ve muhtesem bir hoca olan Iyengar'in senior hocalarindan Karin O'Bannon ile calismaya basladim. Pozlari,isimlerini, nasil durdugumuzu ogrenecegiz diye dusundugum hocalik egitimi bu seferde beni yoganin felsefesiyle tanistirdi. Yoga nedir? Individual soul ile universal soul'un BIR'ligi. Birlik'tir. Bir olmaktir. Icimde birsey biliyordu bu soylenen seyi. Ben saskin bakarken, o sevincle tepiniyordu kalbimde. Sonunda karsilastik!

Bedenen Kimim?

Ankara'da dogdum. Fransiz kolejinden mezun oldum. Sosyoloji egitimi aldim. Diplomami almadan okuldan ayrildim. 13 yasinda asik oldum, 20 yasinda evimi terk ettim. Bosanmis bir anne babanin kiziyim. Babamin alkol, asiri zeka, kendini ustun gorme; annemin ise ofke, iskoliklik ve ilgisizlik problemleri vardi. Ortak paydalari siddet. Her cumleyi yazarken bunlari soylememin bir anlami var mi diye dusunuyorum aslinda, anlamini dusunmem gerekmedigini soyluyor icimdeki ses, "sadece yaz" diyor. Bir kiz kardesim var, kizim gibi. Bence ben buyuttum. Ama evi terk ederken o da terkedilenler icine girdi istemsizce. Boylece 20 yasinda mutluluk kelimesin anlamini bilmeyen, ama mutluluk benim hakkim diye yollara koyulan bir beden, bu yaziyi yazan. 20 yasimdan itibaren calistim. Ne is olsa yaptim derler ya oyle. Evden ayriydim, gecimimi saglamak icin bana uyabilen her isi seve seve ustlendim hic gocunmadim. 28 yasinda bir amerikan fransiz ortakliginda satis yoneticiligi yaparken "yeter" dedim. Ben bu ulkede yasayamayacagim daha fazla. Ailemle mutlu degildim, is yerimde mutlu degildim, yasadigim sehirde mutlu degildim. Oysa mutlu olmak icin cikmistim bu yola. Mutlu olmak icin gereken kosullara sahiptim. Ama bir turlu kalici mutlulugu bulamiyordum. Bugun beni mutlu eden isim ertesi gun patronumun haksiz elestirileriyle mutsuzluk kaynagi haline geliyordu.
Bugun beni mutlu eden sevgili ertesi gunu kederle evimde oturup gozyaslarina bogulmama sebep oluyordu. Bu ulkedeki seyler yanlis olmaliydi o zaman. Patronlar
ve sevgililer kiymet bilmiyordu. Bu ulkeyle beraber icindekileri de terkedersem mutlulugu bulurum diye dusundum. Komunist babanin sosyalist kizi Amerika'ya
gitmeye karar verdi. Hep fransizca konusmustum. Hic olmazsa ingilizce ogrenir geri donerim diye kilifimi da hazirlayip internette dadi arayan herkese email yazdim. Cevap gelen ilk yerle anlastim ve Orange County'ye dadi olarak transfer oldum. Bir ay once takim elbiselerle buyuk firmalara toplantilara giderken, simdi dubleks bir evde 20 m2 bir odada yasayan bir dadiydim. Uc guzel cocugun dadisi. Yaslar 3-5-7. Iki uc ay sonra bunlara yan komsunun 4 aylik oglu da dahil oldu. Sonra yan evdekiler. Ben giderken herkes hop oturup hop kalkmisti seni hizmetci olasin diye mi ozel okullarda okuttuk diye. Oysa ben bu transferde bambaska bir deneyimin icine girmistim. O tarihe kadar kimsenin sevgisine inanmamis biri olarak ilk defa sevginin ne olduguna dokunmaya baslamistim. Minik eller, minik gozler, kocaman kalpler vardi artik hayatimda. I love you diye sarildiklarinda gercekten seviyorlardi. Oturup acaba bana simdi bunu neden soyledi, benden ne istiyor olabilir diye dusunen kisiyi yerle bir etmisti o minik eller, kocaman kalpler. 2.5 yil suren dadi seruveni
kalbimi temizlemekle kalmamis, simdiki esimi, ve simdiki hayatimi borclu oldugum yogayi da kalbime ekmisti. Mutlulugu arayisim ise askida gibiydi cunku bir gun mutlu bir gun mutsuz gunlerden yerine devamli bir memnuniyet hali gelmisti. Yani tabii ki kizdigim, uzuldugum gunler elbette oldu ama 'olan her ne ise' beni memnun etmeye baslamisti. Babamin kanser oldugu haberi uzerine Turkiye'ye donus yaptim. Babamin vefatindan sonra da Turkiye'de kaldim. Turkiye'deki son is deneyimim buyuk bir Amerikan firmasindaydi. Bir gun "neden sevgiyle davranmiyoruz birbirimize?", diye sordugum bir is arkadasim bana: "cunku burasi bir Amerikan firmasi ve kimse sevgi dinlemez", deyince yanlis yerde oldugumu anladim. Herseyimi satip Hindistan'a gittim. Ferrarim olsa donmezdim herhalde, herseyin bir nedeni var. Tanri bilmis de Ferrari vermemis o zaman. Param bitinceye kadar 9 ay gecirdim. Ben 9 ay gecirirken Hindistan beni bastan yaratti. Mutluluk pesinde kosma yolculugu beni korunakli bir limana goturmustu. Simdi evli ve 1 kizi olan, dogasimutluluk olan bu sahsiyet hala yazmaya devam ediyor. Yaz, dedi icimdeki. Nasil durur elim.

Ben Kimim Guncesi

Yazmak adina yazmayali bir on yil kadar oldu sanirim. Simdi neden yazdigimi da sorgulamaya niyetim yok. Icimden "yaz" dedi, ben basladim yazmaya. Bir iki blog gormuslugum var, ne yapilir nasil yapilir bilmisligim ise hic yok. Seceneklerde yaziyi yayinla, simdi kaydet var, dusundum ki buraya birseyler yaziliyor. Parmaklarimi biraktim klavyeye basiyorlar. Baslik denen bosluga ben kimim guncesi yazdim. Bu bir bulmaca degil. Daha dogrusu sizin, benim kim oldugumu bulacaginiz bir bulmaca degil. Bizlerin kim oldugumuzu arama yolculugumuzda, 1973 yilinin subatinda Ankara'da bedenlenmis kisinin kim oldugunu bulma yolculugunun gunlugu olacak. Size bir faydasi olur mu bilemiyorum. Ya da sizi ilgilendirir mi yazacaklarim, onlari yazmadan ben de bilemiyorum. Bildim bileli kafam karisiksa, uzgunsem, cikmazdaysam, yazmisimdir. Yazinca da ilginc bir sekilde de cevap gelmistir yazdiklarima. Eskiden elle yazardim, bir sure sonra bir arkadasim el yazisi tuslari olan bir daktilo hediye etti, onunla yazdim. Hediye ederken de soz verdirtti. "Yazacaksin", dedi. "Bana soz ver". Sozumu bugune kadar tutmadim, kutuphanenin ustunde duran daktiloya, toz alma haricinde dokunulmuyor. Bu blog vesilesiyle kireci cozulur mu parmaklarin bilemem. Cozulurse sozumuzu tutariz elbet. Neyse donelim bulmaca kismina. Kafam karisik. Neler neler girdi son yillarda hem zihnime hem kalbime. Simdi onlari yasamda temize cekme zamani. Temize cekme, ve sonrasinda da oturup soruyu yeniden yeniden yeniden cevap gelene kadar sorma zamani. Ben kimim?